Siz de gittiğiniz ve gördüğünüz her yeri; turla gidecek olsanız bile, öncesinde mutlaka araştırıyorsunuzdur. Neler göreceksiniz, nelere dikkat etmelisiniz, fotoğraf çekmek için en doğru yerler nereler, neleri tatmadan dönülmez, alışveriş için doğru noktalar ve neler almalı gibi devam eder listeler… Lakin gittiğiniz her yerden, “Ben aslında, tam da burada ailemle yaşarım” diye dönmezsiniz. /Cansu Bengü Kaya Instagram:@cansubengu Çok uzun zamandır ailemizin en küçüğünden en büyüğüne -ki sadece 3 kişilik bir aileyiz. Herkesin hediyeden anladığı seyahat programları olmuştu. Hal böyle olunca bizim için doğum günleri en doğru seyahat tarihlerine dönüştü. Hem tatil, hem de unutulmaz anılarla çok özel bir tarihte, unutulmayacak bir doğum günü… Siz de harika olurdu diyorsunuz değil mi? Biz de eşimin 30. yaş gününde unutulmaz olması için yola çıktık işte.. Yola çıkmadan önce yapılacaklar listemin tepesinde şehir merkezine yakın, çocukla rahat edeceğimiz, haritadan gidilecek yerler olarak işaretlediğim yerler için en doğru konumda bir otel bulmak vardı. Her zaman aradığım bir özellik olan kahvaltı dahil konsept olması da, çocuklu ailelerin neden kısmını çok iyi anlayacağını tahmin ettiğim bir nokta. Hepimiz için artık malum olduğu üzere aynı siteden aldım. Her zaman tercih ettiğimiz, çocukla seyahat konusunda çok duyarlı olduklarına inandığımız (Çocuk menüleri, çocuklar için kitap ve hediyelikler, bebek arabasına hassasiyetleri gibi) yemeklere ve suya para almaması ile ünlü malum hava yolu şirketimizden de bileti aldığımıza göre yola çıkmaya hazırdık… Amsterdam, dünyada en küçük yüzölçümüne sahip şehirlerin başında geliyor, deniz seviyesinin 6,7 metre altında. Şehrin temeli çamurdan oluşuyor ve batmasın diye ahşap düzeneklerin üzerine kurulmuş, tam 11.000.00 düzenek… İnsandan daha çok bisiklet var, 1281 köprü, 75 müze var. Bu temel şehir bilgileri ışığında nerelere gideceğiz bölümüne geçebiliriz artık. Öncelikle bazı şehirlerin olmazsa olmazı vardır. Paris’e gidip Eyfel görmeden dönmek ne kadar olmazsa, buraya giderken de “IAMSTERDAM” yazısı da aslında bizim için öyleydi. Hemen söylüyorum, göremedik. Rijksmuseum’un önünde yıllardır duran, şehrin turistler için sembolü olmuş ve önünde doğru açıda fotoğrafı yakalayabilmek için, onlarca savaş verilen bir yazı, Hollanda’nın sol partisinin, bu yazı çok bireyselci bir algı yaratıyor, oysa ki biz; çeşitlilik, dayanışma gibi kavramlarla öne çıkmalıyız önerisi ile kaldırılmış. Bence turistler için önemli bir sembolün kaldırılması, hele de bizim gideceğimiz dönemde kaldırılması doğru değildi ama fikrimizi sormamışlardı işte. Bizim gibi gidip, göremeyince şaşırmamanız için sizinle bu önemli bilgiyi paylaştıktan sonra Rijksmuseum’un önünde artık bu yazı olmasa da, Hollanda’nın en büyük sanat tarihi kütüphanesini içinde barındırdığını ve resimden heykele yüzlerce eseri görüp, muazzam bahçelerinde dolaşıp, içeride sokak sanatçılarını dinleyerek harika zaman geçirerek ayrılacağınızı söyleyebilirim. Vondelpark; bence şehrin oksijen merkezi . Bizim gittiğimiz dönem sonbahar olduğu için, harika çiçekler ve laleler göremedik ama kuşlar, gölet, kitap okuyup yürüyüş yapan insanlarla derinden bir nefes alıp oh diyebileceğinizi söyleyebilirim.Anne Frank Evi; 2. Dünya savaşında kenti işgal eden Nazilerden 2 yıl boyunca saklanan Anne Frank ve ailesinin hüzünlü hikayesini barındıran bu evi gördükten sonra, bu evde yazdığı ve sonradan kitap olan günlüklerini daha çok merak ediyorsunuz. Bloemenmarkt( Çiçek Pazarı); Bizim en bayıldığımız noktalarından biriydi. Neredeyse tüm hediyeliklerimizi, klompenler( şehrin simge ayakkabıları), magnetler, meşhur magic cakeler, tadına doyamayacağınız bizim kaç paket aldığımızı bilemediğimiz bu yüzden ayrı bir çanta almak zorunda kaldığımız cookie’ler, yapay laleler, oyuncaklar, kıyafetler aklınıza gelecek her şey harika çiçek kokuları içinden geçerken alabileceğiniz bir noktada. Keukenhof Gardens( Lale Bahçeleri); Üzülerek söylüyorum ki Eylül ayında geldiğimiz için tek bir canlı lale bile göremedik, seyahat planı yapanlara tavsiyem nisan, mayıs aylarını tercih etmeniz olacak. Amsterdam’ın meşhur kanalları; Ne zamandır yürümemiştim diyorsanız işte size fırsat, uçsuz bucaksız kanalların etrafında harika bir yürüyüş yorulduğunuz yerde güzel bir kanal gezisi şehri tam anlamıyla hissetmenizi sağlıyor. Kanal gezisini özellikle gece yapıp, o ışıklar altında şehri yaşamanızı tavsiye ederiz. Artis Royal Zoo; Biz hayvan aşığı bir çocukla gittiğimiz için temel ve asla vazgeçilmez rotalarımızdan biriydi. Yaklaşık 5 saatimizi geçirdiğimiz bu hayvanat bahçesinde zebralar, zürafalar, timsahlar aklınıza gelecek ve gelemeyecek tüm hayvanları görme fırsatınız hatta çıkarken de hepsinin oyuncaklarını alacağınız bir yere girme fırsatınız bulunuyor.Alternatif bir deneyim yaşamak isteyenler Coffee Shop’s'larda zaman geçirebilir, biz çocukla sadece kapılarından bakarken, içeriden gelen kokular etki etmesin diye hızla uzaklaştık. Red Light District; adı ile özdeşleşmiş kırmızı ışıklarını görmekle görmemek arasında kaldığımız, çocukla gidilir mi ki dediğimiz, merak duygumuza engel olamayıp daha tam hava kararmamışken gittiğimiz bu bölgede bir yerliden öğrendiğimiz kadarı ile zaten gelenlerin yüzde 90’ı meraktan geliyormuş. Zaten asıl hareketli geceler 22.00 de başlıyormuş ve biz o saatleri görmedik diyebilirim, çocuklar için biliyorsunuz o saatler uyku saatleri . Hakkında detaylı bilgi için çocuksuz gezi blogger’ları önerebilirim. Rembrant Gallery, Van gogh museum,Keizersgracht ( İmparatorun kanalı olarak bilinen, Amsterdam’ın en geniş kanalı),Dam Meydanı, ,Jordan mahallesi, De Pijp( Açık pazarlar), Frankendael parkı, Amstelpark, Madame Tussauds, Magare Brug… Gezilecek yerler listemiz uzar gider. Biz tüm bu yerleri gezerken herhangi bir bilet ya da toplu taşıma kullanmadık. Çünkü her yeri bisiklet( çocuk seleli bisikletler, aileler için önerimizdir) ile yürüyerek gezmeyi tercih ettik. Sadece otele giderken ve havaalanına dönerken Uber kullandık. Avrupa’da bir çok şehirde Uber çok iyi bir alternatif, gitmeden uygulamasını yüklemenizi tavsiye ederim. Bizim gibi 4 bavul, 1 çocuk, 1 bebek arabası gezenler için metro, otobüs biraz zor bir karar olabiliyor ama tüm bu imkanlar da mevcut. Yemek anlamında çok harika ve özgün yemekleri vardı diyemem. Ama çok leziz tatlıları vardı. Ağzımızda onların tadı, heybemizde onlarca anı dönüyorduk yine. Bu arada Amsterdam’da bir günümüzü Zaanse Schans için ayırdık. Hollanda’ya kadar gidip, meşhur yel değirmenlerini görmeden döndüğümüzü düşünmediniz değil mi? Onu bir sonraki yazımda anlatma sözü vererek, dünyanın ve ülkemizin yaşadığı bu zor günlerde yapılacak en güzel şeyin gelecek güzel günleri ve yeni seyahat rotalarını hayal etmek olduğunu söylemek istiyorum. “Öğrenmek istiyorsan, seyahat etmelisin.” -Mark Twain