Cumartesi Postası Eli öpülesi baba

Eli öpülesi baba

Paylaş
Eli öpülesi baba

Aydın-Habibe Der çiftinin üç çocuğu var: İbrahim (32), Sinan (29), Yasemin (19). Üçü de doğuştan engelli. Yürüyemiyor, rahat konuşamıyor, hareket edemiyorlar...

RÖPORTAJ: SUNA AKYILDIZ

suna.akyildiz@posta.com.tr

Yokluk içinde olmalarına rağmen bakımevine bırakmadıkları çocuklarına ömürlerini adayan Der çifti “Onlar bizim canımız. Çocuklarımız olmazsa ölürüz” diyor. Emekli olan, sağlığı bozulduğu için çalışamayan Aydın Der öylesine onurlu ki “Devletime yük olmayayım” diye maaş istemeye bile yanaşmamış.

Der Ailesi, İstanbul-Bağcılar’da 80 metrekarelik bir evde yaşıyor. Sevginin, şefkatin, güvenin her köşesine sindiği mis gibi bir evde... Güleryüzlü çocuklar ve anne-babalarıyla, Aydın Bey’i ‘Yılın Babası’ seçip ailenin bir yıllık kıyafet sponsoru olan erkek giyim markası Theorie’de konuştuk...

Ailenizi tanıyabilir miyiz?

Ben ve eşim Habibe, Kastamonu’dan 30 yıl önce geldik. Büyük oğlumuz İbrahim iki yaşındaydı o zaman. İstanbul’a gelişimiz, onun hastalığını tedavi ettirmek içindi. Çalışmaya da İstanbul’da başladım. O zamandan beri bu kentteyiz.

Üç çocuğunuz var. Rahatsızlıkları tam olarak nedir? Akraba evliliği mi yaptınız?

Eşimle benim anneannelerimiz, kardeş. İlk çocuğumuz İbrahim 1.5 yaşındayken bir gariplik olduğunu anladık. Köydeydik o zaman. İstanbul’a getirdik tedavi ettirmek için. “Beyin iltihabı geçirmiş, düzelir” dediler. İlaç verdiler, “6 ay sonra gelin” dediler. Geldik-gittik, düzelecek diye bekledik. Sonra ikinci çocuğumuz Sinan doğdu. Sinan da engelli doğunca anladık önemli bir durumun olduğunu. İkisi de uzun süre Çapa’da yattı.

Konulan teşhis neydi?

İkisinin de küçük beyninde bir anormallik varmış. Sinir merkezi, sinirlere komuta etmiyormuş. “Ameliyat olmaları lazım ama bu ameliyat şu anda burada yapılmıyor” dediler. 1985’te tedaviyi bırakmak zorunda kaldık.

O zamandan beri doktora gitmediler mi?

O zaman Çapa’da bir profesör vardı: Meral Barlas. Bu hastalığın tedavisinin olmadığını söyledi, ondan sonra bıraktık. Sonra Yasemin doğdu, o da aynıydı. Eşim de ben de çok üzüldük ama Allah verdi, yapacak bir şey yok. Sonraki dönemlerde yine götürdük fizik tedaviye. Ama her gün gitmemiz gerekiyordu. Çapa’ya her gün gidip gelmek de bizim için büyük maliyetti. Taksiden başka araçla gidip gelmek imkansızdı. 3 çocuk o kadar zor ki. Zaten bakımları, yemeleri, içmeleri... Ancak bunlara yetişebildik.

Gerçekten üçüyle uğraşmak çok zor olmuştur.

Zor ne demek!.. Biz üçüne hayatımızı verdik. Hiç bir şeyimiz yoktu. Tek başımızaydık. Eşim de çalışamadı, onlara baktı. Çok sıkıntı çektik yıllarca ama onlar bizim en kıymetli hazinemiz.

“Çocukları verirsek ikimiz de ölürüz”

Yurda filan vermeyi düşündünüz mü?

Hiç öyle bir şey düşünmedik. Çevremizden “Devlet maaş veriyor, en azından onu alın” dediler. Dedim ki “Bana bunları Allah verdi. Gücüm yettiğince bakacağım. Ne benim ne çocuklarımın kimseye yükü olmasın. Ben bakabildiğim kadar bakacağım.” Yıllarca devletten para almadım. Dokuma atölyesinde çalışıyordum. Ama emekli olup da iyice yetişemez hale gelince devletin kapısını çalmaya mecbur kaldım.

Yakınlarınız “Verin bir kuruma” demedi mi? Demezler mi?..

Ama böyle bir şeyi nasıl düşünürüm... Onlar o kadar kıymetli ki bizim için. Onlar bizim ömrümüz olmuş. Canımızdan can kopar. Çocukları görmezsek ikimiz de ölürüz.

Bir gününüz nasıl geçiyor?

Sabah kahvaltıdan sonra üçünü çıkarıyoruz. Akşama kadar onların hizmetindeyiz. Onların yemesi, içmesi... Bütün günümüz onlarla geçiyor.

Ev kendinizin mi?

Evet. Kirada olsaydık barınamazdık.

Az da olsa yürümeye çalıştıklarını görüyorum...

Evet. Onlarda sinir kontrolü yok. Düşeceğinizi hissettiğinizde bir yerlere tutunma ihtiyacı duyuyorsunuz. Tutunuyor, düşmekten kurtulabiliyorsunuz. Onlar için bu geçerli değil. Tutunma ihtiyacını geç fark ediyorlar. Bu yüzden banyoya tutunarak gidebilmeleri için demirler yaptım. Duvara ve demirlere tutunarak yavaş yavaş yürüyebiliyorlar.

Çok sevimliler, hep gülüyorlar... Çok sevdik hepsini...

Siz ne diyorsunuz!.. Yasemin beni bir gün görmese delirir. Geçen sene rahatsızlandım, o da üzüntüden hastalandı. Kız çocuğu da bir başka oluyor. Bir de Yasemin küçük olduğundan, benim çok kıymetlim.

Demek ki Yasemin’e daha düşkünsünüz...

Yok, yanlış anlamayın, ben hepsine çok düşkünüm. Ama Yasemin küçük ve kız çocuğu olduğu için ona daha bir özen gösteririz.

“Hareket edemiyor kilo alıyorlar”

Affınıza sığınarak sorayım: İlk çocuğu yaptınız, engelli doğdu. Peki ikinci ve üçüncü çocuk neden?..

Birinci çocukta “Özel bir hastalık” dendi. İkinci çocuk bu yüzden oldu. Üçüncü çocuk da öyle. Ama Yasemin’in hareketleri, biraz fizik tedavi gördüğü için daha iyi.

Yani düzenli fizik tedavi görebilseler hareketleri daha iyi olacak...

Kolları daha iyi; tekerlekli sandalyelerini kendileri sürebiliyorlar. Ama bacakları zor hareket ediyor. İnanıyorum ki düzenli fizik tedavi görseler yürüyebilecekler.

Herhalde kilolarına da biraz dikkat etmeleri gerek rahat yürümeleri için.

Rejim yapıyorlar. Kendileri istedi. Yemin ederim, şu kadar ekmek yemiyorlar ama bir türlü de zayıflayamıyorlar. Hareket edemedikleri için çok çabuk kilo alıyorlar.

Emeklilikten sonra başka bir işte çalışmayı düşündünüz mü?

Birkaç yıl çalıştım. Ama sonra çalışamadım. Şeker hastasıyım, hipertansiyon var. İş yapacak halim yok.

Hiç eğitim almadılar mı?

Maalesef okula gönderme durumumuz olamadı. Normal çocuklar gibi değiller ki. Büyük bir para lazım okumaları için. Her gün servisle gidip gelmeleri gerekir. Ayrıca masrafları... Ama söylenen herşeyi anlar, hatta tepki verirler.

Bir sürü kuruluş var... Destek istemeyi düşünmediniz mi?

Bilmiyorduk ki. Üstelik atölyeden sürekli izin de alamıyorsun. Zaten eşimin üç çocuğu götürüp getirmesi de kolay değildi.

Söylenen herşeyi anladıklarını söylediniz. Belki eğitim almış olsalar...

Onların aklında sorun yok. Herşeyi anlıyorlar. Aralarında bazen kavga da ediyorlar. Tepki gösteriyorlar yani. Sadece konuşmalarında sorun var. Ama tıp çok gelişti. Belki şimdi çaresi bulunmuştur. “Ya bize bir şey olursa?..”

İlginç ama çocukların mutlu olduğu belli.

Kendimizi mutsuz ettik onları mutlu etmek için. Hep mutlu oldular çok şükür. Ama eşimin de benim de tek düşüncemiz, bize bir şey olduğunda yavrularımızın ne yapacağı... Artık yaşlanıyoruz çünkü. Kara kara bunu düşünüyoruz.

Tedaviye yardım etmek isteyen birileri olsa...

Nasıl mutlu oluruz bir bilseniz. Belki ameliyatla, en azından daha rahat yürüyebilir hale gelirler. Sağlıkları, kendilerini idare ettirecek kadar düzelse, bu bize yeter. Belki bir umut olur bu röportaj.

Belki bir yardım eli uzanır...

“Allah razı olsun” deriz Suna Hanım. Ömrümüzün sonuna kadar, son nefesimize kadar dua etmekten başka ne gelir elimizden. En azından bizden sonra ekmeklerini alabilecek durumda olsalar...

‘Banyolarını bile ben yaptırıyorum’

Cefakar anne Habibe Der sorularımızı cevapladı.

En büyük zorluğu siz çekiyor olmalısınız.

Ailede annenin görevleri neyse, yerine getirmeye çalışıyorum. Ama yavrularımın durumundan dolayı daha fazla emek harcamam gerekiyor. Her ihtiyaçlarını ben gördüğüm için gün bana yetmiyor. Bir gün için, bir 24 saat daha lazım bana.

n çok sizi ne zorluyor?

Bir atasözü var: Salyangoza kabuğu yük gelmez. Bana da yavrularım ağır gelmiyor. Gücümün yettiğince onların yanında olacağım. Sadece, elden ayaktan kesilirsek onlara kim bakar kaygısı var. Biz yanlarında değilken tutunarak yürüdükleri zaman dengelerini kaybedip düşüyor, ayağa kalkamadıkları için çaresiz kalıyorlar. İşte bunları düşünerek bizden sonrası üzüyor.

Bütün bakımlarını siz mi yapıyorsunuz?

Evet. Oğullarımın saç tıraşını babaları yapar, sakal tıraşını ben. Üçünün banyosunu ben yaptırıyorum. Eşim çok yardımcı oluyor, Allah razı olsun. Benim çok işim olduğunda yemek bile yapar. Bazen çocukları çıkarır, onlara parkta gazete okur, hikayeler anlatır, hava aldırır... Ben de işlerimi yaparım.

En çok hangi yemeği seviyorlar?

Ayırt etmezler. İbrahimim hamsi sever. Sinanım patates kızartması, Yaseminim, babaya çekmiş, köfte sever. Sadece Sinanım kara lahanayı sevmez, sofrada görünce başını çevirir.

Karakterleri nasıldır?

İbrahimim ağırbaşlı. Sinanım kardeşleriyle şakalaşmayı çok seviyor, muziplikler yapıyor. Yaseminim nazlıdır. Hepsi güleryüzlü, saf kalpli yavrularım. Akıllarından kötülük geçmez. Sakindirler. Genelde iyi anlaşırlar, bazen aralarında laf dalaşına girerler.

(18.06.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)

4

Haberin Devamı