Cem Yiğit Üzümoğlu: Yasak bir aşktan daha derin bir hikaye

Öyle bir aile düşünün ki içindeki her karakter başlı başına dizi konusu olur. Edebiyat tarihimizin renkli isimlerinden Cevat Şakir Kabaağaçlı, namıdiğer ‘Halikarnas Balıkçısı’, şu sıra Cem Yiğit Üzümoğlu’nun bedeninde hayat buluyor. Babasıyla yaşadığı çatışma ve karısıyla arasındaki duygusal kopukluk, hikayenin sonunu çok trajik bir şekilde hazırlıyor. Yetenekli oyuncu Cem Yiğit Üzümoğlu’yla hem ‘Şakir Paşa’ Ailesi’ni hem de fazlasını konuştuk.

Son dönemin en dikkat çeken işlerinden birindesiniz. Her yayın gününüzde sosyal medya yıkılıyor. Peki siz, diziye girerken aslında nasıl bir işe dahil olduğunuzun farkında mıydınız?
Çok özel bir hikayenin ve nadir bir işin içine girdiğimin farkındaydım ama bütün departmanların yaratmış olduklarını görünce bu umut, bir büyülenmeye dönüştü.
Hikayeyi ilk okuduğunuzda da Cevat sizi en heyecanlandıran karakter miydi? Başka bir karakteri canlandırmak ister miydiniz mesela?
Hikayedeki her karaktere ayrı ayrı açlığım, merakım ve hevesim var. Böylesi bir işte hangi karakter oynanmak istenmez ki? Ama Cevat Şakir Kabaağaçlı’yı oynamaya çalışmak benim için her şeyden daha kıymetli.

Dizide aşk için sorulan çok güzel bir soru var. “İnsan özünde neye aşık olur? Zor olana mı, güzel olana mı, güce mi yoksa yasak olana mı?” Sizin kafanızdaki aşk bunların ne kadarını kapsıyor?
Bence insan özünde bunların hepsine ve daha fazlasına aşık olur. Aşk en beklenmedik olana, karşı çıkmaya çalıştığımıza ve kimi zaman olmasını istemediğimize dahi duyulabilecek, nereden geldiği bilinmez, karşı konulamaz bir duygu.
Gerçek hayatta bir şeyin zor ya da imkansız gözükmesi sizi o şeye karşı daha mı çeker, motive eder yoksa aksine iter mi?
Belli olmaz. Her şey olabilir. Kimi zaman imkansızlığın kendisi bile aşk için aşılması gereken bir motivasyona sebep olabilir.

HER KARAKTERİ KENDİ AÇISINDAN HAKLI BULUYORUM
Cevat, Aniese ve Sümbül’le ilgili zaman zaman empati kurmakta zorlandığınız noktalar oluyor mu? Çok hak verdiğiniz ya da hiç hak vermediğiniz yanları neler?
Ben her karaktere çok hak veriyorum. Karakterleri bir norm çerçevesinde görmemek gerektiğini düşünüyorum. Aniese’nin kaybolan ve bir başka yerden doğan aşkı hiçbir gerekçe olmasa dahi haklı. Aynı şey her karakterin her eylemi için geçerli. Önemli olan bizim bu haklı gerekçeleri hissettirebilmemiz.
Ben sizi izlerken sürekli ‘Üff! Ne kadar iyi oynuyorlar’ diyorum. Siz kendinizi izleyen oyunculardan mısınız? İzlerken seyirci gibi heyecan duyabiliyor musunuz?
Evet seyrediyorum. Önem veriyorum seyretmeye. Bir mühendislik olarak görüyorum oynamayı ve ne yaptığımı ve ne yapmamam gerektiğini görebilmek de ancak seyrederek oluyor. Ha, kendimi beğeniyor muyum diye sorarsanız, asla! Kendimi çok eleştiriyorum. Belki haddinden fazla.

AİLENİN YAŞAYIŞ TARZI ANLATTIĞIMIZDAN DAHA MODERN
Diziyle ilgili genel olarak çok olumlu eleştiriler okudum ama hikayeyi fazla modernize edilmiş bulanlar da var. Bu eleştiriye ne dersiniz?
Hikayenin nasıl modernize edildiğini anlayamadım. Eğer konuşma diliyse, kimsenin bir cümle içerisindeki üç beş kelime dışında bir şeyi anlamadığı bir diziyi seyretmekten daha çok zevk alacağını düşünmüyorum. Eğer yaşayış tarzı olaraksa, belki de aile sandığımızdan bile daha modern.

SIR SAKLAMA KONUSUNDA ÇOK İYİLER...
Cevat’ın babasını öldürmesinin gerçek nedeni aslında kaynaklara göre net değil. Siz bu konuda ne kadar bilgiye sahipsiniz? Bu cinayette baba oğul arasındaki durumun ne kadarı Aniese ile ilgiliydi sizce?
Ben burada Cevat Şakir’in Azra Erhat’a yazdığı mektuba referans vermek isterim. Cevat Şakir, vurma anından önceki münakaşanın pek karışık konulardan mürekkep olduğundan bahsediyor. Detay vermekten çekiniyor. Ama bu bile meselenin sadece bir yasak aşka yaslanamayacak kadar derin olduğunu gösteriyor. Elbet bu aşkın o kurşunu sıkmada büyük bir etkisi olmuştur ama ailenin geri kalan üyeleri sır saklama konusunda oldukça iyi. Eh bir de o odadan sağ çıkan tek bir kişinin olduğunu ve başka tanıkların da olmadığını düşünürsek mesele gittikçe belirsizleşiyor.
Görsel olarak da şov yapılan bir iş resmen. Dekoru, ışığı, kostümleri… İzlerken sık sık, ‘Bu köşkte, bu zamanı yaşamayı, deneyimlemeyi isterdim’ diyorum…
Ben de isterdim… ‘İşin bütününden büyülendim’ demem de zaten bu yüzden.
Kariyerinizde kırılma noktası olarak farklı bir yere koyuyor musunuz?
Kırılma noktasını zaman gösterir ama kendi adıma çok önemli ve özel bir işte yer aldığımın farkındayım.

BİR DAHA NE ÇOCUĞUNU NE KARISINI GÖRMÜŞ
Cevat’ı bir konuda eleştirseniz ne derdiniz?
Pek eleştireceğim bir yanı yok Cevat’ın. O, öyle biri ve ben onu olduğu gibi, tüm içtenliğimle kabul ediyorum. Ailedeki her nevi şahsına münhasır fert gibi, Cevat da bütün özellikleri ve geçmişi sayesinde bugün anılmaya, hikayesi de anlatılmaya değer bir insan oluyor.
Dizide anlatılanın gerçek karakterlerin ruhuna çok yakın olduğunu düşünüyor musunuz? Cevat ve Aniese gerçekte izlediğimiz gibi miydi, bu konuda özel bir araştırmanız oldu mu?
Ben ikimizin de karakterlerimizin gerçek ruhuna çok yakın olduğumuzu düşünüyorum. Tabii ki çokça araştırma yapmamın da etkisi var bunda. Aralarındaki ilişki, bütün hikayeyi göz önünde bulunduracak olursak; oldukça trajik sonlanıyor ama gerçek! Cevat hapse girdikten sonra Aniese’yle mektuplaştıklarına, hapisten çıktıktan sonra Cevat Şakir’in İtalya’ya son bir kez ziyaret yaptığına ve bir daha ne çocuğu Mutarra’yı ne de Aniese’yi gördüğüne dair bilgiler var.

Sizi ‘Empati’ programında izledim bir kez. Şu anki rolünüzün de etkisi olabilir, asla bu kadar az konuşan birini beklemiyordum. Kendinizi ifade etmek mi zor geliyor yoksa konuşmakla aranız hoş değil mi?
Buna da kısa bir cevap vermem icap eder bu durumda herhalde. (Gülüyor) O yüzden sanırım ikisi de.