Siyaset Erdoğan: Diyarbakır cezaevini yıkacağız
Paylaş
Erdoğan: Diyarbakır cezaevini yıkacağız

Erdoğan: Diyarbakır cezaevini yıkacağız

AK Parti Genel Başkanı ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, partisince Diyarbakır İstasyon Meydanı’nda düzenlenen mitingde konuştu.
"Oğlunu şehit vermiş Çorumlu annenin gözyaşı benim yüreğime akar. Oğlunu dağda çetelere kaptırmış, terör örgütüne kaptırmış, göz göre göre ölüme yollanan oğlunu kaybetmiş ananın gözyaşı benim ciğerime akar" diyen Başbakan Erdoğan, şunları söyledi:

"Ape Musa’nın, yani Musa Anter’in acısını bizler unutamayız. Orhan Miroğlu’nun yarasını bizler unutamayız. Diyarbakır Cezaevinde 7 yıl işkence gören
Abdürrahim Semavi’nin çilesini bizler unutamayız. Şivan Perver’in hasretini görmezden gelemeyiz. Ahmet Kaya’nın gurbette vefatını hatırımızdan çıkaramayız. Ahmede Hani’nin aşkını, Faki Teyran’ın sevdasını bizler aklımızdan çıkaramayız. Çünkü biz bu toprakların çocuğuyuz. Biz bir gün Edirneliyiz, biz Karslıyız, biz Rizeliyiz, İstanbulluyuz, biz Hakkariliyiz, Vanlıyız, Batmanlıyız, biz Yozgatlıyız, Aydınlıyız, Muğlalıyız, İzmirliyiz. Çünkü biz Diyarbakırlıyız,
Diyarbakır’ın evladıyız.

-"ZILGIT DA BİZİM, HORON DA BİZİM, HALAY DA BİZİM, ZEYBEK DE BİZİM"-

81 vilayet bizim vilayetimizdir, 73 milyon benim öz be öz kardeşimdir. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Boşnağıyla, Gürcüsüyle, Romanıyla, Arabıyla kim olursa olsun 73 milyon benim öz be öz kardeşimdir. Çünkü biz yaradılanı Yaradan’dan ötürü seviyoruz. Biz, Nurettin Zengi’nin, Kılıçarslan’ın,
elbette ki Selahattin Eyyubi’nin şanlı ordusundaki neferlerin torunuyuz.

Alparslan’ın ordusunda Malazgirt’e biz hep birlikte girdik. Selahattin Eyyubi’nin sancağı altında Kudüs’ü biz hep birlikte fethettik. Kanuni’nin, Yavuz Sultan
Selim’in, Fatih’in eliyle üç kıtaya biz birlikte adalet dağıttık. Kut’ul Amare’yi birlikte savunduk. Çanakkale’de yan yana şehit düştük. İstiklal Savaşı’nı hep
birlikte verdik. Şu Diyarbakır surlarında her birimizin alınteri var. Şu Süleyman Camii’nin tuğlalarında her birimizin sağlam inancı var.

Ulu Camii’nin, Behram Paşa Camii’nin, Şeyh Mutahhar’ın, Sipahiler Çarşısı’nın, Malabadi Köprüsü’nün, Dicle Köprüsü’nün harcında bizim kardeşliğimiz
var. Zılgıt da bizim, horon da bizim, halay da bizim, Zeybek de bizim. Bizim dualarımız ortak, bizim kıblemiz bir, hepimiz aynı geleceğe yürüyoruz. Hepimiz,
her bir vatandaşın haysiyetiyle, onuruyla yaşadığı, her bir vatandaşın, devlet karşısında birinci sınıf vatandaş olduğu bir gelecek istiyoruz. Nasıl tarihimiz
birse istikbalimiz de bir."

-"ALLAH’A İNANDIĞIM GİBİ İNANIYORUM BOŞA GİTMEYECEK"-

Erdoğan, bu ülkenin yaşadığı sorunları her zaman yüreklerinde hissettiklerini vurgulayarak, şöyle konuştu:

"Hiçbir zaman pes etmedik, hiçbir zaman yılgınlığa kapılmadık, hiçbir zaman ümitsizliğe düşmedik. Milletimize inandık, demokrasiye inandık, mücadeleye, çalışmaya, hizmet etmeye inandık. Eğer demokrasi mücadelesi verirseniz, eğer milletle el ele, gönül gönüle hareket ederseniz her türlü zorluğun aşılacağına inandık. AK Parti, Türkiye’yi demokratikleştirme hareketidir. AK Parti, Türkiye’yi özgürleştirme, Türkiye’yi büyütme, Türkiye’yi güçlendirme hareketidir. İşte bugün de verdiğimiz mücadele demokrasi mücadelesidir. Bugün de verdiğimiz mücadele hak mücadelesidir, hukuk mücadelesidir, adalet mücadelesidir. 12 Eylül’deki halk oylaması, Türkiye’nin demokratikleşme tarihinin en önemli olaylarından biridir. Türkiye’de demokrasi mücadelesi verenler büyük sıkıntılar, eziyetler çektiler, çok karanlık günler yaşadılar ama hiçbir mücadele karşılıksız kalmadı, hiçbir çaba boşa gitmedi. Demokrasi açısından her günümüz bir önceki günden daha iyi oldu. 12 Eylül halk oylaması için verdiğimiz demokrasi mücadelesi
de boşa gitmeyecek, Allah’a inandığım gibi inanıyorum boşa gitmeyecek. 12 Eylülde kazanan A partisi, B partisi olmayacak, 12 Eylülde kazanan millet olacak, demokrasi olacak, özgürlükler olacak."


Erdoğan, bugün yüreğini açmak, vatandaşlarla gönül diliyle hasbihal etmek istediğini söyledi. "Biliyorsunuz, bizim Diyarbakır’a ayrı bir sevdamız, ayrı bir muhabbetimiz var" diyen Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

"Ozan Ahmet Arif, ’Seni, baharmışın gibi düşünüyorum, Seni, Diyarbekir gibi’ diyordu. Biz de sizi Diyarbakır kadar büyük, Türkiye kadar engin bir
muhabbetle seviyoruz. Çünkü biz inanıyoruz ki, insan yaratılmışların en şereflisidir ve insana hizmet etmek, siyasetin en büyük gayesidir. Çünkü biz
inanıyoruz ki, insan kutsaldır, insanın hakları da kutsaldır. Millete efendilik yoktur, hizmetkar olmak vardır. Bu yüzden siyasetimizin merkezine insanı
yerleştirdik, insana hizmeti yerleştirdik, insanın hak ve özgürlüklerini geliştirmeyi, sadece siyasetimizin değil, hayatımızın gayesi, hedefi bildik.
’İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın’ anlayışını rehber edinirken biliyorduk ki, insanınız mutlu değilse, huzurlu değilse, özgür değilse, güvenlik içinde değilse
geri kalan hiçbir şeyin önemi yoktur. İnsanı yüceltmeden, insana adalet sağlamadan, insana özgürce bir yaşam sağlamadan hiçbir sistem, hiçbir düzen
varlığını devam ettiremez. Bu yüzden insanı yüceltmek kadar, demokrasiyi de geliştirmenin önemine inandık. Çünkü demokrasi yoksa, ileri demokrasi
uygulanmıyorsa orada ekonomi de gelişmez, hukuk da çalışmaz, adalet de olmaz, güvenlik de sağlanamaz."

-"ÜÇ DEMOKRASİ KAHRAMANINI DARAĞACINA GÖNDERDİLER"-

Erdoğan, Türkiye demokrasisinin büyük badireler atlattığını, insanların büyük sıkıntılar yaşadığını belirterek, şunları söyledi:

"Ama demokrasiye inanan insanların mücadelesi çok büyük zorlukları geride bıraktı. Rahmetli Menderes’in mücadelesi çok partili sistemi işler kıldı.
Tahammül edemediler. Üç demokrasi kahramanını darağacına gönderdiler. Demokrasi biraz toparlanmaya başladı, 12 Mart’ta yeniden müdahale ettiler. 1970’ler de ayakları üzerinde doğrulmaya çalışan demokrasimiz yeniden müdahaleye uğradı. İkinci Dünya Savaşı’ndan büyük bir çöküşle çıkan Almanya bile yeniden toparlandı, ayağa kalktı. Birileri Türkiye’nin ayağa kalkmasına izin vermedi. 12 Eylül demokrasimize ağır bir darbe vurdu. Kaybeden yine gencecik fidanlar oldu, demokrasimiz oldu, milletimiz oldu. Rahmetli Özal’ın mücadelesi Türkiye’yi dünyaya açtı, ekonomik alanda devasa adımlar atıldı. Yine tahammül edemediler. 1990’ların ilk yarısı değişime direnenlerin sabotajlarıyla, kirli oyunlarıyla geçti."

-"SİİRTLİ KARDEŞLERİME BİR ŞİİRLE SESLENDİĞİM İÇİN YARGILANDIM"-

28 Şubat sürecinin milli iradeyi hiçe saydığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Demokratik kazanımları bir bir geri aldı, milletin ve memleketin üzerine karabasan gibi çöktü. Bu kardeşiniz, 12 Aralık 1997’de Siirt’te, Siirtli kardeşlerinin arasında bir şiir okudu. Siirt’e, Siirtli kardeşlerime bir şiirle seslendiğim için yargılandım, hüküm giydim ve Pınarhisar Cezaevinde yattım. Dört duvar arasında, milletimin hayır dualarıyla baş başa kaldım. Dört duvar arasında, umutsuzluğa hiç ama hiç kapılmadan, yeise düşmeden, milletime olan sevdamı, ülkeme olan aşkımı, hizmet tutkumu çoğalttım. Özgürlüğün kıymetini o mahpus duvarları arasında daha fazla anladım. Demokrasiye olan ihtiyacı o gün çok daha iyi hissettim. O gün, kimi gazeteler, ’muhtar bile olamaz’ diye manşet attılar. Düşüncelerimiz, hareketimiz, millet sevdamız, memleket tutkumuz her zaman engellenmek istendi."

-"ÜNİVERSİTE KAPILARINDA BOYNU BÜKÜK KALMANIN NE DEMEK OLDUĞUNU ÇOK İYİ BİLİRİZ"-

"Bizi dışlamak istediler, bizi tecrit etmek istediler, bizi yok saydılar" diyen Erdoğan, şöyle dedi:

"Fikirlerimizi, siyasetimizi, millete hizmet etme tarzımızı küçümsediler. Biz bu ülkede fikirlerinden dolayı mahkum edilen insanların derdini çok iyi biliriz. Biz bu ülkede yazı yazdığı için, konuştuğu için, fikirlerini söylediği için, şiir okuduğu için, aş-iş dediği için, hak dediği, demokrasi dediği için mahpus damlarında çürümenin nasıl bir duygu olduğunu çok iyi biliriz. İnancından dolayı, ibadetinden dolayı, başındaki örtüden dolayı dışlanmanın ne olduğunu biz çok iyi biliriz. Üniversite kapılarında boynu bükük kalmanın ne demek olduğunu çok iyi biliriz. Biz yoksulluğu biliriz, yasakların, baskıların, mahrumiyetin ne olduğunu çok iyi biliriz. Bir gece yarısı, sokak ortasında ensesine kurşun sıkılarak katledilen; katilleri gecenin karanlığında kaybolup bir
daha hiç ortaya çıkmayan, çıkarılmayan faili meçhullerin acısını çok iyi biliriz. Evi basılıp tarumar edilmek nedir biliriz. Kitapların derdest edilmesini biliriz.
Köy meydanına toplanan köylülere uygulanan eziyeti biliriz; köylerin boşaltılması ne demektir, meraların yasaklanması nedir biliriz. Hapisteki oğlunu ziyarete giden ama oğluyla tek kelime Kürtçe konuşamayan annenin acısını, gözyaşını, feryadını, yüreğinde kopan fırtınayı biz biliriz. Hakkari’de, sabah ezanını okuduktan sonra saldırıya uğrayan ve oracıkta vefat eden, Hacı Sait Camii’nin imamı Aziz Tan’ı, onun ailesinin kederini biz biliriz."

MUHALEFETE ELEŞTİRİ

Başbakan Erdoğan "Burada BDP, Erzurum’da da Bahçeli, işi gücü bırakmışlar, bize konuşma metni yazmanın derdine düşmüşler. Sayın Bahçeli, sen
bize konuşma metni yazmayı bırak; söyleyecek sözün varsa, eğer bir çözümün varsa buraya gel, Diyarbakır’a gel, söyleyeceğini şu Diyarbakır Meydanı’nda söyle" dedi.

Erdoğan, şunları söyledi:

"Diyarbakır, Mekke ve Medine;den sonra, en fazla sahabe kabrine sahip olan şehir unvanını taşıyor. Diyarbakır sahabelerin şehri, Diyarbakır ilim şehri,
medeniyet şehri. Diyarbakır kardeşliğin şehri. Bu ulu şehre gelip de, yalan söyleyenler, o yalanın altında ezilirler, biterler. Bu aziz milletin huzuruna
çıkıp da, yapamayacaklarını söyleyenler, vaatlerinin altında ezilirler. Burada samimiyet diliyle konuşmayanlar, muhabbet diliyle konuşmayanlar; burada Yunus Emre’nin, Mevlana’nın, Ahmede Hani’nin, İbrahim Gülşeni’nin gönül diliyle konuşmayanlar, milletin huzuruna çıkamaz, milletin yüzüne bakamazlar. Günlerdir birileri konuşuyor. Günlerdir birileri yazıp çiziyor. Başbakan Diyarbakır’da ’ne konuşacak’ diyorlar. Başbakan Diyarbakır’da ’ne mesaj verecek’ diyorlar.

Burada BDP, Erzurum’da da Bahçeli, işi gücü bırakmışlar, bize konuşma metni yazmanın derdine düşmüşler. Sayın Bahçeli, sen bize konuşma metni yazmayı bırak; söyleyecek sözün varsa, eğer bir çözümün varsa buraya gel, Diyarbakır’a gel, söyleyeceğini şu Diyarbakır Meydanı’nda söyle. Diyarbakır’ın bu güzel insanlarıyla, yiğit, mert insanlarıyla gönül bağı kurabiliyorsan gel buraya Diyarbakır insanının huzurunda konuş. Diyarbakır insanını kucaklamadan, Hakkari insanının hatırını sormadan, Batmanlı kardeşimizin gönlünü almadan hariçten gazel okumakla bu işler olmuyor. Türkiye’nin birlik bütünlüğü hamasetle korunmuyor. Bin yıllık kardeşliğimiz, inkarcı zihniyetle korunmuyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin bekası küstüren, dışlayan, horlayan anlayışlarla korunmuyor. Bugün bizim ortaya koyduğumuz birlik siyaseti, Türkiye’nin bütünlüğüne hizmet ediyor. Biz Türkiye’nin partisiyiz. Belli bir etnik unsurun değil, bölgenin değil. 73 milyonun partisiyiz, 780 bin kilometrekarelik vatan topraklarının partisiyiz 81 vilayette ya birinci partiyiz, ya ikinci partiyiz. Sizi seviyoruz be. Biz burada da aynı, Tuncelide'de aynı konuşuyoruz. Bizde ayrım yok.

Bu başbakan doğuda ayrı batıda ayrı konuşan bir başbakan değildir. Bugüne kadar konuşmadık, bundan sonra da konuşmayacağız. Birlik beraberlik bizim aşkımız. Bunu sağlayacağız. söz verip, unutanlardan da olmadık.

Ayrımcılık yapanların hep karşısında olduk. Kardeşliğimizi bozmak isteyenlere karşı 12 Eylül bir manifestodur.

CHP, 'Rahibe kıyafetine Evet' yazılı afişler astırdı. Biz 'evet' diyene de saygı gösteriyoruz, 'hayır' diyene de. Boykotu antidemokratik bir yaklaşım olatak görüyoruz.

DİYARBAKIR CEZAEVİNİ KAPATACAĞIZ

Hep söylüyorum, burada da söylüyorum. Ahh şu diyarbakır cezaevinin bir dili olsa da konuşsa. 5. koğuş dile gelip işkenceleri anlatsa. Buradan söylüyorum, diyarbakır cezaevini kapatacağız. süratle yeni cezaevini yapacağız ve o 12 Eylülü hatırlatan cezaevini yıkacağız.

3

Haberin Devamı