Pazar Postası Biricik Suden: Keşke ben de Mazhar için şarkı yazabilseydim!
Paylaş
Biricik Suden: Keşke ben de Mazhar için şarkı yazabilseydim!

Stil bana göre insanın hayatla dans edişidir... Ve böyle baktığımda benim için Biricik Suden’in yeri ayrıdır... Hep kafası çalışır, hep farklı olanı sorgular, hep biraz asidir ama hep zariftir, naiftir, nettir. Moda tasarımcısı kimliğinin altında oyunculuk yeteneği de taşır. Mazhar Alanson’la evlendiğinde tüm Türkiye’nin tanıdığı bir sima haline geldi ama şöhreti de çok güzel taşıdı, sakin hayatını sürdürmeye devam etti. Bu hafta stil röportajımın konuğu olan Biricik Suden yıllar sonra ilk kez stilini, hayatını, ruhunu anlattı...

RÖPORTAJ: YELDA İPEKLİ

FOTOĞRAF: MUZAFFER KANTARCIOĞLU


■ Stil tanımın nedir?

Bu benim klasik sorum ama en çok senin yorumunu merak ediyorum! ‘Gibi’ olmamak, kendini başkalarıyla kıyaslamamak, modayı, güzel gözükmeyi, bir şeyler ispatlamayı zorlamamak benim stilim. Karakterim, imkânlarım, yaşam tarzım, vücut dilim, ruh halim ile doğru orantılıdır ve galiba biraz da önsezi var...

■ Stil bir yaşam tarzının göstergesi. Senin için stilin başkenti neresidir? Sarı laleler alınan Amsterdam mı?

Dünyanın herhangi bir yeri olabilir. Önemli olan nasıl baktığın, ne gördüğün, gördüğünü nasıl yorumladığındır. Lale şart değil. Çiçekler açsın yeter ki! Sevgi ve doğal akışın olduğu her yer stil başkenti olabilir. O yüzden stil başkentlerim de zamanın ruhuna göre değişiyor. Mistik şehirler, ülkeler beni etkiliyor. Şu ara Kanada’daki Kızılderili kabileleri stili yorumladığım yer. York da enerjisini sevdiğim bir şehir.

■ Renklerle aran nasıl? Hangi renkleri kullanmayı seviyorsun?

Dolabım çok renklidir. Ama yeşil renge karşı biraz zaafım var. “Demode olma korkusu taşımam”

■ Modayı takip etmediğini biliyorum ama usta bir yorumcusun. Moda olanı nasıl ‘Biricik Suden stili’ haline getiriyorsun?

Giydiklerimin hayat tarzıma, fiziksel özelliklerime, beden dilime, ruhuma uygun olmasına dikkat ediyorum. Mutlaka bir hikayem, bir mesajım vardır. Çoğunlukla da mesaj ‘Sana ne?’dir. Hiçbir zaman bir markanın kadını gibi durmadım, harmanlamayı severim.

Sana anlatmıştım Monk rahiplerinden aldığım bir kostümü gündelik hayatta aksesuarla yorumlayıp kullanırım. Renkleri seviyorum. Yeşille laciverti, toprak tonlarıyla kırmızıyı kullanmak muzipçe hoşuma gider. Moda peşinde koşmam, demode olma korkusu taşımam, çünkü başkalarının ne düşüneceği umurumda değildir. Modayı güncel bir dokunuş olarak kullanırım. Yaşamadığınız bir hayatın kostümü, üzerinizde müsamere giysisi gibi durur. “Bakın bugün ne giydim”cilerden değilim.





“Herkes kendi kendisinin ikonu olmalı”

■ Stilinden etkilendiğin modacı, tasarımcı, sanatçılar kimler? Neden?

Sabit isimler yok. Hiç olmadı. Her sezon ve dönemde farklı modacı ve kişilerde beğendiğim tavırlar olabiliyor. Onun yerine sokaktaki insanlardan ilham alıyorum. Bir stil ikonuna sahip olmak da yanlış geliyor açıkçası. Mesela herkes Kate Moss’u stil ikonu olarak görüyor ve takip ediyor. Halbuki herkes onun vücut yapısına sahip değil! Onun üzerinde ikonlaşan bir şey, başka birinde öyle durmaz. Herkes kendi kendisinin ikonu olmalı. En önemlisi de gerçek olmalı. Dikkat et, üzerinde hayranlık duyulan kostüm, senin kendini en rahat hissettiğindir!

■ ‘Asla vazgeçmem’ dediklerin? Giyimde, hayatta, dekorda?

El yapımı Bowen ayakkabım (eskidikçe güzelleşir). Vintage army & navy kıyafetlerim, antik kemerlerim, Victorian çantam, Monk rahip kıyafetlerim, spor yapmak, sağlıklı beslenmek, yeni yerlere yolculuk, bahçeli ev, şömine, hayvan sevgisi...

Liste uzun ancak gerekirse hiç zorlanmadan saniyede her şeyden vazgeçebilirim. Fazla bağlılık özgürlüğü bozar! Dekorasyonda da anlayışım evin ruhuna göre davranmaktır. O ev bana hangi duyguyu veriyorsa, o yönde ilerliyorum. 40 odalı bir malikaneye sahip olsam, her odasını ayrı bir stilde döşerdim. Çünkü insan değişiklik istiyor.

■ Spor hep hayatında. Bu aralar en çok hangi sporu yapıyorsun?

Şu ara body building, kürek, Tai Chi yapıyorum. Spor, yaşam tarzımın bir parçası. Düzenli spor, her gün kardiyo, haftada üç-dört gün ağırlık çalışması, doğru beslenme ve kaliteli uyku. Yürüyüş ise benim için zevk. Edirne’den Ardahan’a yorulmadan yürüyebilirim sanki. Tai Chi ruhsal olgunlaşma anlamında da önemli bir spor. Evrenle uyumlanmak olarak tanımlanıyor. Nefese ve fiziksel hareketlere odaklanarak, vücuttaki yaşam gücünü harekete geçiriyor.

■ Mutfakta nasıl becerikli olduğunu biliyorum. Yemek yapmak ve konuk ağırlamak senin için keyif sanki?

Yemek yapmayı ve yaratmayı çok sevdiğim doğru ancak misafir ağırlamak saat 22.00’de uyuyan biri için zor! Ama evet mutfakla aram iyidir, benim için laboratuar gibi. Sushi hariç her yemeği iyi yaptığımı söylüyorlar.

“KIZILDERİLİ KAMPINDA TATİL YAPACAĞIM”

■ Markan nasıl gidiyor? Koleksiyonun tam bir stil imzası. Yeni sezonda neler var ipucu verir misin?

Henüz çok yeniyiz, böyle baktığında iyi sayılır. Benim tek ama çok önemli bir eksiğim var; kötü bir pazarlamacıyım! Ama ürettiklerimden çok da memnunum. O stile sahip olmak isteyenler pazarlamasını yapamasam da ulaşıyorlar. Yeni sezon diye bakmıyorum olaya. Sürprizli ve farklı olması önemli. “Annem için de şarkı yazılmıştı”

■ Seyahatler stilin en güçlü vurgusudur. En sevdiğin destinasyonlar hangileri ve planlarında nereleri var?

Seyahatlerde genellikle yeni yerler keşfetmeyi tercih ediyorum. 2 yıldır planlayıp bir türlü tarihleri yakalayamadığım Kanada’daki Kızılderili kampı ve Tai Chi merakım yüzünden Tibet’te bir tapınakta kalmak ilk sırada. Renkler için Guatemala... Eğer amacım sadece dinlenmekse, beyaz kum, turkuaz deniz, palmiye üçlüsü vazgeçilmezim.




■ Eşin Mazhar Alanson’un senin için şarkılar yazması ne hissettiriyor?

Güzel ve gurur okşayıcı tabii, ama sürekli “Vay be, ben neymişim?” ya da “Sen neymişsin?” duygusuyla yaşamak benliğinizi bozar. Keşke benim de öyle bir yeteneğim olsaydı da ben de Mazhar için şarkı yazabilseydim. Tesadüf şu ki; bir zamanlar annemle komşu evlerde oturan Kanuni Hacı Arif Bey’in oğlu Zeki Arif Ataergin de annem için ”Sarı Giyme, Bir Daha Gül Takma Allah Aşkına” diye şarkı yazıp bestelemiş. Onlarınki bir aşk hikâyesi değil, annemin güzelliğine övgü imiş ama ailemizin kadınlarının kaderinde bu var galiba. “Kadere inanıyorum ama teslim olmuyorum”

■ Yine eşinden dolayı erkek modasıyla da ilgilisin. Mazhar Alanson tarzını nasıl yorumluyorsun? Özellikle dikkat ettiğin konular var mı?

Benim için kadın erkek ayırımı yoktur. Kendim için de erkek koleksiyonlarından çok alışveriş yaparım. Mazhar’la zevkimiz çok yakındır. Öncelikle onun sahnede rahat hareket edebilmesine dikkat ediyorum. Yaşsız insanlardan olduğu için seçenek yelpazesi geniş. Ruh halini de yakından takip edebildiğim için seçim yapmakta fazla zorlanmıyorum. Biraz dramatik ve melankolik, derin ve hassas yapıdadır. Ona uygun seçtiğim kostümlerin kalitesi ve farklılığı ancak anlayabilen ve meraklısı tarafından görülür. Mazhar sadece müziğiyle değil tarzıyla da sahnede çok güçlüdür ve bu durum gerçek bir Mazhar hayranı olarak beni çok mutlu ediyor!

■ Senin için bir gün nasıl geçer?

Amacım her günümün aynı geçmemesi! O yüzden sabit olan sadece sabah erken kalkmak, akşam erken yatmak, yürüyüş ve sporumu hava şartlarına göre ayarlamak. Bir de akşam yemeği hazırlığını kimselere bırakmamak! Markamın koleksiyonu zaman alıyor, az insan öz insan deyip dostlarımla zaman geçirmek ve ruhumu besleyen seyahat programlarını yapmak, tasarlamak günlerin içinde akıp gidiyor. En çok da akşam üstlerini severim.

■ Ruhsal derinliğin bana hep iyi gelir. Kısaca şöyle sorayım: Kaderci misin?

Kadere inanıyorum ama oturup her şeyi kadere bırakmıyorum. Biliyorum ki siz ne planlarsanız planlayın bir de yukardakinin planı var, her zaman galip gelecek olan o... En önemlisi kalbi, özü iyi tutmak...

Haberin Devamı