Pazar Postası 'İstanbul'a sanat turizmi bekliyorum'
Paylaş
'İstanbul'a sanat turizmi bekliyorum'

2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinliklerinin en yetkili kişilerinden biriyle, Sahne ve Gösteri Sanatları Yönetmeni Beyhan Murphy ile konuştuk

Sanatın tanıtılmasında çok önemli rolü olduğu kesin, İstanbul 2010 etkinlikleri bu işlevi nasıl yerine getirecek?
Bu tanıtımı gerçekleştirecek çok kuvvetli bir ekip var, ama bürokratik sistemi biraz daha hızlandırmamız gerekiyor. Yurtdışıyla ilgili çok fazla çalışmamız var, Avrupa’daki sanatçılarla devamlı görüşüyoruz; bize “Her yerde İstanbul var” diyorlar.
Meydanlarda, metro istasyonlarında afişler asılmış. Bence bu süper bir şey. Türkiye tarihinde bir ilk, rahmetli babam keşke yaşasaydı da görseydi derim. Küçükten beri arzuladığımız, ütopik şeyler. Ben 1975’te Londra’ya gittim, “Ülkene dönünce yüzünü kapatıyor musun?” derlerdi. “Deveye mi biniyorsunuz?” diyenler vardı. 1975’ten 2010’a geldiğimizde hakikaten büyük bir fark var.

Çok büyük beklentiler var, görkemli şölenler bekliyoruz. Programlar buna cevap verecek nitelikte mi?
Herkesin beklentisine cevap vermeye çalıştık. Devlet Opera Balesi etkinliklerinin biri Uluslararası Bale Yarışması. Diğeri ise Barbaros projesi, bu büyük bir prodüksiyon. Crazy Art dediğimiz ‘Çılgın sanat’, engelli olan ve olmayan sanatçıları birleştiren bir sosyal sorumluluk projesi.
Cihangir Insomnia, Avusturyalı iki sanatçının burada yaşayarak geliştirdiği ve Cihangir semti etrafında geçen ilginç bir tiyatro projesi. İstanpoli çok ilginç bir proje. Dans Platformu, bugüne kadar yapılmış en büyük dans projesi.
Türkiye’ye gelmemiş çok önemli çağdaş dans sanatçılarını getireceğiz. Le Grand Sultan (Büyük Sultan) Devlet Tiyatrosu’nun, Prometea ise uluslararası proje.

Sizce toplum bu projelere ilgi gösterecek mi, yoksa belirli bir grubun izlediği etkinlikler olarak mı kalacak?
O tehlikenin tamamiyle farkındayım. Burada da yine bir yelpaze mantığıyla bakmaya çalıştım. Bazıları tabii ki elitist görünebilecek. Ama halka inebilen projeler de var. Mesela ‘Haydarpaşa’da Bahar’ gençleri harekete geçiren bir sokak şenliği. Sosyal olanakları olmayan semtlerdeki çocuklara Yıldız Alpar bale eğitimi verecek.

Bütçe meselesi çok tartışıldı, Prof. Dikmen Gürün’ün bu nedenle ayrıldığı açıklandı, yerine siz geldiniz... Bu seçimleri bütçeye göre mi yaptınız?
Çünkü 163 proje başvurusu yapılmış, bunlardan 25’i kabul edilmiş. Bütçeye uygun bir seçim yaptım. Daha çok yelpazeyi taramak istedim, kuklasından çılgın sanatına kadar muhakkak bir şeylere dokunmak istedim. Ben devlette çalıştığım için çok azla çok şey yapmaya, taştan su çıkarmaya alışkınım. İtalya, Hollanda, İngiltere, İspanya kültür ataşelikleri de çok güzel katkılarda bulundular.

2010 etkinlikleri etrafında yaratılan bir tartışma da “Yakınlarının projelerini seçtiler” şeklindeydi. Bunu da sormak istiyorum size...
Böyle şeyler duyduğum zaman hariçten gazel gibi geliyor bana. Profesyonel dansçı olarak bu camia 10 bin kişiden oluşmuyor; 500 kişi var, bu 500 kişinin tabii ki 495’ini tanıyorum. 15 koreograf var diyelim, bu 15’i de birbirini tanıyordur ve yakındır.
Ben onlardan birinin projesini seçtiğim zaman yakınımın mı projesini seçmiş oluyorum? Yahu tabii ki bu çok doğal bir şey, keşke daha kalabalık olsak da tanımadığımız sanatçılar da olsa. Ne Dikmen Gürün’ün böyle bir şey yaptığını düşünüyorum, ne de ben yakınımı kolladım.

Peki projeler neye göre seçildi?
Birincisi İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kriterlerine uymak zorunluluğu, ikincisi makul bütçe olma zorunluluğu. Öyle projeler geldi ki, istedikleri bütçeye bakıp aynen kapatıp kaldırdım. Zaten ben geldiğim zaman çoğu seçilmişti. Aslında Dikmen Hanım mutfağı hazırladı, ben arkasından bulaşıkları yıkadım! Ya da o ana yemekleri yaptı, ben tatlıyı yaptım. Bundan da hiç gocunmuyorum.

Barbaros Hayrettin Paşa ile ilgili hiçbir eser yapılmamış. Siz Barbaros’la ilgili proje yapmaya nasıl karar verdiniz?
Bu çok enteresan, biz her ne kadar deniz insanı olsak da hep karada yaşayan tarihi şahsiyetlere ilgi göstermişiz. Ben Beşiktaş’ta oturuyorum, her gün Barbaros’un heykelini görüyorum, türbesinin yanından geçiyorum.
Bir gün şöyle baktım, türbe selvi ağaçlarıyla çevrilmiş, Beşiktaş’ın kaosu içerisinde, sürreel bir havza gibi duruyor. Geçen görmüyor bile. Bir gün önünden geçerken şöyle bir durup, “Acaba Barbaros’la ilgili bir şey mi yapsam?” diye düşündüm. O zaman Devlet Tiyatrosu Genel Müdürü Rengim Gökmen büyük bir oyun yapalım diye bana teklifte bulunmuştu, “Kanuni mi, Fatih mi yapayım? Kimi yapayım?” diye düşünüyordum.
Bir anda ampuller yandı, denizin kokusunu aldım, motora bindim karşıya geçtim. Deniz de pek pusluydu o gün, “Barbaros Hayrettin Paşa’nın zamanı geldi.” dedim kendi kendime. Benim zaten korsanlar çok ilgimi çeker, 1.5 sene önce de çalışmalara başladım.

2010’a kabulü nasıl gerçekleşti?
Sonra Rengim Bey, “2010’dan destek isteyelim, bu tema olarak 2010’un kriterlerine çok uyuyor” dedi. 2010’un büyük etkinliklerine teklif edildi, ben daha bu görevimde değildim. Böyle yeni ve büyük bir dans prodüksiyonu yoktu başvurular içinde, büyük etkinliklere aldılar. Ondan 2 hafta sonra bana bu görev teklif edildi. Daha önce 2010’a yönetmen olsaydım büyük ihtimal Barbaros’u yapmazdım.

Kendi projeniz olduğu için mi?
Tabii.

Modern dansla Barbaros’u nasıl bir araya getirdiniz?
Biraz modern dans, biraz tiyatro var, değişik bir prodüksiyon. Ne diyelim diye tartıştık, sonuçta müzikle dans prodüksiyonu dedim. Pek fazla etiket yapıştırmak istemedim. Bunlar Türk repertuvarına kalıcı eserler. 1 Temmuz Denizcilik Bayramı’nda Aspendos Festivali’nin kapanışında prömiyerini yapacağız. Sonra da Devlet Opera Balesi’nin normal repertuvarına geçecek.

Peki bu etkinlikler sanat turizmi açısından da kalıcı değerler oluşturabilecek mi?
Sanat turizmi dediniz, teşekkür ediyorum. Çünkü insanlar bunu genelde kültür turizmi olarak dile getiriyorlar. Bazen sanat denilmesi gereken yerde kültür diyoruz, bazen tersini söylüyoruz. Ben sanat turizminin olacağını düşünüyorum. Sonraki yıllarda süregelecek çok önemli bir sürecin başlangıcı olmalı 2010. Böyle yaklaşmamız gerekiyor.

Etkinlikleri nasıl takip edebiliriz?
Web sitesinden (istanbul2010.org) etkinlik takvimini mutlaka her gün takip etsinler.

Sizin için “Dansı Türkler’e sevdiren kadın” deniliyor. Türkiye’de çok dans izleyicisi var mı?
Var, ben inanıyorum olduğuna. AKM’de bale temsilleri boş oynamazdı. Haftada iki tıklım tıklım dolardı. Dans izleyicisi bizi özledi. Çünkü bu gösteriler Süreyya Operası’na geçti, çok küçük bir salon, ancak 500 kişi görüyor. Bağımsız çağdaş sanat tarafında çok güzel seyirci var. Ne zaman çağdaş dans olsa tıklım tıklım doluyor.

Modern dans, Türk izleyiciyi klasik baleden daha mı fazla yakaladı?
Evet. Çünkü ne olursa olsun klasik bale edinilmiş bir kültür. Çağdaş ve modern dans deyince size ait öğeleri çok rahatlıkla işleyebildiğiniz için toplum daha kolay iletişim kurabiliyor onunla.

2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri ile ilgili bu röportajda son cümleniz ne olur?
Şimdiye kadar 2010’la ilgili çıkmış olan serzenişler ve haykırışlara bence çok kulak asmamak lazım. Ben çok konuşmaktansa işin konuşmasını tercih eden insanlardanım. 31 Aralık 2010’u bekleyelim bakalım, ondan sonra görüşleri alalım!

Türkler’e modern dansı sevdirdiniz, siz nasıl sevdiniz?
8 yaşındaydım. İlk bale hocam Devlet Opera Balesi sanatçılarından Ülkü Sözen’dir. Yıllar sonra 2006’da Devlet Opera Balesi’ne baş koreograf olduğum zaman bir anlamda eski hocamın direktörü oldum. Odur bana ilk sevdiren. Modern dansı ise ilk Sait Sökmen’de gördüm. Sonra baktım Türkiye’de bir şey olmuyor; bu işin merkezi Londra’ya bir aşkla gittim. Kendimi bildim bileli dansla ilgili bir aşkım vardı. Ama hep sahneden daha çok sahne arkası beni çekti.

Neden?
Okuldan mezun olur olmaz da iki bacaklı gittim. Bir ayağım sahne üstünde, öbür ayağım hep sahne gerisindeydi. Sahnede dans edip sahne arkasında kulaklığı takardım. Herhalde insanın doğasında olan bir istek bir arzu.

Eşiniz Peter Murphy ile İngiltere’de tanıştınız değil mi?
Evet, o müzisyen.

Kızınız dans okuyor; o sizin peşinizden geliyor! 1.80 boyunda ve çok güzel bir genç kızmış. Fakat siz ona hep “Dünyada rahat etmek istiyorsan güzelliğini örtmeyi bil” diye öğütlüyormuşsunuz. Neden?
Çünkü insanlar size güzel diye yaklaşınca hakkınız olmayan bir takım imtiyazlar tanıyabilirler. Bu da sonradan baş edemeyeceğiniz durumlara yol açabilir; bu birinci tehlike. Aynı zamanda tam zıttı, güzel olduğunuz için de hakkınız olan bir takım şeyleri vermeyebilirler. Dolayısıyla güzelliğinle değil, aklınla ve beyninle hareket et diye ona bir şey aşılamaya çalıştım. Bu çok çok önemli, güzelliğin değil kim olduğun önemli. Güzelliğini değil aklını kullan, kimliğini kullan.

Estetik yaptırmakla ilgili ne düşünüyorsunuz, bu durumda?
Kadınlar bence güzel varlıklar. Çok da fazla oralarıyla buralarıyla oynamaya ihtiyaçları olduğunu düşünmüyorum. Ben de hissediyorum artık yaşımı, doğanın kanunu bu. Kendini iyi hissetmesi için ufak tefek bir takım şeyler gerekebilir bu da iyidir ama her şeyin dozunda olması gerekiyor. Doz her şeyde çok önemli.

Güzellik sizin için nasıl bir kavram?
Aşık Veysel “Güzelliğin 10 para etmez, bendeki aşk olmasa” diyor. Siz güzel bakarsanız, güzel görürsünüz zaten. Sanata gelince iş farklı, oradaki güzellik bence samimiyet ve nitelik.

3 kız kardeşin en küçüğüsünüz. Aileniz üçüncü çocuğun erkek olmasını istiyormuş, bu istek size yansıdı mı?
Ben çok babacı bir çocuktum. Babam rahmetli çok akıllı bir adamdı. Annem de çok kuvvetli bir kimlikti ama babam ayaklarının üzerinde duran kızlarım olsun diye yetiştirdi bizi. Bebeklerle de oynadığım oldu ama oğlan çocuklarla top da oynardım. Niye oynamayayım ki diye düşünürdüm. Afacan bir yanım vardı.

Peki bu yanınız dansa nasıl yansıdı?
Belki dansçılarıma yansıdı. Modern Dans Topluluğu’ndaki kadın dansçılara baktığınız zaman zayıf ve naif değil de hepsi kuvvetli kadınlardır. Zaten klasik balede kadın kadın, erkek erkektir ama çağdaş sanatta o kimlikler biraz birbirinin içine geçiyor. Çok farklı bir konu materyaliyle çalışıyorsunuz. Çağdaş kimliğinizin olması lazım ve hakikaten bu devirde kadınların kuvvetli olduğu bir çağdaşlıktan bahsediyoruz, dolayısıyla sahneye de böyle yansıması gerekiyor.

Not edin kaçırmayın!
İstanpoli: ‘Şehre doğru’ anlamına gelen ve 5 ayrı eserden oluşan bu proje Garajistanbul tarafından hazırlandı. Kente kendi hikayeleriyle gelen sanatçılar, İstanbul’da yaşayanların gerçek hikayelerini dinleyerek yeni hikayeler yaratıyor. Yıl boyunca gösteri devam edecek.

Cihangir Insomnia: İsimli tiyatro gösterisi 19-24 Ekim’de sanatseverlerle buluşacak. Tarlabaşı’ndaki yıkık dökük bir evin çok kültürlü sakinlerini, gizli aşklarını ve uykusuzluğunu anlatan bu müzikli tiyatro gösterisi, daha sonra Viyana’da seyirciyle buluşacak.

Haydarpaşa Garı’nda Bahar: Haydarpaşa Garı’nı anlatan en güzel şiirlerden birini yazmış olan Nazım Hikmet’e ölümünün 47. yılında bir saygı duruşu niteliğindeki etkinlik 3-6 Haziran’da gerçekleştirilecek. Etkinlikte ‘göç’ temalı şiir dinletileri, oyun okumaları ve sohbetler düzenlenecek.

Pina Bausch’un İstanbul’u: Geçen yıl kaybettiğimiz dünyanın en ünlü koreograflarından Pina Bausch’un İstanbul’dan esinlenerek yarattığı ‘Nefes’ projesi, İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında 21- 23 Haziran’da tekrar izleyiciyle buluşacak. Nefes, sanatçının İstanbul’a sevgisini anlattığı bir dans gösterisi.

Barbaros: İstanbul Devlet Opera ve Balesi tarafından gerçekleştirilen Beyhan Murphy’nin bu projesi Barbaros Hayrettin Paşa’yı dans, müzik, tiyatrodan yararlanarak sahneye taşıyor. Prömiyeri 1 Temmuz’da Aspendos Festivali’nin kapanışında yapılacak, 13 ve 14 Temmuz’da Sütlüce Kültür Merkezi’nde sahnelenecek.

Masumiyet Müzesi: Nobel ödüllü yazarımız Orhan Pamuk’un Masumiyet Müzesi romanında yer alan yaklaşık 800 obje bu müzede sergilenecek. Müze bu yaz Çukurcuma’da açılacak, İstanbul kültürünü tanıma açısından da gezmenizi öneririz.

U2 konseri: ‘Rock’ın efsane gurubu U2’nun 6 Eylül’de Atatürk Olimpiyat Stadyumu’nda vereceği konser, unutulmaz nitelikte olacak. U2, Türkiye’de bugüne kadar yapılan en büyük stadyum konserini gerçekleştirecek.

Dünya kuklası İstanbul’da: 13. Uluslararası İstanbul Kukla Festivali, 2010 etkinlikleri çerçevesinde daha geniş kapsamlı olarak Mart- Mayıs arasında 2 ay süreli düzenlenecek. Festivalde dünya kukla sanatının 50’ye yakın ismi 20’den fazla gösteri yapacak.

6

Haberin Devamı