Cumartesi Postası “Kuyruğu dik tutuyorum”

“Kuyruğu dik tutuyorum”

Paylaş
“Kuyruğu dik tutuyorum”

Ece Vahapoğlu, ilk kez Okan Bayülgen'in programında yaşadığı yabancı dil hezimetini, sonrasında yaşanan polemikleri ve neler hissettiğini anlattı

Röportaj: Yasemin Yurtman
yyurtman@yahoo.com


Ayrıca günlük koşuşturmasını konuştuk, dinlerken biz yorulduk. Her gün bizzat uygulayarak kaleme aldığı sürpriz kitabını anlattı... Canlı yayınlanan programından da söz ettik elbette... Ve aşktan...

Kitap yazıyor, her akşam canlı yayına çıkıyor, sunuculuk yapıyorsunuz. Bilmediğimiz başka şeyler de var mı arada?

Üniversiteden beri çalıştığım için hayatımın yoğunluğuna alıştım. Zaman yönetimini iyi yaparsanız istediğiniz her şeye yetişirsiniz. Yaptığım işlerden ve hobilerimden zevk aldığım için aynı anda birçok farklı işle ilgilenebiliyorum. Evet, bir yandan yeni kitabımı hazırlıyorum, ki çok özel bir proje: Sadece yazmıyorum, her gün uyguluyorum da. Sürpriz! Haftanın üç gecesi Cine5’te ‘Ece’nin Konukları’ adlı programı canlı sunuyorum. Ayrıca törenlerde sunuculuk işlerim oluyor. Ve ‘Herkes İçin Spor Federasyonu’nun Proje Başkan Yardımcısı olarak sporla ilgili etkinlikleri yönetiyorum.

Üzerinde çalıştığınız şu sürpriz kitap neyi anlatıyor?

Bir yıldır aşk romanı için notlar alıyordum. Sonra o kitabı rafa kaldırıp yepyeni bir projeye başladım. Mart ayında piyasada olacak. Sağlıklı yaşam ve spor ile ilgili çok ses getirecek bir kitap. Nihayet herkesin faydalanacağı, gerçek deneyimlerin yer aldığı etkili bir spor kitabı geliyor. Yeni kitap için her gün heyecan yaşıyorum.

Yaşadıklarınızdan besleniyor musunuz?

Hem de çok. Kurgu romanlarımda da kişisel gelişim kitaplarımda da yaşamımdan çok besleniyorum. Yazı faaliyetlerimin dışında da hayat beni daima besliyor. Hayat, başıma gelen olumsuz bir durumdan bile ders çıkarmayı öğretti bana. Hatalarımı tekrarlamamaya gayret ediyorum.

“Okan’a değil, programı ciddiye alanlara kızgınım”

“Canlı yayında defalarca İngilizce röportaj yaptınız. Sizin için polemik yapanları sus pus ettiniz. Geriye dönüp bakınca Okan Bayülgen’e kızıyor musunuz?

Bir programında, birkaç dil bildiğinizi söylemiştiniz, o da size cümle kurmuş, çevirmenizi istemişti. Siz ise tutulup kalmıştınız... Okan’a neden kızayım? O bilerek yabancı dile çevrilemeyecek devrik cümleler sordu. Asıl kızdığım, Okan’ın şov programını ciddiye alanlar. Defalarca sahnelerde uluslararası törenleri sunarken beni görmediler de beş dakikalık şov anındaki akıl karışıklığını mı temel aldılar? Kendileri günlük hayatta hiç mi birinin ismini unutmadı? Hepsi şakır şakır yabancı dil mi konuşuyor? Ben uluslararası bir boyuttayım; yurtdışına İngilizce sunum yapmaya çağrılıyorum. Canlı yayında çok rahat bir şekilde İngilizce söyleşi yaptım. Fransızca da yaparım, İtalyanca da. Bende sorun yok.

‘Ece’nin Konukları’ programınız çok tuttu. Bunun üzerine aldığınız teklifler oldu mu?

Ekim ayında El Cezire’nin satın aldığı Cine5’te başladığım programım kısa sürede sevildi gerçekten de. İyi bir izleyici kitlesi var. Her gün tanıdığım ve tanımadığım birçok kişiden olumlu yorum alıyorum. Şevkimiz artıyor tabii. Başka bir kanaldan teklif aldım ama kabul etmedim. Buradaki sözleşmem şubat ayında bitecek. Fakat başka bir formatta, haftalık bir başka program da yapabilirim.

Canlı yayın size ne kattı?

İlk canlı yayınımı 8 yıl önce cnbc-e’de ekonomi muhabiriyken yapmıştım, sonra NTV’de kısa süre sabah programı sunmuştum. O günlerden bugüne bakınca deneyimin ve rahatlığın farkı belli oluyor. Canlı yayın bant yayına göre daha dinamik, daha hızlı, daha adrenalin yüklü. Canlı yayında daha kendim oluyorum, daha gerçeğim.

Konuklara nasıl hazırlanıyorsunuz? Bunun bir tarifi var mıdır?

‘Ece’nin Konukları’, isminden anlaşılacağı üzere, benim de sohbet etmekten hoşlandığım, izleyiciye bilgi verirken eğlendiren, samimi sohbetleri içinde barındıran bir televizyon programı. Konuklarımın çoğunu tanıyorum. Sohbetine güvendiğim isimleri ağırlamanın dışında ilgi çekici diğer konuklar için araştırma yapıyorum. İnternet hayat kurtarıcı; Google’da arama yaparım, Ekşi Sözlük’e göz atarım, Twitter’dan sorular alırım... Ekip olarak uyumlu çalışıyoruz.

“Polemiklerden hoşlanmam ama haksızlığa da gelemem”

Hep koşturma içinde enerjinizin düşmemesini neye bağlıyorsunuz?

Yaşam enerjime, iç dünyama önem vermeye ve tabii ki düzenli spora! Bazı insanlar spora vakit ayıramaz, bunun için sayısız bahane bulurlar. Halbuki spora ayırdığınız zaman, size kat kat enerji olarak dönecektir. Sevdiğim işleri yaptığım için de enerjim hep yüksek.

Spor, hayatınızda ne kadar var?

Yaşam tarzım olacak kadar çok. 15 senedir spor yapıyorum. Fakat son birkaç senedir haftada 5 güne çıktı. Bu da bir nevi bağımlılık. Ama alışkanlıkların en faydalısı. Spor hem fiziksel hem zihnen formda kalmamı sağlıyor. Fitness yaparım, kışları herkes kadar kayak yapar, yazları herkes kadar yüzerim. Bir yıldır da at biniyorum.

Kaçıp gitmeyi düşündüğünüz olmuyor mu hiç?

Aşırı yoğunsam, bir şeylerin yetişmesi gerektiği anlarda nadiren de olsa kaçıp gitmeyi hayal ederim. Ya hafta sonu şehir dışına kaçmayı ya da bazen tamamen yurtdışında yaşamayı düşünürüm. At binmek, böyle kaçış ihtiyacımdan doğdu aslında. Ama kısa mesafelerle de insan streslerinden kurtulabilir.

Uzak durmanıza rağmen nasıl oluyor da bazen polemiklerin göbeğine düşüyorsunuz?

Giderek popüler ve başarılı olmaya bağlıyorum. Göz önünde olup başarılı projelere imza attıkça polemik içine çekmeye çalışırlar sizi. Mesele sadece şöhret kazanmak değildir, toplum içinde etkinizin artmasıdır. Polemiklerden hoşlanmıyorum ama haksızlığa da gelemiyorum.

“Yerimde başkası olsa çoktan havlu atmıştı”

Ece Vahapoğlu bulunduğu yere gelmek için nelerden feragat etti?

Ne yerinde bir soru. Çoğu insan her şeyin tozpembe olduğunu sanıyor. 18 yaşında yurtdışına üniversiteye gittiğimden beri çalışıyorum. Her yaz staj yaptım. Profesyonel hayata girdikten sonra da ailemden tek kuruş almadım. Yıllardır tek başına, kendi ayakları üzerinde duran bir kadının, özellikle medya sektöründe prensipli kalması kolay değildir. Çok çalıştım, hala da çok çalışıyorum. Zaman zaman yıldırmaya çalışanlar bile oldu ama giderek daha da güçlendim. Benim yerimde başkaları olsa havlu atardı. Kuyruğu hep dik tuttum. İş yoğunluğumdan dolayı özel hayatıma fazla zaman ayıramadım. Ama artık kendimi tanıyorum; en önemli olan şey benim. O yüzden kendime, sporuma, hobilerime zaman ayırıyorum.

Çeşitli seminerlerde ve ödül törenlerinde sizi sunucu olarak görüyoruz. Bu kendiliğinden başlayan bir iş miydi yoksa bir ajansa filan mı kaydolmuştunuz?

Sekiz yıl önce cnbc-e’de çalışırken iş dünyasına yönelik takip ettiğim törenlerdeki sahne sunumlarını beğenmiyordum. Diksiyon dersi almıştım. İşletme okuduğum ve iş dünyasında çalıştığım için “Bu işi ben iyi yaparım” dedim. Bir gün, tanıdık bir ajanstan iş geldi; sunduğum törendeki konuşmacılardan biri salona geç gelmişti. O kriz anını çok iyi yönettim, yeteneğimi gördüler. Serbest zamanlı çalışıyorum. Beni direkt bulan da oluyor, ajanslardan firmaları için teklif alanlar da. Sektörde iyi biliniyorum. Türkiye’de şu anda üç dilde Master of Ceremony işini başarıyla yapan benden başka biri yok.

“Erkekte karakter arıyorum”

Bunca yoğunlukta aşka yer var mı?

Aşk için her zaman yer vardır. Aşk bir duygudur, her an yanınızda fiziksel olarak birinin bulunması değildir. Fakat yoğunluğun içinde ‘ilişki’ yaşamak, bence zor. İlişki, beslenerek büyür çünkü.

Hızlı iş temposunda aşkta aradığınız kriterler değişti mi?

Gençliğin ilk yıllarında insanın aklı beş karış havada oluyor. O dönemlerde tek kriter, yakışıklı bir çocuğa aşık olmak. Yaşam ilerledikçe kriterler hem artıyor hem azalıyor. Karaktere yönelik kriterler artıyor; güven, sevgi, saygı, kültür, hayat bakışı, espri anlayışı, zekâ gibi kavramlar devreye giriyor. Diğer yandan uzun boy, sıkı kaslar, üçgen vücut, göz kamaştırıcı yakışıklılık ve sadece kalbini pır pır attırması önemini yitiriyor. Yoğun iş tempomda hala bir kadınım. Dolayısıyla aşk kriterlerimin ilk maddesinde yine ‘aşk’ var. Aşkın devamı için de işte o diğer olgular gerekli.

“Nefes terapisi yaparım”

Yaşı dert ettiğiniz oluyor mu?

Hayat iniş çıkışlarla dolu olsa da her yaşımda mutluydum. Şu an 33 yaşındayım ve yine en mutlu olduğum yaştayım. Spor yaptığım ve sağlıklı beslendiğim için zaten yaşımdan küçük gösteriyorum. Kaldı ki yaş benim için hiç ama hiç dert değil.

Kendinize nasıl bakıyorsunuz? Sağlık ve zindeliği sağlamak anlamında?..

Güzellik içten gelir. Ruhumu huzurlu tutmaya özen gösteriyorum; gerektiği zamanlarda yoga, meditasyon ve nefes terapisi yapıyorum. TV programları ve fotoğraf çekimleri dışında pek makyaj yapmam. Ekran makyajım bile hafiftir. Bol su içerim. Cildimi temiz tutar, kremlerimi aksatmadan sürerim. Eh, güzel görünümlü kaslar için de spor yapıyoruz tabii.

( 24.12.2011 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır. )

Haberin Devamı