Madem gidemiyoruz: Paris'te geçen 10 romantik film

Pandemiyle birlikte tüm seyahat planlarımız rafa kalktı. Sevgililer Günü'nde, balayında, doğum gününde Paris'e gitmek isteyen herkes evde idare etti. Paris'te geçen filmlerin atmosferini bilirsiniz... Sonsuz romantizm, Avrupa, güzel yemekler, güzel kadınlar. Madem Paris'e gidemedik, Paris'i ayağınıza getirdik. İşte Paris'te geçen 10 romantik film. Jesse Amerikalı bir yazardır. Celine ise tipik bir Fransız kadınıdır. Bir gün Avrupa raylarında, Budapeşte'den Viyana'ya doğru yola çıkan bir trende karşılaşırlar. Birbirleriyle konuşacakları çok şey vardır. Konuşurlar da, ancak bunların hepsi bu yolculukla sınırlı kalmak durumundadır. Dokuz yıl sonra yeniden bir araya gelirler. Yine sadece birkaç saatleri vardır. Ancak yine konuşacak çok fazla şeyleri vardır. Linklater'ın sohbetler üzerinden akan filmi diyaloglarıyla izleyenini büyülüyor. Başroller yine Ethan Hawke ve Julie Delpy. Bu Fransız komedisi bizi genç ve özel bir kadınla tanışmaya davet ediyor; her daim hayat dolu, yaşama sevgi dolu gözlerle tanıklık eden ve sahip olduğu özel ışıltıyı her anında yanında taşıyan Amelie’nin hikayesine... Anne ve babasını kaybetmiş olan Amelie, kendini başkalarının hayatlarını tamir etmeye, onları mutlu kılmaya adamıştır; bu adanmışlığı fark ettirmeden, bu durumdan bihaber olan insanların hayatlarını kolaylaştırmaya yönelik yapmaktadır. Peki başkalarının mutluluğu için çabalayan Amelie, yalnızlığının farkına vardığı an kendi mutluluğu için de çabalamaya başlayacak mıdır? Paris’te İki Gün, iki yıldır birlikte olan Marion ve Jack’in İtalya tatiline çıkmalarını, dönerken Paris'e uğramaları ve orada Marion’un ailesiyle geçirdikleri iki günün hayatlarını nasıl değiştirdiklerini anlatıyor. Marion’un, çiftin cinsel yaşamlarına dair bile yorum yapmaktan çekinmeyen ailesi ve olur olmadık yerlerde karşılarına çıkan eski sevgilileri bir süre sonra Jack’in sabrını zorlar. Evlenme kararı almış Gil ve Inez, Inez’ın babasının Paris’e yapacağı iş gezisini fırsata çevirmek ve ufak çaplı bir tatil için aşk şehrinin yolunu tutarlar. Bütün amaç Avrupa’nın gözdesi Paris şehrini gezmektir ama damat adayımız Gil’in gece yarısı yaşadığı gerçeküstü maceralar bütün ailenin hayatını değiştirecektir. Ünlü yönetmen Woody Allen’ın hikâyesi Paris’te geçen filmlerinden biridir, Midnight In Paris. Paris ve aşk! Birbirinin ayrılmaz bir parçasıymışçasına belleklerde yer eden bu ’ikili’, 20 usta yönetmenin kamerasından, 20 farklı aşk ve Paris hikayesi ile beyazperdeye yansıyor. Dört yıl süren bir emeğin çalışması olan film, birbirinden usta yönetmenleri ve oyuncuları biraraya getiriyor. Aşka ve Paris’e oldukça farklı ve alışılmadık bakışlar atan bu film, meraklılarının kaçırmaması gereken bir çalışma olarak dikkat çekiyor. Julie, kocasını ve kızını trafik kazasında kaybeder. Kazadan yaralı kurtulan genç kadın geçmişini unutmak ve yaşama devam etmek istemektedir. Julie için özgürlük, geçmişini ardında bırakması, sorumlulukları olmadan yeni bir yaşam şeklini benimsemesidir. Emekli ve eğitimli müzik öğretmenleri Georges ve Anne, ilerlemiş yaşlarına aldırmadan geride kalan ömürlerini mutluluk ve huzur içerisinde geçirmektedirler. Başlarından geçen olaylar sebebiyle şimdi onca yıla yayılmış olan evlilikleri, bir kez daha bağlılık üzerine bir sınav verecektir. Evlilik hazırlıkları içinde olan Jeanne, ev ararken bir gün çok ilginç ve garip bir adamla tanışır. Paul, kendinden yaşça büyük ve tanıdığı bütün erkeklerden farklı bir adamdır. Aralarındaki çekime karşı koyamayan Jeanne ve Paul birlikte olurlar. Uzun bir süre sadece birlikte olabilmek için bu evin çatısı altında buluşacak ama birbirlerinin dışarıdaki hayatlarına dair hiçbir soru sormayacak ve hiçbir şey bilmeyeceklerdir. Charlie, Paris’ten arayıp Fransız güzeli Juliette’e aşık olduğunu itiraf ettiğinde nişanlısı Kate, onu geri kazanmak için uçuş korkusunu yenip Paris’e gelmeye karar verir. Uçakta yanında oturan Luc, her ne kadar gizlemeye çalışsa da aslında bir hırsızdır ve çaldığı mücevherleri Kate’in çantasına saklar. Paris’te mallarını geri almak isteyen Luc, eski nişanlısını tekrar kazanmak isteyen Kate ve belki de Luc’tan hoşlanmaya başlayan Juliette arasında seyre değer bir oyun başlar. Bir şair olan Christian, sık sık ziyaret ettiği bir gece kulübü olan Moulin Rouge'daki dansçılardan bir tanesine delicesine aşık olur. Ancak ortada büyük bir sorun vardır. Zira oldukça kıskanç bir karakter yapısına sahip olan bir Dük de, aynı kıza sırılsıklam aşıktır. Artık ortada müzikal tonlara çalan ve başlamak üzere olan bir düello vardır. Belli olan şudur ki, iyi olabilen kazanacaktır.