Cumartesi Postası ‘Çapkın desinler şanımız yürüsün’

‘Çapkın desinler şanımız yürüsün’

Paylaş
‘Çapkın desinler şanımız yürüsün’

‘Taşfırın Erkeği’ Tamer Karadağlı uzun bir aradan sonra farklı bir komedi filmiyle karşımızda: ‘Pamuk Prens.’ Ünlü bir oyuncunun ne kadar komik durumlara düşebileceğini anlatan film, Karadağlı’nın hayatının bir kısmı üzerine kurgulanmış.

Röportaj: Kezban Yılmaz
kezban.yilmaz@posta.com.tr


■ Nasıl ortaya çıktı bu film?

Birol Güven’le muhabbetimizden. Kendimizle dalga geçiyorduk, sonra “Bunun filmini yapsak nasıl olur?” dedik ve işte ‘Pamuk Prens’ çıktı. Farklı bir şey yapmak istiyorduk. Birol böyle bir çılgınlığa kalkıştı. O çılgınlığa ben de ortak oldum.

■ Bir oyuncunun kendi hayatıyla dalga geçen filmde oynadığını hiç duymamıştım.

Ben de duymadım. Bu bir ilk. Bir de benim hayatım mı acaba...



“Kendimi maymun ettim”

■ Değil mi?

İzleyiciler karar versin buna. Sadece eğlenceli, farklı bir komedi filmi diyebilirim. Kötü bir yaz geçirdik. Amacımız insanların yüzüne tebessüm kondurmaktı. Anlayacağınız, insanları güldürebilmek için kendimi maymun ettim. Ama bunu başardığımıza inanıyorum.

■ “Rezil rüsva olurum” demediniz mi?

Spekülatif şeyler çıkarabilir insanlar diye düşündüm. Ama sonra “Zaten her türlü şey yazıldı, rezil rüsva oldum” dedim. Eski eşim Arzu (Balkan) da “Bu iyi bir film, oynamalısın” deyince kabul ettim.

■ Kendini pek beğenen, hatta zaman zaman kibirli olan Tamer Karadağlı nasıl bu noktaya geldi?

Çok acı çekerek, çok üzülerek ve çok kafaya takarak... Ama sonra dönüp bir bakıyorsun, aslında incir çekirdeğini doldurmayacak şeyler. Ben sonunda şöyle bir sonuca vardım: Evet, iyi bir oyuncuyum. Buna inanıyorum ama yaptığım işi ne kadar ciddiye alsam da işin gerçeği şu: Ben aslında bir magazin figürüyüm. İnsanların hayatını merak ettiği, “Kiminle birlikteymiş?” dediği, “Beraber mi? Ayrılmış mı?

Yoksa aldatmış mı?” diye eklediği, “Hâlâ yazın kovboy çizmesi giyiyor mu?” diye dalgasını geçtiği bir adam. Bunlar çok da ciddiye alınacak şeyler değil. Benim de kendimi çok ciddiye almamam gerekiyor. Sonuçta ben atomu parçalamıyorum!

“Hiç tribüne oynamadım”

■ Dışardan egosu çok yüksek biri gibi duruyorsunuz oysa.

Öyle gösteriliyorum belki de. Birini sadece bir televizyon dizisiyle ya da kısa bir haberle değerlendirmek doğru değil. Türkiye’de insanlar yargılamayı seviyor. Daha geniş bakmak lazım. Ben her ortamda gülen bir sevgi kelebeği olamam. Hiç tribüne oynayan biri olmadım. Neysem oyum.


‘TAŞFIRIN İMAJINDAN MUTLUYUM’


■ Bu film “Taşfırın erkeğinden başka şey oynayamaz!” diyenlere bir cevap mı?

Böyle bir iddiam yok. Artık hiçbir konuda iddiam yok. 50 yaşıma geldim. Bundan sonra kanıtlayacak bir şeyim kalmadı. Bu filmi keyif aldığım için yaptım. Ayrıca ‘taşfırın erkeği’ imajını çok seviyorum.

■ Bu imajın üzerinize yapışması sizi rahatsız etmiyor mu?

Hayır. Televizyon dizisi yaparken rol üstünüze yapışsın diye uğraşırsınız. ‘Çocuklar Duymasın’ büyük başarıya imza attı. Tekrarlarıyla bugüne kadar Türk televizyon tarihinde en çok izlenen dizi. ‘Taşfırın erkeği’ olarak tanınmam normal. Ve ben böyle anıldığım için çok mutluyum.

‘ARZU BENİM GEÇMİŞİM’

■ Eski eşiniz Arzu Balkan’la çok sıkı fıkısınız.

10 sene oldu ayrılalı ama biz çok iyi dostuz... Zeyno doğduktan 9-10 ay sonra ayrıldık. Bir süre Göktürk’te karşılıklı sitelerdeydik. Kızıma yakın olayım diye. Zeyno konservatuvarda piyanoya başladı, Ankara’ya taşındılar. Şimdi iki haftada bir kızımı görmeye Ankara’ya gidiyorum. Kızımla aramızda şahane bir şey var.

■ Hayatınızda nasıl bir yerde Arzu Hanım?

Çok özel. Arzu benim geçmişim. Tanışıklığımız çok eski. İkimiz de Ankara Koleji’ndeydik. O benim beş sınıf küçüğümdü ama aynı okullarda okuduk, aynı mahallelerde yaşadık, aynı filmlerde seslendirme yaptık. O benim için çok önemli. Ayrı olmamız bu gerçeği değiştirmiyor.

‘HİÇ İŞSİZ KALMADIM’

■ ‘Taşfırın Erkek’ karakteri sizi iş anlamında kısıtlamadı mı?

Hayır. Hiçbir zaman işsiz kalmadım. Ama bana gelen roller genellikle sert erkek karakterleriydi. Bundan da bir şikayetim yok. “İstediğim rol gelmiyor” gibi bir şey de yok. Olsa ben yazdırırım.

■ Geçmişte çalkantılı bir hayatınız oldu. Magazinin gündeminden düşmezdiniz. Pişman mısınız yaptıklarınızdan?

Yaptığım hiçbir şeyden pişmanlık duymuyorum. Her şey olması gerektiği gibiymiş. Bunları yaşayan ne ilk ne de son kişiyim. Sadece o dönem fazlasıyla göz önündeydim. Olabilir. Hatasız kul olmaz. Hepimizin hataları var. ‘Kardeşimle bile yazdılar’

■ Çok kişiyle adınız birlikte söylendi. Doğru muydu o haberler?

Hepsi palavraydı. Bazen benimle yazılan kişiyi tanımıyordum. Kız kardeşimle bile ‘sevgili’ yazıldım. Ne diyebilirim! Her yazılana cevap vermek benim görevim değil ki. Ben magazincilerin kötü niyetle bu haberleri yaptıklarına da inanmıyorum. İş olarak görüyorlar.

‘İki kez aşık oldum’

■ Nasıl yani?

Belki yaşla alakalı. 50 yaşındayım artık. Bundan 10-15 sene önce bu kadar soğukkanlı değildim. Kızıyordum, karşılık veriyordum ama bunu kişisel almamak gerektiğine inandım sonunda. Üzerinden yıllar geçtiği için şunu söyleyebiliyorum: “Olsun be, bırak yazsınlar. Millet görsün nasıl delikanlı yaşadığımızı.

Kötü değil ki; hırsız dememişler, dolandırıcı dememişler. Çapkın demişler; n’olacak? Bir sürü güzel kızla mı anılmışım, anılalım yaaa! Şanımız yürüsün!

■ Çapkın mısınız gerçekten?

Ben hiçbir zaman “çapkınım” demedim. Çapkınlık bana yakıştırılan bir şey. Filmde de onun altı çiziliyor. Ben üç günde bir aşık olmuyorum.

Bir insan o kadar çok aşık olmaz. İki, ya da üçtür en fazla. Ben hayatımda iki kez aşık oldum. Biri eski eşim Arzu’ya... Diğeri bende kalsın.

Haberin Devamı