Gündem Cumhuriyet gazetesi davasının gerekçeli kararı açıklandı

Cumhuriyet gazetesi davasının gerekçeli kararı açıklandı

Paylaş
Cumhuriyet gazetesi davasının gerekçeli kararı açıklandı

Cumhuriyet gazetesi yönetici ve yazarları hakkında açılan, firari sanıklar gazetenin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar ve İlhan Tanır ile aralarında Akın Atalay ve Ahmet Şık'ın da bulunduğu 20 sanık hakkındaki davada verilen kararın gerekçesi tamamlandı

İstanbul 27. Ağır Ceza Mahkemesi'nce hazırlanan 269 sayfalık gerekçeli kararda, iddianame, mütalaa, sanık savunmaları, tanık beyanları, terör örgütleri FETÖ, PKK ve DHKP/C'nin yapısı, dosyadaki delillerin değerlendirmesi ve kısa karar yer aldı.

Haberin Devamı

Gerekçeli kararda, Cumhuriyet gazetesinin yapısı ve vakfına ilişkin bilgiler de aktarıldı. Kararda, Cumhuriyet gazetesinin kurulduğu ilk günden bu yana temel ilkelerini bu davada da çokça tartışılmış olan vakıf senedinin belirlediği ilkeler çerçevesinde oluşturduğu bir yayın çizgisi ile haber yaptığı belirtilerek, ''Toplumsal yapıya ve demokrasiye katkısını bu şekilde sunmuştur. Gazete zaman zaman eleştirilmiş, zaman zaman referans alınmış ama her daim Atatürkçü ve aydınlanmacı çizgisi ile bilinegelmiştir. Nitekim gazete kendi adıyla ve ilkeleriyle özdeşleşmiş Nadir Nadi, İlhan Selçuk gibi adeta efsane olmuş başyazarlarını toplumla tanıştırmıştır.'' ifadelerine yer verildi.

Vakfın yapısı, amacı ve senedinden detaylı olarak bahsedilen gerekçeli kararda, vakıf senedine ilişkin şu değerlendirme yapıldı:

Haberin Devamı

''Elbette bir gazetenin kendi vakıf senedindeki ilkelere uyup uymadığı hususu bir ceza yargılaması konusu olmayıp cezai yaptırımdan uzaktır ve öyle de olmalıdır. Ta ki bu gazetenin terör örgütlerine yardımdan suçlanması aşamasında vakıf senedinden başlangıç ilkelerinden ve vakfın amacından ayrılmanın bir kriter olarak yer almasına kadar.''

Kararda, savunmanın bildirdiği "gazetecilik yargılanamaz" savı, Basın Kanunu, hak düşürücü süreler ve editoryal bağımsızlık konularına ilişkin değerlendirmelere yer verildi. Gerekçeli kararda, davada savunma tarafının gerek sanıklar tarafından bireysel bir biçimde gerek vekillerin sözlü ve yazılı açıklamalarıyla ileri sürdüğü ve davanın yersizliğini dayandırdığı ana argümanlardan bir tanesinin de "gazeteciliğin yargılanamaz" olduğu şeklindeki söyleminde bulunulduğu anımsatıldı.

Davada gazetenin birtakım manşetleri, köşe yazıları ve haberlerinin delil olarak yer aldığı hatırlatılan kararda, davada gazetenin yayın politikasının değiştirilmesinin eleştirilmediği ve fakat yayın politikası değişikliği ile yardım olunan örgütler arasında illiyet kurulmak için bu yayın politikasının değişikliğine atıflarda bulunulduğu kaydedilerek, ''Bir mukayese söz konusudur. Kaldı ki bu durum iddianamenin kendi örgüsünde yer alan bir şey de değildir. Yayın politikasının dramatik şekilde değiştiği hususu, bizzat bir kısmı tanık olarak dinlenen, bir kısmı iddianamede görüş olarak yer alan gazetenin eski köşe yazarları, etkili kalemleri tarafından da bildirilmektedir. Dolayısıyla bu değişiklik iddiası, bizatihi iddianamenin ve davanın kapsamında ortaya konulan yeni üretilen, yaratılan bir tartışma konusu olmamıştır.'' ifadesine yer verildi.

Haberin Devamı

BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ

Basın Kanunu'na ve basın özgürlüğüne de değinilen kararda, basının demokrasilerin vazgeçilmez unsurlarından biri olduğu, fakat dünyanın herhangi bir yerinde en demokratik olduğu bildirilen yerlerde bile basının tüm kurallardan bağımsız olduğu ve basına sınırsız bir özgürlük tanındığının söylenemeyeceği belirtildi.

Basın Kanunu irdelendiğinde birinci maddede kanunun amacının, basın özgürlüğünü ve bu özgürlüğün kullanımını düzenlemek olarak açıklandığını anlatılan kararda, üçüncü maddede ise "basın özgürlüğü" kavramının başlık olarak ele alındığı, buna göre, "Basın özgürdür. Bu özgürlük bilgi edinme, yayma, eleştirme, yorumlama ve eser yaratma haklarını içerir. Basın özgürlüğünün kullanılması ancak demokratik bir toplumun gereklerine uygun olarak başkalarının şöhret ve haklarının, toplum sağlığının ve ahlakının, milli güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği ve toprak bütünlüğünün korunması, devlet sırlarının açıklanmasının veya suç işlenmesinin önlenmesi, yargı gücünün otorite ve tarafsızlığının sağlanması amacıyla sınırlanabilir." denilmek suretiyle devlet otoritesinin, yasama gücünün basının özgür olduğunu bildirip bunun sınırsız olmadığını, net bir şekilde ikinci fıkradaki istisnai durumda ortaya koyduğu vurgulandı.

Haberin Devamı

Kararda, ''Basın mensupları ve medya organları, gazeteciler kurallardan bağımsız değildir. Davada gazeteciliğin yargılandığı ve yapılamaz olduğu yönündeki argüman yasal zeminde karşılık bulmamaktadır.'' ifadesi kullanıldı.

Basın Kanunu'ndaki hak düşürücü süreye ilişkin yapılan itirazlara da cevap verilen gerekçeli kararda, davada her bir sanığın yazmış olduğu tek bir köşe yazısından yargılanmadığı gibi gazete yöneticilerinin de gazetedeki tek bir haberden dolayı yargılanmadığı belirtilerek, Basın Kanunu'ndaki 4 aylık hak düşürücü süre bu şekliyle ya da uzamış haliyle geçmiş olsun ya da olmasın, her bir yazı ya da haber münferit olarak yargılama konusu olmamakta ve fakat açılan davada ana suçlama olan "terör örgütlerine bilerek ve isteyerek yardım" suçlamasının olup olmadığını değerlendirmeye kriter oluşturan birer "delil" niteliğinde olduğu anlatıldı.

Haberin Devamı

Kararda, eğer yazıların ya da haberlerin bizzat kendisinin bir sanık için yargılama konusu olması halinde o zaman bunların 26. madde çerçevesinde irdelenmesi gerektiği ifade edilerek ancak bu haber ya da yazıların bütünün içerisinde birer parça teşkil eden sanıkların kastını tartışmaya irdelemeye ve diğer delillerle bütünleştirmeye yönelik birer unsur olarak yer aldığı anımsatıldı. Tüm yazı ya da haberlerin CMK 206 ve devamı maddeleri çerçevesinde tanımlanmış birer "delil" mahiyetinde olduğu anlatılan kararda, ''Bu nedenle de bazı yazı ya da haberlerin hak düşürücü süreden dolayı bu davada tartışılamaz olduğu yolundaki savunmalar, davanın mahiyetinden dolayı kabul edilebilir değildir." denildi.

Gerekçeli kararda, "editoryal bağımsızlık" konusunda ise mevcut davada aslında her iki halinin de davada tartışıldığı ya da tartışılması gerektiği bir süreç yaşandığı hatırlatılarak, davadaki ana hareket noktalarından birinin zaten gazetenin, gazete dışı ve gazete ilkeleri ötesinde güç odağı niteliğindeki örgüt ya da örgütlenmelerden etkilenerek yayın yaptığı, diğerinin ise haberlerin verilme şekli, manşete yansıma biçimi hususunda aslında fiili durumun ideale çok da yakın olmadığı hususu olduğu dile getirildi.

Konuya ilişkin sanıklar Ahmet Kadri Gürsel ve Ahmet Şık'ın duruşmadaki beyanları şu şekilde aktarıldı:

''Sanık Ahmet Kadri Gürsel: 'Fiili durumu anlatayım: Gazete günde dört toplantı yapar. Birinci toplantı servis müdürleri ile yazı işlerinin bir araya gelerek yaptığı toplantı. Sonra Genel Yayın Yönetmeni, Yazı İşleri Müdürü, Haber Müdürü ve benim katıldığım, bu sunumların değerlendirildiği ikinci bir toplantı. Öğlen servis şefleri ve benim sayfanın çizimiyle ilgili olan birinci sayfanın yapılması ile ilgili olan toplantı... Yani günde iki toplantıya katılırdım ve sorulara öneri ricalarına ve varsa önerilerimi bu toplantılarda dile getirirdim'

Sanık Ahmet Şık, 14 Mart 2015 tarihli (Ya APO Kandil'e, Ya Biz İmralı'ya) başlıklı röportajın açıklamasını yaparken 'Söyleşi yapılmış ve hiçbir şekilde hakikati eğip bükmeyen haberin öznesinin söylediği cümleleri kendisinin söylediğini belirtilerek ekleme ya da çıkarma yapmadan sadece dil bilgisi kurallarını düzelterek, bir hakikati işaret eden, nesnel gerçekliği herhangi bir şekilde tahrif etmeden anlatılmış bir haberdir.' ifadesini kullanmıştır. Ancak haberlerin tartışılması, veriliş şekli hususunda bizzat sanık Gürsel'in beyanları dikkate alındığında da bu defa fiilen bir editoryal bağımsızlık olmadığı yani haberin tartışıldığı, yayın danışmanından fikir alındığı, görüş sorulduğu anlaşılmakla aslında bu haberin yapılmasında gazetenin de bir ilavesinin olduğu ortaya çıkmaktadır.''

Kararda, firari sanıklardan Can Dündar tarafından yazılmış olan ve yargılama aşamasında da bahsi geçen ''Tutuklandık'' kitabının 17. ve devamı sayfalarında yer alan MİT tırları haberleri konusundaki tartışmayı naklettiği, söz konusu tartışmaya göre sanığın aslında haberin bir tek genel yayın yönetmeni olarak değil vakıf yöneticisi ve icra kurulu başkanı olan Akın Atalay'ın da bilgisi dahilinde olduğu, o zaman haber koordinatörü olan Murat Sabuncu'nun olumlu görüş bildirdiği, sanık Bülent Utku'nun ise haberin yapılmamasından yana görüş bildirdiği hususuna yer vermesi ile vakıf yöneticilerinin ya da icra kurulunun haberlerde ana unsur olarak yer aldığını gösterdiği kaydedildi.

Kararda, bilirkişi raporları çerçevesinde ''görevi kötüye kullanmak'' suçundan cezalandırılması istenilen sanıklar yönünden beraat kararı verilmesinin usul yasa ve delillere uygun bulunduğu kaydedildi.

Gerekçeli kararda, esasen sanıklara yöneltilen suçlamanın ana omurgasını oluşturan hususun, iddianame deyimiyle "gazeteye terör örgütlerinin iradelerinin nüfuz etmesi", yani gazete yönetiminin sanıklar tarafından oluşturulup gazete haber sisteminin yönlendirilmesiyle terör örgütlerine yardımda bulunulduğu, katkı sağlandığı noktası olduğu belirtildi.

İddianamede sanıkların gazetede kendi istedikleri otokontrol sistemini sağlamak üzere ilk önce gazetenin yapısal yönüyle ilgili harekete geçerek vakıfta çoğunluğu ele geçirdikleri, ardından genel yayın yönetmeninin değiştirildiği, kadronun şekillendirildiği ve bu şekilde Cumhuriyet gazetesinin özünden bağımsız şekilde eski ilkelerinden ve vakıf senedindeki ilkelerden farklı biçimde çelişkiler oluşturacak şekilde yayın yapmaya başladığına işaret edilen gerekçeli kararda, Cumhuriyet okurlarının tepkisel yaklaşımlarının bu durumu desteklemesi ve dahası gelinen noktada Cumhuriyet gazetesinin 15 Temmuz darbe girişimine zemin hazırlayan ana çerçevede yer alması, hakkında bu davada FETÖ/PDY örgüt yöneticiliğinden dava bulunan Ahmet Kemal Aydoğdu isimli sanığın, Cumhuriyet'in yayınları içerisinde yer alması gibi hususların temel çıkış noktası olarak gösterildiği ifade edildi.

MİT TIR'LARI

İddianamedeki bu ve benzeri delillerin tek tek değerlendirildiği anlatılan gerekçeli kararda, mahkemenin sanıklar aleyhine kabul ettiği hususun, gerek tanık İnan Kıraç'ın beyanı, gerek Mustafa Balbay'ın açıklamaları, gerek Asliye Hukuk Mahkemesi kararı ve bilirkişi açıklamaları çerçevesinde İlhan Selçuk'un vefatından sonra oluşturulan genel kurullarda sanıkların tek tek yer almaya başlaması, bu seçimlerin şaibeli ve tartışmalı olması konusundaki realite ve eş zamanlı olarak Cumhuriyet gazetesinin terör örgütlerinin ana argümanları ile paralel şekilde ve sonradan da çokça eleştirilen yayınlarını yapmaya başlaması olduğu belirtildi.

Kararda, firari sanık Can Dündar'ın yaptığı MİT tırları haberine ilişkin olarak da şu ifadelere yer verildi:

''Gazetenin yönetim iradesi olarak Can Dündar'dan farklı düşünmediği, bu kadar kritik bir haberin yapılmasının neticede kabul edilmesidir. Bu olayın Türkiye Cumhuriyeti'ni uluslararası arenada ve de haksız olarak ne duruma düşüreceği noktası, cumhuriyetin temel taşlarından birini alttan çekmeye çalışan tavrı, ülkemize yönelik olan emperyalizmin taşeron örgütler aracılığı ile gerçekleştirmeyi bir süreç dahilinde planladığı yıkıcı, elde edici, sömürücü faaliyetlerin yansımasının ne olacağının düşünülmesini gerektirir. Bu haberin verilmesi, kamuoyunun bilme hakkı, halkın haber alma hakkı ile açıklanamayacaktır. Dolayısıyla bu haberin yayınlanmasında katkı ve irade sağlayan gazetenin yönetiminde haberleştirme aşamasında görevli olan sanıklar, tüm terör örgütlerinin ana faaliyet noktasına ve amacına doğrudan yardımcı olmuşlardır.''

ŞEHİT SAVCI SELİM KİRAZ

Gerekçeli kararda, İstanbul Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın 31 Mart 2015 tarihinde odasında DHKP/C üyesi teröristler tarafından önce rehin alınması ve ardından şehit edilmesinin her yerde haber değeri taşıyan bir olay olup yazılı ve görsel basında ayrıntılı bir biçimde yer bulduğu ancak Cumhuriyet gazetesinin olayı verme şeklinin oldukça radikal bir durum arz ettiği vurgulandı. Gazetede ertesi gün şehit savcının DHKP/C'li teröristler tarafından rehin alınma görüntüsünü örgüt bayrağını da gösterecek şekilde yayınladığı ve "Karanlığa girdiğimiz gün" manşetini attığı, dahası sanık Ahmet Şık'ın söz konusu teröristlerle görüşerek "Bu eylem mecbur bırakıldığımız yöntem" başlıklı haberi yazdığı hatırlatıldı.

Kararda, söz konusu haberin gazetede yer alma şekli, resmin ebadı, içeriği, verilen manşetin anlamı sanık Ahmet Şık'ın bu şahıslar ile yapmış olduğu telefon görüşmesini haberleştirmesi ve bu haberin içerik kapsamının ve kullanılan resimlerin örgütü, eyleme katılanları masumlaştırıcı bir tavır gösterdiği ve dahası karanlıktan bahsedilerek örgütün ve diğer örgütlerin ana amacı olan ülkedeki kaos ortamının ön plana manşet ile çıkarılması için gayret sarf edildiği anlatıldı.

Yine gazetede PKK yöneticileri ile yapılan mülakatlar ve haberlerin verilme şekilleri de değerlendirilen gerekçeli kararda, söz konusu yazı ve haberlerle PKK ve KCK'nın temel tezlerinin ileri sürülüp desteklendiği açıklamalara yer verildiğinin açıkça görüldüğü kaydedildi.

CUMHURİYET OKURUNUN TEPKİSİ

Gerekçeli kararda, gazetede FETÖ'cü eski cumhuriyet savcısı Özcan Şişman'ın beyanlarına, sanık İlhan Tanır'ın Cumhuriyet gazetesine gelişi, Cumhuriyet gazetesinde yer edinen "FUAT AVNİ" haberleri, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'i öne çıkaran yaklaşım ve yazılar, mahkemeye gönderilen FETÖ terör örgütü yönetici olmakla suçlanan Erkam Tufan Aytav'ın, FETÖ'ye müzahir olduğu gerekçesiyle kapatılan Gazeteci Yazarlar Vakfı Başkanı Cemal Uşak isimli şahısla "ByLock" üzerinden yaptığı görüşme içeriği, yine Ergün Yüksel'in "ByLock" üzerinden Tufan Aytav'a gönderdiği mesajlar delil olarak yer aldı.

Söz konusu "ByLock" mesajlarında, Can Dündar ve genel yayın yönetmeni olduğu gazete ile FETÖ terör örgütü ile nasıl bir dayanışma içinde olduğunu, zira FETÖ'nün sanık Dündar'a nazının ne kadar geçtiği ve onu kamuoyu açısından ne denli kullanabileceğini göstermesi bakımından önemli olduğu anlatılan gerekçeli kararda, yine bu mesajların içerikleri FETÖ/PDYnin Abant toplantıları konusundaki stratejileri, o toplantılara kimlerin katılacağı hususundaki organizasyon, Can Dündar'a Fetullah Gülen tarafından kitap gönderilerek ve imzalanarak sözde şerefe mazhar kılınmasının oldukça dikkati çekici olduğu bildirildi.

Cumhuriyet gazetesi okurları platformu olan CUMOK'un bu süreçteki tepkisine yer verilerek, CUMOK İstanbul Koordinatörü Avukat Namık Kemal Boya'nın davada tanık olarak dinlenildiği belirtilen gerekçeli kararda, sanık ve FETÖ örgüt yöneticiliğinden mahkumiyet cezası alan Ahmet Kemal Aydoğdu'nun "jeansbiri" isimli Twitter hesabından çeşitli hashtaglerin gazetede yer bulmasının önemli bir vaka olduğu belirtildi.

Cumhuriyet gazetesinin objektif olmanın ötesinde terör örgütü PKK/KCK'ya ve DHKP/C'ye övgüler dizer hale geldiği anlatılan kararda, gazetenin FETÖ elebaşı Gülen'e karşı tutumuna ilişkin şu ifadelere yer verildi:

''Gerek Akın Atalay, gerek Murat Sabuncu, gerek Aydın Engin gibi sanıkların sosyal medya paylaşımları, Hikmet Çetinkaya'nın Gazeteciler ve Yazalar Vakfı'na yakın duruşu ve yazıları, Can Dündar'ın 24 Aralık 2013'te yazdığı 'piyonlar devrildi' başlıklı yazıda yaptığı atıf, tanık beyanları ve görsel sunumlarda olduğu üzere Gülen'in açıklamasının logo üzerinde yer alması (23 Mayıs 2015) Fetullah Gülen'i mutlak doğru ve masum kabul eden referans alan bir tavır sergilemektedir. Nitekim 15 Temmuz 2016 tarihinden sonra bile artık darbe girişiminin bu şahısla ve örgütü ile ilişkisi net olarak ortada iken gazete Gülen'in aleyhine olacak şeyleri yine net bir şekilde ortaya koymaktan kaçınarak ve fakat devleti halkı ve güvenlik güçlerini kaosa yatkın olmak ile suçlayarak sürdüregeldiği bu yardımsever tavrını devam ettirmiştir.

Bu durum, Cumhuriyet gazetesi gibi temelini laiklik, devletin bütünlüğü ve aydınlanmacı yaklaşımdan alan bir gazete yönünden sarsıcı ve dikkat çekicidir. Bu çelişki, gazetenin bu haber ve yazılarının yardım kavramı çerçevesinde delil olması gerektiği sonucuna mahkemeyi götürmüştür. Yine Cumhuriyet gazetesinin FETÖ terör örgütünün yayın organı niteliğindeki Zaman gazetesi, Samanyolu TV grubu ile zaman içinde ne kadar yaklaştığını gösteren bir husus da artık FETÖ kumpası olduğu netlik kazanan Ergenekon ve Balyoz davaları sürecindeki meseledir. Örneğin; Cumhuriyet gazetesi 6 Ağustos 2013 tarihinde sürmanşet 'Adalet eli ile siyasi intikam' başlığı ile habere çıkmış olup Ergenekon davasındaki cezaları eleştirmiştir, oysa FETÖ tarafı Ergenekon'un destekçisi ve yaratıcısıdır.''

Gerekçeli kararda, Cumhuriyet gazetesinin İlhan Selçuk döneminde ve öncesinde göstermiş olduğu toplumsal reflekslerin yerini terör örgütlerinin yayın organlarıyla paralel yayınlara bıraktığı anlatılarak, 15 Temmuz darbe girişimi aşamasında ''Yurtta Sulh Konseyi'' tarafından TRT'de zorla okutturulan bildiriye ver verildi.

Söz konusu bildiride bir kısmı siyah puntolarla belirginleştirilmiş ibareler dikkate alındığında, kullanılan kavramsal ifadeler ve sözcüklerin dava dosyasındaki deliller içerisinde yer aldığına dikkat çekilen gerekçeli kararda, ''Gazetenin 2013'ten itibaren vakıf senedine aykırı olarak değişen yayın akışına ve bazı yazarların kullandıkları başlık ve ifadelere ne denli uyduğu konusunda dikkati çekici bir durum vardır. Sonuçta FETÖ yanlısı darbeci grup, kendisini haklı bir zemine çekmek için bu metin içerisinde yer alan birtakım gerekçelere dayanmaktadır. İşte bu gerekçeler fiilen durum aynı olmasa da algı yaratılması ve etki ajanlığı yöntemleri ile darbe girişimi aşamasına gelen kadar darbeci terör örgütünün etki ve yönlendirmesi ile örgü örgü örülmüş ve yaratılmıştır. Ne yazık ki Cumhuriyet gazetesindeki yukarıda bildirilen ve bazı sanıkların bireysel durum değerlendirmelerinde ele alınan anlatım, haber ya da yazılar, tam da bu amacı gerçekleştirmeye yönelik bir şekilde illiyet oluşturmaktadır.'' ifadeleri kullanıldı.

KARAR

Mahkeme heyetinin 25 Nisan'da davaya ilişkin açıkladığı kısa kararına göre, sanıklar Bülent Yener, Turhan Günay ve Günseli Özaltay hakkında ''silahlı terör örgütüne üye olmamakla birlikte terör örgütüne yardım etme'' suçundan dava açıldığını belirterek, sanıkların terör örgütlerine yardım ettikleri iddia olunan süreçte taşıdıkları sıfat, yardım kavramını somutlaştıran iş ve eylemlere yönelik katkı durumları dikkate alındığında cezalandırılmalarına yeter her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatlerine karar verilmişti.

Mahkeme heyeti, Cumhuriyet gazetesi İcra Kurulu Başkanı Akın Atalay'ın, "PKK, DHKP/C ve FETÖ/PDY silahlı terör örgütlerinin içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte bu örgütlere bilerek ve isteyerek yardım etmek'' suçunu işlediğinin tüm deliller kapsamında değerlendirildiğini belirterek, suçun işlendiği zaman, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, güttüğü amaç ve saik, kasta dayalı kusurunun ağırlığı ve eylem içerisinde yer alma şeklini dikkate alarak, Atalay'ı bu suçtan 8 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırmıştı.

''Terör örgütüne üye olmamakla birlikte bilerek ve isteyerek yardım etmek'' suçundan Cumhuriyet gazetesi İmtiyaz Sahibi ve Vakıf Başkanı Mehmet Orhan Erinç'in 6 yıl 3 ay hapis cezasına çarptırılmasına hükmeden mahkeme heyeti, aynı suçtan Cumhuriyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Murat Sabuncu ve muhabir Ahmet Şık'ın da ayrı ayrı 7 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar vermişti.

Mahkeme heyeti, "terör örgütlerine bilerek ve isteyerek yardım etmek" suçundan sanıklar Bülent Utku'yu 4 yıl 6 ay, Kadri Gürsel'i 2 yıl 6 ay, Aydın Engin'i 7 yıl 6 ay, Hikmet Aslan Çetinkaya'yı 6 yıl 3 ay, Güray Tekin Öz, Hacı Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör ile Önder Çelik'i de ayrı ayrı 3 yıl 9 ay hapis cezasına çarptırmıştı. Mahkeme ayrıca, Yusuf Emre İper'i ''terör örgütü propagandası yapmak'' suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezasına çarptırmıştı.

Twitter'daki "jeansbiri" hesabının sahibi Ahmet Kemal Aydoğdu hakkında "terör örgütü yöneticisi olmak'' suçundan dava açıldığını hatırlatan mahkeme, sanığın mevcut deliler kapsamında ''silahlı terör örgütü üyesi olmak'' suçuna vücut verdiğini değerlendirerek, sanığın örgüt içerisindeki konumu, eylemin yoğunluğu, ''jeansbiri'' isimli sosyal paylaşımları nedeniyle etki gücü gibi nedenleri dikkate alan mahkeme, sanığı bu suçtan 10 yıl hapis cezasına çarptırmıştı.

Mahkeme, Aydoğdu'da ele geçirilen para sayma makineleri, 238 bin 843 dolar, 48 bin 910 lira ve 3 adet toplamda 34 bin lira tutarındaki çeklerin suçun işlenmesiyle elde edilen ekonomik kazançlar olduğu anlaşıldığından müsaderesini kararlaştırmıştı.

Ceza alan 14 sanık hakkında yurt dışına çıkış yasağı koyan mahkeme, sanıklar Mehmet Orhan Erinç, Bülent Utku, Güray Tekinöz, Önder Çelik, Hacı Musa Kart, Hakan Karasinir, Mustafa Kemal Güngör, Hikmet Aslan Çetinkaya, Turhan Günay ve Akın Atalay'ın ''güveni kötüye kullanma'' suçundan beraatlerine hükmetmişti.

Mahkeme heyeti, haklarında yakalama kararı bulunan firari sanıklar gazetenin eski genel yayın yönetmeni Can Dündar ve İlhan Tanır'ın yapılan tüm aramalara rağmen henüz yakalanmamış ve savunmalarının alınamamış olması nedeniyle dosyalarının ayrılmasına karar vermişti.