12 yaşından önce adet olan kadınlarda risk daha yüksek! Prof. Dr. Vahit Özmen uyardı: Bel ağrısıyla bile teşhis alan var!

Özellikle son yıllarda çok daha yaygın hâle gelen meme kanseri ve memedeki kitleler kadınlar arasında büyük endişe konusu. Bilgi kirliliği de konu hakkındaki bu endişelerin kuvvetlenmesine neden oluyor. Vücutta yağ hücrelerinin anormal büyümesine bağlı olarak memede kitleler oluşabilir. Peki, hangi dokular risk taşır, meme kanseri riski taşıyan dokuları nasıl tanırız? Meme lipomu nedir, liposarkomdan farkları nelerdir? Meme Sağlığı Merkezi Direktörü Prof. Dr. Vahit Özmen, konu hakkında tüm merak edilenleri Posta.com.tr okurları için açıkladı. İşte detaylar…

Beyza Erdoğan – Posta.com.tr / Kadınlarda memede lipom oluşumu sık karşılaşılan bir durumdur. Pek çok kez lipomun ne olduğu, neden ortaya çıktığı bilinmediği için bu dokular kanser ile karıştırılır. Bu durum büyük endişe sebebi olsa da aslında gerçek sanılandan daha farklı. Prof. Dr. Vahit Özmen’e lipomun ne olduğunu ve kanserle bir ilişkisi olup olmadığını sorduğumuzda “Memenin yağlı tümörü yani lipomu iyi huylu bir kitledir, urdur. Tüm bu iyi huylu veya kötü huylu tümörlerin nedenini tam olarak bilemiyoruz. Bazı obez insanlarda, kadınlarda daha sık karşılaştığımız bir durumdur ama mutlaka şişmanlıkla lipom arasında bir ilişki kurmak doğru değildir. Hiçbir şekilde tehlike oluşturmaz. Organ için, kadın için bir tehlikesi yoktur. Dolayısıyla tedavi gerektirir mi, ancak kozmetik olarak aşırı büyüdüğü zaman ya da ultrasonla içerisinde lipom dışında bazı hücrelerin olduğunu tahmin ettiğimiz zaman çıkarılması tavsiye edilebilir. Kansere kesinlikle çevirmez, kanserle lipomun bir ilişkisi yoktur.” yanıtını verdi.

İLAÇLA GEÇİRMEK MÜMKÜN DEĞİL!
Pek çok kadında ortaya çıkan ve genellikle ne olduğu tam olarak anlaşılmadığı için endişeye sebep olan lipomlar, aslında memedeki iyi huylu kitleler olarak biliniyorlar. Prof. Dr. Vahit Özmen, lipom tedavisi ile ilgili sorumuzu yönelttiğimizde ise “Lipomu ilaçla geçirmek mümkün değil, öyle bir şey yok zaten. Ameliyat gerekir mi, çoğunlukla söylediğim gibi aşırı büyüdüğünde görüntü olarak bir rahatsızlık verdiği zaman ya da nadiren bir ağrı nedeni olabilir veya çok nadiren bir ağrı nedeni olabilir, bir ağrı nedeniyle lipom karıştırılabilir. O zaman bunları çıkarmak cerrahi olarak gereklidir. Meme içindeki boşluk kolaylıkla doldurulabilir. Dolayısıyla kozmetik olarak da kötü bir görüntü ortaya çıkmaz. Bazen 10 veya 15 santim olabilir, ancak genellikle 2-3 santim çapındadırlar. Çok nadiren büyük boyutlara ulaşabilirler.” dedi ve pek çok kez bu dokuların yüksek risk taşımadığının altını çizdi.

DOKU SERTSE LİPOSARKOM (KÖTÜ HUYLU KİTLE) OLABİLİR!
Sık sık lipomla karıştırılan liposarkoma söz konusu olduğunda ise durum bir hayli farklı. Uzman isim, lipom ve liposarkom arasındaki farkları ve dikkat edilmesi gerekenleri, “Liposarkom ise farklı bir şeydir. Bu, yağ hücrelerinden kaynaklanan kötü huylu bir tümördür. Hızlı büyüyebilir. Mutlaka yine kendini bir kitle olarak ortaya çıkarır, daha sert bir yapıdadır. Lipomlar yumuşak kitledir ve lipomlar meme dokusundan çok büyük olmadıkça ayırt edilmezler ama sarkom çok serttir. Ağrılı olabilir veya bir kendi kendine muayene sırasında fark edilebilir, bir ultrason mamografide ya da klinik muayenede de hekim tarafından fark edilebilir.

Liposarkom oluşumunda da kesin bir etiyolojik faktör bulmak mümkün değildir. Orada da bilmediğimiz, etiyolojik sebeplerle ortaya çıkabiliyor ve tedavisi de cerrahi müdahaledir. Uzak metastaz yapma riski bulunur, onların da saldırganlık yani agresiflik kütlesi değişken olabilir. Liposarkomlar genellikle uzak metastaz yapmayı severler, işte kemikler, akciğerler veya karaciğer gibi. Bu nedenle bu hastaların hem tedavilerinin dikkatli yapılması lazım hem de iyi takip edilmeleri gerekiyor.” sözleri ile ele aldı. Lipomların aksine kötü huylu urlar olarak da bilinen sarkomlarla ilgili dikkatli olunması gerektiğinin ve düzenli kontrolün öneminin altını özellikle çizdi.

20 YAŞINDAN SONRA ÖMÜR BOYU MUAYENE ŞART!
Prof. Dr. Özmen, ülkemizde de günden güne çok daha yaygın hâle gelen meme kanserinde muayenenin önemine ise şu sözler ile değindi:
“Meme kanserinde üç tane tarama yöntemi var. Bir tanesi 20 yaşında başlamasını önerdiğimiz kadınlara ayda bir kendi kendini muayenedir. Kendi kendine muayenede kadınlara özellikle adet bitiminden sonra memelerde yoğunluğun daha azaldığı bir dönemde, bir hafta kadar sonra özellikle duş alırken tavsiye ediyoruz. Sağ eliyle sol memeyi, sol eliyle sağ memeyi kontrol edecek şekilde planlanmalı. Muayene koltuk altından başlayarak aşağı doğru yukarı doğru hareket ederek, meme başından başlayıp dışa doğru daire çizerek ya da dıştan meme başına doğru radyal olarak üç şekilde yapılmalıdır. Bu işlemi yatağa uzandığında da yapmasını tavsiye ediyoruz. Kadınların, 20 yaşından sonra bunu ayda bir kez ve yaşam boyu yapmaları gerekiyor.”

Uzman isim aynı zamanda ayna önünde kontrolün de son derece mühim olduğunu belirtti:
“Ayna karşısında da her iki memenin simetrik olup olmadığına, meme başında çekilme, deride renk değişikliği ya da asimetrik bir görüntü olup olmadığına bakıp bunları fark ettiğinde bir aile hekimine ya da bir uzmana başvurmalıdır. Ayda bir kendi kendine muayeneyi tavsiye ediyoruz.”

BEL AĞRISIYLA DAHİ GELEN VAR!
Liposarkom agresif bir tutum sergileyebileceği için vücutta, memedeki kitleler haricinde de belirti verme ihtimali bulunmakta. Uzman isim daha önce kendilerine gelen bazı hastaların bel ağrısı şikayetiyle dahi başvurup teşhis aldığını belirtti ve vücuttaki gözlemlenebilecek diğer belirtileri “Vücutta çok nadiren memedeki kitleler ya da kanser diyelim memedeki kanser, ileri düzeylerde belirti verebilir. Mesela kanserin belirtileri arasında kadınlar bazen bel ağrısıyla geliyor, sırt ağrısıyla geliyor, bazen kolda bir kırılmayla geliyor ya da alt ekstremitede bu metastazlara bağlıdır. Kemik metastazlarında omurgalarda çökme, omuriliğin sıkıştırılması sonucu şiddetli ağrıyla ya da ekstremitelerde bir kırıkla kendini gösterebilir. Biz buna spontan kırık diyoruz yani bir travma olmadan omurgada çökme olabilir. Hasta bir ortopedi ya da bir fizik tedavi kliniğinde bulabilir veya bir ağrı kliniğinde bulabilir ağrıdan dolayı. Geç bir belirtidir. Mesela akciğer metastazı belirtileri, karaciğer metastazı, beyin metastazı ile gelebilir. Bazı hastalarda geçirilen bir konvülsiyon dediğimiz epilektik nöbet sonucu teşhis konabilir. Bunlar çok ileri bulgulardır.” diyerek değerlendirdi. Sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Bizim hedefimiz hastalığı memenin içindeyken ve henüz ileri gelmeden düzenli yapılacak bir mamografik taramayla bulmak, 40 yaşında başlanmasını öneriyoruz. Fark edebilmek ve hem memeyi korumak hem de yaşamı, sağlığı korumak en büyük hedefimiz olmalı. Bunun için de 3 tane tarama yöntemine kadınların uyması lazım. Bunların bir tanesi 20 yaşında başlayan, kendi kendini muayene yaşam boyu, ikincisi yine 20 yaşında başlayan ve yılda bir aile hekimi, kadın doğum ya da cerrahi uzmanın yaptıracağı klinik muayene, üçüncüsü de 40 yaşında başlanacak yılda bir veya iki kez yapılacak mamografik taramadır. Tarama sıklığı bazen çok erken yaşta başlayabilir. Genetik pozitiflik durumunda, bugün meme kanseri ile ilgili 70 tane gen vardır bunlardan 5 tanesi meme kanseriyle kesin ilişkilidir. Bu genlerin pozitif olduğu durumlarda kadınların tarama yöntemlerine 25 yaşında başlamasını öneriyoruz; MR yapılabilir, ultrason arada mamografi. Bunun dışında aile hikayesi kuvvetli olan, genetik pozitifliği olmayanlarda da yine erken yaşta taramaların yapılmasını öneriyoruz. Tarama sıklığına ve hangi tarama yönteminin uygulanacağına meme cerrahisiyle uğraşan hekimlerin ya da onkologların karar vermesi gerekir. Her hastada bugün hem meme kanseri riskinin hem tanı ve tedavi özelliklerinin farklı olduğunu biliyoruz. Son 20 yıl içerisinde özellikle kanserde hem tarama hem tanı hem tedavinin cerrahi kemoterapi, radyoterapi, endokrin tedavi, nükleer tıpla tedavi gibi kişiye özel olması gerektiğini görüyoruz. Kişinin hikayesi, anamnezi, aile hikayesi, fizik muayene bulguları, taşıdığı risk faktörleri ve genetik faktörlerine göre ve tümörün özelliklerine göre tanı, tedavide farklı yöntemler uygulamaktayız.”

12 YAŞINDAN ÖNCE ADET GÖREN, DOĞURMAYAN YAHUT 35 YAŞINDAN SONRA DOĞURAN KADINLARDA RİSK DAHA YÜKSEK!
Prof. Dr. Özmen, mevcut verileri ele alarak ülkemizde genç yaşlardan itibaren meme kanseri görülme sıklığının yüksek olduğuna değindi ve hastalıkla ilgili öncelikli risk gruplarını “Türkiye'de maalesef genç yaşta meme kanseri sıklığı fazla. Yani biz immün hastalara yaptığımız analizlerde meme kanseri hastalarının neredeyse %20'sinin 40 yaşının altında olduğunu ve %50'ye yakın bir kısmının da 50 yaşın altında olduğunu gözlemledik. Dolayısıyla 20 yaşından itibaren her yaştan kadının kendi kendini muayenesiyle bu konuda dikkatli olması gerekir. Hiç doğurmayan kadınların, 12 yaşından önce adet görenlerin, 50 yaşından sonra menopoza girenlerin, ailesinde meme kanseri olanların, emziremeyen kadınların, 35 yaşından sonra doğuran kadınların, memesinde herhangi bir kanser önsilizyon önceden saptanan kadınların meme kanseri riskinin fazla olduğunu söyleyebiliriz. Ayrıca çağımızda, dönemimizde hareketsizliğin ve obezitenin yani şişmanlığın özellikle vücut kitle indeksinin 25'in üzerinde olmasının meme kanseri riskini artırdığını bunun özellikle postmenopozal kadınlarda önemli olduğunu vurgulayabiliriz. Risk grubuna göre demin söylediğim gibi uzmanınız size hangi yaşta hangi tarama yönteminin uygulanacağını ve ne sıklıkla olacağını söyleyecektir.” şeklinde ele aldı. Bu açıklamaya göre doğurmamak da belirli bir yaştan sonra doğurmak da risk faktörü olarak değerlendirilebilmekte.

HAFTADA 5 SAAT KURALINA UYUN, RİSKTEN KAÇININ!
Prof. Dr. Vahit Özmen konu hakkındaki sözlerini hastalıktan korunmak için yapılması gerekenleri dile getirerek ve uyarılarda bulunarak noktaladı:
“Meme kanserinden korunmak mümkün. Erken tanı başka bir olay tabii ama korunmak için de küçük yaştan itibaren spor yapma alışkanlığının, egzersiz alışkanlığının edinilmesi, haftada en az 5 saat egzersiz yapılması, bu yürüyüş de olabilir, onun dışında beslenmeye dikkat edilmesi, VKİ'nin aruz edilen düzeyde olması, alkolden kaçınılması, stres çok önemli bir etken, çalışmalarda da bu görülmüştür stresten uzak durulması mühim. Bunu başarmak lazım yani stres olmamak lazım bir sürü yöntemleri var; meditasyon, spor, hareket, birtakım hobiler edinilmesi gibi. Bunlar riski azaltacak, psikolojik faktörlerin azaltılmasını sağlayacaktır. Bunun dışında yine meme kanserinden korunmak için de riski azaltıcı birtakım yöntemler vardır. Çok yüksek risk taşıyan bazı modeller vardır meme kanser riskini ölçebileceğimiz, her kadında normalde %12 yani her 7-8 kadından birinde meme kanseri olacaksa bazı kadınlarda bu risk daha yüksektir.

Belirleyecek olan birtakım modeller vardır, Gail modeli gibi Cuzick–Tyrer modeli gibi, Claus modeli gibi bu modellerle bir kadında meme kanserinin örneğin; 70 yaşına kadar riskin yüzde kaç olacağı hesaplanabilir. Eğer bu oran özellikle Cuzick–Tyrer %22'den fazlaysa; Gail modelinde 5 yıllık meme kanseri görülme riski %1.67'den fazlaysa o zaman bu kadınlarda riski azaltıcı yöntemler uygulanabilir. Bu yöntemler ne olabilir? Mesela yaşam tarzının yeniden düzenlenmesi, ilaçlar kullanılması, çok yüksek riskli kadınlarda tamoksifen gibi ya da riski azaltıcı mastektomi yapılabilir. Bazı kadınların bu amaçla bize geldiklerini görüyoruz ama ciddi bir risk grubunda değilse, herhangi bir kanser durumu yoksa, genetik pozitifliği yoksa risk azaltıcı mastektomi yani memenin alınmasına gerek yok diye düşünüyorum.”