Yaşam 'Kendini sev ruh eşini bul'

'Kendini sev ruh eşini bul'

Paylaş
'Kendini sev ruh eşini bul'

Eşruh, ruh eşi, ruh ikizi... Ne derseniz deyin. Herkes onu bulmak, böylece tamamlanmak ister. Ancak çoğunluk eşruhu bulma ihtimalinin, piyangodan büyük ikramiye çıkma ihtimali kadar düşük olduğunu düşünür

Röportaj: Nilüfer Kas
n.kas@hotmail.com


Kuantum düşünce tekniğini uygulayan R. Şanal Günseli bu genel görüşe katılmıyor. Bunu da bir filmle dile getirdi. Geçen hafta vizyona giren ‘Eşruhumun Eşzamanı’ kuantum konusunda çekilen ilk Türk filmi. R. Şanal Günseli filmin senaristi ve yapımcısı. Eşi Şanal Bey ile eşi Işıl Elçi Günseli’nin, kendi tanışmalarından yola çıkarak yazdıkları film, eşruhunu arayanlara rehberlik ediyor...

Kuantum konusunda çekilen ilk Türk filmine imza attınız: ‘Eşruhumun Eşzamanı’ Önce şunu öğrenelim: Kuantum düşünce tekniği nedir?

Kuantum düşünce, üst nitelikli bir düşünme biçimidir. Sıradan düşünce biçimleri kendini tekrar eden, etkisiz ve sınırlı enerjilerdir. Değiştirme ve oluşturma güçleri yoktur. Daha çok vehim, kuruntu, başıboş hayaller biçiminde akar. Oysa kuantum düşünce, derin düzeyde, atomaltı alanda etkili olabilecek tarzdadır. Özel bir bilinç düzeyine girerek, özel olarak kurgulanmış sözel ve imgesel oluşumları içerir. Bu düzeyde insan, kendi hayatının efendisi durumuna geçer. Kendinizi tanımaya, başkalarını anlamaya, evrensel sistemin işleyişini fark etmekten doğan bilgeliğe ulaştırır sizi. Böylece beden enerjinizi düzene sokar. Kişiler daha güçlü, canlı ve güzel olur.

Filmin çıkış hikâyesi ne?

Eşim Işıl’la bir araya gelişimizin gerçek öyküsü. Başlangıçta bizi bir araya getiren eşzamanlılıklar bizi şaşırttı. Sanki görünmez bir el, bizi bir araya getirmek için çalışmıştı. Aynı tarihlerde benzer hayat deneyimlerinden, ilişkilerden geçmiştik. İkimiz de artık sevmemeye ve bağlanmamaya yemin etmiştik. Ertelediğimiz düşlerimizi gerçekleştirmeye karar verdiğimizde tanıştık. Daha sonra hikâyemizin kitabını yazdık. Aradan sekiz yıl geçti, kitabı filme çektik.

Siz filmde ‘iyi bir ilişki istediğimiz halde neden mutsuz ilişkileri kendimize çekiyoruz’ sorusunun yanıtını arıyorsunuz. İzleyici bu yanıtı buluyor mu?

Evet, hem de çok. Filmi yapmaktaki amacımız da buydu. Yoksa “Bakın, bizim ne güzel aşkımız var!” demeye kalkışmadık. Aşkın mümkün olduğunu anlatmaya çalıştık. Fakat aşkın yeni tanımı, önce kendini sevmekten geçmeliydi.

Bir insanın eşruhunu hayatına çekebilmesi nasıl mümkün olacak?

Hayat misyonunuzu fark etmeden, bunu gerçekleştirmek için yola çıkmadan, ne eşruhunuzu ne başarıyı bulabilirsiniz. Siz kendinizle ve hayatla doğru ilişki kurarsanız, hayat da size doğru insanı getirir. Biz yazarak insanlara ulaştığımız zaman, hayatımız pozitif anlamda değişti. Oysa önceleri biz sadece iyi bir ilişki istiyorduk. Bu ilişkinin bizi mutlu edeceğini sanıyorduk. Fakat bütün çabalarımız hüsranla bitmişti. Çünkü yanlış bir adımla işe başlamıştık. Birçok insan bu yanlışı yapıyor. Kendinizi çok severseniz, yeteneklerinizi bilir, yapmaktan keyif alacağınız şeyleri yaparsanız, eşruhunuzu yanıbaşınızda bulursunuz.

Birlikteliklerde, karşı tarafı değiştirerek ilişki sürdürülmeye çalışılıyor.

Evet. Çünkü hepimiz küçüklüğümüzden beri duygularımızı gizlemeyi öğreniyoruz. Doğal hallerimiz eleştiriliyor. Ne yapıyoruz o zaman? Bir maske takıyoruz. Asıl halimizi dolaba tıkıyoruz. Haliyle, karşımızdakinden de bunu bekliyoruz. İki taraf da kendisinin değil, maskesinin beğenilip sevildiğinin farkında. Bu, büyük bir gücenme yaratıyor. Bir süre sonra öfke patlamaları ve gereksiz kavgalar başlıyor.

“Sürüden ayrılanı kurt kapmaz”

İlişkileri kötüye giden, aynı sorunları durmadan yaşayanlara ne önerirsiniz?

Duygularını korkusuzca kucaklamalarını, kendileri olmaktan korkmamalarını ve istedikleri işi yapmalarını öneriyorum. Duyularına güvenmeyi öğrensinler. Başkalarının ne dediğine çok aldırmasınlar. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” atasözüne pek itibar etmesinler. Tabii koyun değil de insan olduklarına inanıyorlarsa...

Kuantum düşünce tekniğini nasıl kullanacağız?

Bu teknik sayesinde seçimlerimizin hayatımızı nasıl şekillendirdiğini anlarız. Hastalanmamızın bile suçu bizde: İçimize attığımız ve isteyerek orada tuttuğumuz öfke, suçluluk, kin gibi duygularla hastalanırız. Zenginsek ya da fakirsek para ile ilgili inançlarımızla, yalnızsak, sevilmiyorsak sevgiye duyduğumuz korkuyla yaşıyoruz. Bunlar değişince, negatiften pozitife döndükçe, hayatımız da değişir.

Geçmişin gölgesiyle yaşayanlar bunun getirdiği mutsuzluktan nasıl kurtulabilir?

Negatif duyguların köküne inerek. Korkuyorsanız, korkunun nereden kaynaklandığına bakın. Onu bulmayı gerçekten arzu ediyorsanız, bulursunuz. Ya rüyanızda ya da aniden bir biliş haliyle. Yeter ki siz onu bulmak isteyin. Oysa birçok insan bu gölgelerin üstüne düşmekten korkar, görmezden gelir.

Gerçek anlamda insanın hayatında ‘temiz bir sayfa açması’ mümkün mü?

Niye mümkün olmasın? Zaten bütün sayfalarımız temizdir. Onların kirli olduğunu toplum bize söyler. Hayat bir deneyimdir, her sayfa değerlidir.

“Şöhret bir canavardır”

Özellikle üst düzey yöneticilerde, sanatçılarda ego devreye girince çatışma ve mutsuzluk artıyor. Ego safdışı kalabilir mi?

Ego tamamen bir illüzyondur. Olmayan bir şeyi var saymaktır. Kendinizi olduğunuzdan daha kötü-iyi, daha güzel-çirkin görmeniz, egodur. Ego, lunaparktaki güldüren aynalar gibidir. Bu yüzden egosuyla hareket edenler biraz komiktir. Sanatçılar ya da üst düzey yöneticiler de bir süre sonra kendilerini gerçeküstü bir dünyada bulurlar. Bu dünyayı gerçek sanmaya başladıkları an, egonun esiri olmuşlardır. Lady Gaga ‘Paparazzi’ şarkısında şöhretin bir canavar olduğunu söyler. Doğrudur. Gerçeği çarpıtan dev aynasına sürekli bakınca kendinizi toplumdan farklı, insanlardan üstün ve ayrıcalıklı görmeye başlarsınız. Ayrıca ego, aşka düşmandır. Çünkü ego; sevgiye, mutluluğa güvenmez.

Ruh eşini bulmuş biri olarak onu kaybetmemek için neler yapıyorsunuz?

Bu öyle bir şey ki; kaybetmekten endişe etmiyorsunuz. Endişe varsa zaten samimi olmayan bir sevgi söz konusudur. Ben daha çok kendimi kaybetmemek için çalışıyorum. Başarabilirsem, bu her şey için yeter.

( 25.02.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )

Haberin Devamı