Doğa fotoğrafçılarının mutlaka görmesi gereken 7 yer

Bir kareyi fotoğraf ile ölümsüzleştirmek ve baktıkça tekrar tekrar yaşamak kendimize uygulayabileceğimiz en basit terapi yöntemlerindendir diye düşünüyoruz. Kaldı ki bunun tutkuya dönüşmesi bir küçük 'an' meselesi. E hal böyle olunca Türkiye’nin bize sunduğu güzellikler arasında doğa fotoğrafçısı olmak işten bile değil! #öncetürkiyeyikeşfet diyerek yola çıkan Neredekal.com editörleri bu sefer doğa fotoğrafçıları için 7 muhteşem yer önerisi ile geldi. Fotoğraf makineleriniz de hazırsa başlıyoruz! Rize'nin dik yamaçlarına kurulmuş olan bu şirin köy yemyeşil çay tarlalarıyla sosyal medyada oldukça ün kazanmış bir yer. Zira boylu boyunca uzanan tarlalar hem doğa fotoğrafçıları hem de sosyal medya fenomenleri için biçilmiş kaftan. Renk paletini yeşilin bin bir tonunun oluşturduğu köyü ziyaret için en uygun zaman ise bahar ve yaz ayları. Longoz ormanları eşine az rastlanan bir orman ekosistemi. Halk arasında Subasar ormanları ismiyle biliniyor. Ülkemizde ve Avrupa’da yer alan longoz ormanlarının en büyüğü ise İğneada’da bulunuyor. Çok zengin bir ekosistem olan longozlarda pek tabii bitki ve hayvan türleri de çok geniş bir çeşitliliğe sahip. Ufak gözlemler ve hazırlıklarla bu türlerden çoğunu fotoğraflayabilirsiniz. Üstelik kamp yapmak için de oldukça elverişli. Ünü ülkemizi aşıp da dünyaya ulaşan Salda Gölü, şu sıralar Mars yüzeyine benzerliği ile çokça konuşuluyor. Bilimsel açıdan öneminin yanı sıra manzarası da dillere destan. Hatta öyle ki bembeyaz kumları ve turkuaz suyu ile “Yerli Maldivler” diye anılıyor. Hazır Burdur’a kadar gitmişken merkezde yer alan Burdur Gölü’nün de manzarasını ölümsüzleştirmeden dönmek olmaz. Hele bir de burayı çok seven flamingolara denk gelirseniz değmeyin keyfinize. Karadeniz’in büyülü doğası kendini her noktasında gösterse de Şavşat’ın yeri ayrı. Ev sahipliği yaptığı Karagöl’den tutunda Orta Çağ’dan kalma mimari eserlere kadar dolu dolu bir bölge zira. Yavaş Şehir hareketinin ülkemizdeki temsilcilerinden olması ise Şavşat’ı hem ruhunuzu hem de fotoğraf makinenizi doyuracağınız cinsten bir yere dönüştürüyor. Bulutların üstüne çıkmak deyiminin burada gerçeğe dönüşmesi an meselesi. Kızılırmak’ın taşıdığı alüvyonlar ile oluşan delta, Samsun’a 30 km mesafede yer alıyor. Yapısı gereği göl, sazlık, deniz, bataklık gibi pek çok habitata ev sahipliği yapan bölge aynı zamanda Karadeniz kıyısındaki tek sulak alan. Dolayısıyla biyolojik çeşitlilik açısından da epey bir zengin. Özellikle kuş gözlemcilerinin ziyaret ettiği bölgenin en özel sakinleri ise zamanla yabani hayvan özelliği kazanmış olan yılkı atları. Ne zaman gidilmeli derseniz de bahar aylarına giriş yaptığımız tam şu günler Kızılırmak Deltası’nı görmek için en ideal zamanlardan. Çay tarlalarından bahsetmişken lavanta tarlaları gibi bir görsel şöleni de es geçmemek gerek. Isparta’nın Lavanta Kokulu Köyü olarak bilinen Kuyucak Köyü, temmuz ayı gibi renklerini alan boylu boyunca lavanta tarlaları ile görenleri kendine hayran bırakan cinsten bir manzaraya sahip. Güneşin batışında turuncuyla morun ahenkli dansına kapılmamak ise elde değil. Ah bir de o kokusu… Aladağlar Milli Parkı sınırları içerisinde bulunan Kapuzbaşı Şelaleleri ülkemizin en büyük şelaleleri arasında hatırı sayılır bir yere sahip. Yılın her günü akmaya devam eden bu gür sular 7 ana şelaleden oluşuyor. Buranın en fotoğrafçıların ilgisini çeken en büyük özelliği ise sabah saatlerinde gidildiği takdirde görülebilen gökkuşakları. Çevresinde muhteşem trekking alanları barındırması ise cabası! Kaynak: https://neredekal.com/