Cumartesi Postası Hazal Yılmaz: Kadın ilişkide mutlak eşitliği istemeli talep etmeli ve almalıdır

Hazal Yılmaz: Kadın ilişkide mutlak eşitliği istemeli talep etmeli ve almalıdır

Paylaş
Hazal Yılmaz: Kadın ilişkide mutlak eşitliği istemeli talep etmeli ve almalıdır

Samimi, sansürsüz, özgürlük arayışında bir kadın. Keşif için mi kaçış için mi bilmem ama sürekli geziyor. Onu Çok Gezenler Kulübü isimli projeden bilirsiniz belki. Dünyanın dört bir yanında yerli gibi gezen ekibin başı Hazal Yılmaz. 2011’den beri dünyayı geziyor, yazıyor, fotoğraflıyor. Sosyal medyadaki adıyla @anlamarama yeni bir kitap yazdı. Kitabı ‘Anlam Arama’ üç haftada en çok satanlar listelerine girdi. Hazal, ‘Anlam Arama’da 80 darbesinin izlerini taşıyan kendi çocukluğundan, tanımadığı şehirlerin sokaklarına uzanan yollarda, tek başına bir kadının gözlemlerini anlatıyor. Özgürlüğünün peşindeki herkese bir selam gönderiyor!

Işıl Cinmen

Haberin Devamı

isil.cinmen@posta.com.tr

Fotoğraflar: Onur Yüksel

Üç haftada 20’inci baskıyı yapan ‘Anlam Arama’ isimli bir kitap yazdın. Anlam arıyor musun; aramıyor musun, önce onu anlayalım!

Yaşadığım, baktığım, duyduğum, tanıştığım her şeyde ve insanda anlam arayarak geçiyor hayatım. Duygular içinde denklemler kurmaya çalışıyorum. Ama işte Pi sayısı gibiyiz çoğunlukla. Böl, topla, çıkar, çarp, sonumuz yok. Açık, esaslı, kendi ayakları üzerinde duran, güçlü bir kadın mısın sen?

Ağladığım için güçsüz, tek başına seyahat ettiğim için güçlü bir kadın olmuyorum. Belki de tam tersi. Ağladığım için hakiki, gittiğim için korkağım.

Kitaptaki temel meselelerinden biri ilişkiler. Neden?

Baba figürünün fiilen olmadığı bir evde büyüdüm. Babam 80 darbesinde düşünce suçlusu olarak tutuklandı, 748 yıl ceza aldı, 11 yıl sonra genel af ile çıktı, iki yıl sonra da öldü. Freudyen bir yerden bakacak olursak bu yokluğu anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyorum sanırım.

Haberin Devamı

Baban sen 12 yaşındayken yanında öldü. Muhtemelen o gün senin bugünkü Hazal olmanın yapıtaşlarından...

O güne dair hatırladığım tek şey çaresizce beklemek. Beşiktaş iskelesindeyiz. Kaçan vapurun arkasından babam yere düşüyor, bir taksici babamı ve beni acile yetiştirmeye çalışıyor. Trafikte kırmızı ışıkların yeşile dönmesini, ameliyathane kapısında doktorun iyi haberle gelmesini, annemin hastaneye ulaşmasını bekliyorum. Beklemek iyi şeylerin habercisi değil bu sebeple benim için. Hayatımı ‘hemen, şimdi’ diye kurguluyorum, kendi ölümüme feyk atmak için belki de her yere vaktinden önce gidiyorum.

80 darbesinin büyük acılarından birini çocukken yaşadın. Yani bu ülkenin politik tarihinin acısını çektin ama aktif politikadan uzak durmayı seçtin. Bu da bir kaçış mı?

Bence siyasi olmak, bir partiye oy vermekten ibaret değil. Dünyayı bir arada yaşayabileceğimiz daha umutlu bir yer haline getirmeye çalışmak da siyasi bir tutum... Yeni dünyanın kendi farkındalıklarını, haykırışlarını, karşı duruşlarını yarattığını görüyorum. Haksızlığa, dayatmalara, ırk, cinsiyet, milliyet, inanç ayrımcılığına, düşüncelerini açıkladığı için hapse atılmalara, mültecilerin itilip kakılmasına karşı birleşiyoruz.

Haberin Devamı

Kitapta her şeyi yanındaki birine anlatır gibi, sansürsüz yazmışsın. Bu kadar açık yazmak korkutmuyor mu seni?

Bastırılan, ayıp yüklü bir toplum içinde büyüdük ama ben kendimi bu döngünün içine kıstırmadım. Ayrıca mutluluğun yeterince para biriktirip de taşınacağımız sahil kasabasında olmadığına inanıyorum. O yüzden kapıyı aralamadan, açıyorum.

Güçlü bir kadınla erkeğin ilişkisi nasıl olur?

Güç, ilişki içinde imha edilmesi gereken bir kavram. Kadın ya da erkek, heteroseksüel ya da gey her türlü ilişkide güç, uyumu bozuyor. Güçlü yerine eşit, sağlam, dayanıklı olmaya çalışmalıyız.

Kadın mutlak eşitlik ister mi?

İstemeli, talep etmeli ve almalıdır. Ama bence eşitliği felsefi olarak tartışmalıyız. En uç noktadan örnek vereyim... Kadın hamile kalıyor, adam birlikte çocuk yapmaya hazır olmadığını söylüyor, kadın ben yalnız bir anne olarak da çocuğu doğurmaya hazırım diyor, ardından kötü bir baba olduğu için adamı suçluyor. Bu senaryoda haklı ya da haksız yok ama eşitlik de yok.

Haberin Devamı

BİRLİKTE KAHROLMAK İÇİN DEĞİL VAROLMAK İÇİN BİR PARTNER DÜŞLÜYORUM

Sence günümüz dünyasında ilişkiler mutsuz mu?

İnsanlar neden şikayet ettikleri ilişkilerin içine saplanıp kalıyorlar? Sadece ilişkilerin değil, sevmedikleri işlerin, düzenlerin, evlerin içinde de kalıyorlar. Bazen insanların kendi hataları ve seçimlerine suçlayacak birini bulmak için birlikte olduklarını düşünüyorum. Bizi hayata birlikte isyan etme isteği, hantallaşan ruhlarımıza iki kişilik koltuklar satın alma ihtiyacı birleştiriyor çoğunlukla...

Peki, kadınlar kendilerini ilişkilerde neden mağdur hissediyor?

Elbette şiddet gibi durumlardan bahsetmiyorum. Ama sürekli yakınan ve hiç harekete geçmeyen yaygın bir kadın tipi var... Sevilme endişesi içinde çok şeyi sustuğumuzu düşünüyorum. Kaşımızı, gözümüzü, tenimizi seven biriyle karşılaştığımızda kendimizi unutup o adamın kurguladığı kadına evriliyoruz. Fedakarlık ettikçe bunun bize ilişkide kâr olarak döneceğine inanıyoruz. Sonunda kendimizi feda ediyor, yenilgi gibi yaşıyoruz birliktelikleri.

Haberin Devamı

Senin çıkış yöntemin ne?

Birlikte kahrolmak için değil varolmak için bir partner düşlüyorum.

Birine sahip/ait olmadan sevmek mümkün mü sence?

İkinci kitapta cevap arayacağım sorulardan biri de bu... Sanırım zamanla ve zarafetle olur. Kendi açlığımızı onun varlığıyla doyurmadığımızda, taleplerimizi karşılamadığında umursamazlıkla suçlamadığımızda, nefes almak isterken boğmadığımızda, gerginlikleri sükunetle yaşadığımızda olur.

İlişki şekilleri sürekli değişiyor. Skalanın bir ucunda anneanne ve dedelerimizin yaşadığı, ‘tek yastıkta kocanan’ kapalı evlilik modeli var; diğer uca da tek gecelik ilişkileri ya da ‘fuck buddy’ olmayı koyalım. Aslında deneye yanıla bir ilişki kurma biçimi aranıyor. Bilinçli bir arayış değil; hayatın içinde evriliyor. Neden böyle bir ihtiyaç doğdu?

Çok temel değil mi? Yakınlık, sıcaklık arıyor, elimizdekiyle de asla yetinmiyoruz. Burada kitaptaki bir bölümden alıntı yapayım mı?

Lütfen...

‘Elimizde olmayana duyulan özlem’ için bütün dillerde geçerli bir kelime yaratmalıyız. Instagram, Twitter, Facebook gibi. Dünyanın neresine gidersem gideyim değişmeyen bu duygu ortak hafızamız, geleceğimiz, gündemimiz sanki. Çift arkadaşlarım artık sevişmediklerinden, birbirlerine evde rastlamamak için işte uzayan saatlerden, ötekini kıskandırmak, aşklarını hareketlendirmek için dışarıdayım yalanıyla arkadaş evlerinde televizyona bakarak geçen akşam yemeklerinden bahsediyor. “Gel bu tarafa” diyorum. O taraf da yalnızlık. Üstelik merdivenden inerken ışıklar sönecek olursa otomatiğe basacak ki>

Tek eşlilik kavramı şehir insanı için tamamen bitti mi sence?

Birlikte, yalnız farketmez, oburluğumuz bitmiyor.

İlişkilerin temel sorunu sürdürülebilir olmaması mı?

Evet! Bir ilişkinin bitme sebeplerinin en başında aldatmak geliyor. İlişkideki iki insandan biri başkasıyla seviştiği için hain, diğeri mağdur oluyor. Bana sorarsan bu anlamda aldatmak, yani fiziksel olarak bir başkasıyla olmak en kolay atlatılacak travmalardan biri. Aşağılanmak, fiziksel ya da duygusal şiddet, kendi eksikliklerimizin hıncını karşımızdakinden almak, isteklerimizi susmak, bunun için de birlikte olduğumuz insana duyulan hiddet, yalnızlık endişesi, elalem ne der kaygısı diye ben listeye başlayayım, sen sürdür…

Seks aşka dönüşebilir mi?

Sadece soyunmak yerine gerçekten çıplak kalabilsek… Gerçek dönüşümü o zaman yaşayacağız.