Ben Çeşmeliyim. Annemin ailesi mübadele döneminde Sakız Adası’ndan gelip Çeşme’ye yerleşmiş, annem de Çeşme’de doğup büyümüş. Dolayısıyla benim de çocukluğumun büyük bölümü Çeşme’deki dede evinde geçti. Meşhur Tatlıcı Arif Efendi’nin torunuyum. Çeşme’nin henüz turizme açılmadığı, herkesin birbirini tanıdığı, çocukların eski taş evlerin avlularında, Çeşme’nin daracık sokaklarında özgürce oynadığı yıllardı...
Plajları, beach clubları, otelleri, restoranlarıyla ülkenin ve dünyanın her yerinden turist çekmeye başlamadan çok önce Çeşme’nin en güzel zamanlarına şahit olarak büyüme şansı yakaladık. Kısacası Çeşme bizim için bir tatil beldesi olmaktan çok daha öte anlamlar taşıyor. Çeşme’yi bilen, doyasıya yaşayan bir aile olarak Çeşme bizim için bir sevda desek yanlış olmaz...
Herkesin gelmek için can attığı bir tatil beldesi olsa da Çeşme bizim gönül bağıyla bağlı olduğumuz bir yer. Sizlere birkaç haftadır Çeşme’nin ünlü mekânlarını, lezzet duraklarını ve özel noktalarını anlatmaya çalıştım. Bu hafta ise bilinenin aksine sahip olduğu tarihi ve kültürel zenginliklerle dünyanın sayılı destinasyonlarından biri olan Çeşme’nin farklı bir yönünü sizlerle buluşturmak istedim.
Çeşme’ye geldiğinde sadece kalabalık sokaklarda, ünlü mekânlarda dolaşmayı değil, kente adını veren tarihi çeşmelerinden su içmek, kervansarayında gezmek, kilisesini ziyaret etmek isteyenler için çocukluğumun Çeşme’sinde keşfe çıktım. Çeşme’ye geldiğinizde mutlaka görmek isteyeceğiniz tarihi yerleri sizin için ziyaret ettim. Haydi geçmişe doğru hep birlikte yolculuk edelim...