Cumartesi Postası Ali Poyrazoğlu: En iyi 'kadın komik' köpeğim Bıdık

Ali Poyrazoğlu: En iyi 'kadın komik' köpeğim Bıdık

Paylaş
Ali Poyrazoğlu: En iyi 'kadın komik' köpeğim Bıdık

Bütün ustanın yeni oyunu, "Tamamla Bizi Ey Aşk" tam gaz devam ediyor. Sahnede maço bir karakteri canlandıran Poyrazoğlu diyor ki: Türk erkeklerinin en itici 3 özelliği kırolukları, maçolukları ve tehlikeli cehaletleri. Her şeyi bildiklerini sanıyorlar, hiçbir şey bilmiyorlar

Bu bir Behzat Uygur röportajıdır.
Yayına hazırlayan: Dilara Doğan


Ali Abi, yeni oyunun ‘Tamamla Bizi Ey Aşk’ çok iyi gidiyor…
Çok şükür seyircinin sırtına alıp taşıdığı bir adamım ama oyunun ortasında ayağa kalkıp alkışlanıldığını hayatımda ilk defa görüyorum. İlgi göreceğini biliyordum, çünkü kitap çok satıyordu.

Kendi kitaplarından derledin değil mi oyunu?
Evet. ‘Tamamla Bizi Ey Aşk’ ve ‘Bir Sen Kaldın Yalnızlık Gelince’ kitaplarımdan derledim. Bir de, grup ve aile terapisini yaratan psikiyatrist Jacob Levy Moreno’nun kitaplarını kaynak olarak kullandım.

Nasıl bir karakteri oynuyorsun?
Fabrikatör Mahmut Kamil Yılmaz. Jacob Levy Moreno'yu devamlı yanlış anlayan bir hıyarı oynuyorum. “Dario Moreno mu?” diye devamlı soruyorum. “Drama terapinin babası” dediklerinde “Ben dramayı çok iyi” bilirim diyorum. Maço biri, aynı zamanda tango meraklısı. Düğün salonlarında dolaşıyor tango aşkına. Sevdiği, evlendiği kadın Papatya'yı da düğün salonunda Papatya Tangosu'nu dinlerken tanıyor. Kızın adı da Papatya çıkınca aşık oluyor.




Grup terapisi ne ara giriyor devreye?
Karısı Papatya grup tedavisine götürüyor. Çalıştığımız doktorlar, genelde kadınlar erkekleri grup terapisine getiriyor, erkekler gelmek istemiyor diyor.

Neden?
Göstermek istemedikleri o maço yan ortaya çıkıyor. Ve karısına “Ne var lan ben manyak mıyım? Hayatımda aspirin bile yutmadım, doktora niye gideceğim, sen meraklıysan kendin git” falan diyorlar. Beni de oyunda karım zorla götürüyor. İkinci el oto galerisi, döviz bürosu, siyah Armani elbisesi olan bir adamım.

Çakma mı?
Yok gerçek, parası var. “İstanbul'u güzelleştirme işinin bir parçasıyım ben” diyor. Böyle bir adam ama karısına çok aşık. Papatya, edebiyat fakültesi mezunu, iyi kalpli temiz bir kadın. Ama bu adamın maço yanını sevmiş, evlenmiş. Çocuklar olunca maçoluğu artmış, evin diktatörü olmuş ve evlilikleri tıkanmış. Kadın çok seviyor adamı, adam da deli gibi aşık. O yüzden ona ters olduğu halde grup tedavisine gitmeyi kabul ediyor. Grup ise bu oyunda seyirci.

Seyirci oyunun içinde yani…
Evet, seyirciyle egzersizler yapıyoruz. Bu egzersizleri de Moreno'nun aile terapisi kitabından aldık. Bana çok uyan bir bölüm var. Çiftlere kuklalarla terapi yapılıyor. Kadın erkeğin, erkek kadının yerine geçiyor ama kuklalarını oynatıyorlar. Kendi gözünden öbürünü görebilsin diye yapılıyor bu. En tutan bölüm burası oldu zaten.

Maço karakter kadın kukla oluyor yani?
Evet. “Ben ibne miyim, yapmam öyle bir şey” diyor.

Her dediğini hoşgörüyle karşılayan bir seyircin var. “Gruba gittik” gibi bir espri yapıyorsun ve her kesimden seyircin bunu kabulleniyor.
Kabul etmek lazım, açık zihinli olanlar sadece sanatçı kesimi değil. Seyirci okuyan, araştıran, bizden daha fazla hayatla boğuşan, yaşam deneyimi olan bir topluluktan oluşuyor. Seyirci dediğimiz bizim meslektaşımız. Tiyatro, seyirciyle oyuncu karşı karşıya gelince yapılan bir iş. Bizim var olabilmemizin yüzde 50'si seyirci, yüzde 50'si biziz. Onlar da seyirciliğin profesyonel bir iş olduğunu beni

‘Tamamla Bizi Ey Aşk’ tam da böyle bir oyun…
Yüzleşmemiz gereken bir konuyu gündeme getiriyorum bu oyunda. Evlilik terapisi çok önemli bir konu. İş tıkandığı zaman insanlar profesyonel yardım almanın gerekliliğini kabul etmek zorundalar artık bu çağda.

Sen hiç tıkandın mı?
Tabii çok tıkandım. Büyük hocalara gittim. Ama ben iyi bir hasta değilim. Sevgilimden ayrılmıştım, kritik bir dönemden geçiyordum. Kendimi tedavi etme yöntemim reçel yapmaktı. Ağlıyorum zırlıyorum kötü bir dönem geçiriyorum. Üst katta oturan bir ablamız apartmanın terapistiydi. Bu acıyı unutmanın tek yolu reçel yapmak dedi. Reçel yaparken başka bir şey düşünemezsin. Reçel kesildi kesilecek diye başından ayrılamazsın.

Terapi olarak reçel işine girdin yani…
Evet, reçel işini çözdüm kavanozlar aldım. Kazanlar aldım mahallenin profesyonel reçelcisi oldum. Eğer reçel gönderiyorsam durum kötü. Bütün mahalle durumumu biliyordu. Bir süre sonra reçel yapmama gerek kalmadı, çünkü yeni sevgili buldum. Mahalleli reçel kesilince yine anladı durumu.

Bu ara yapıyor musun reçel?
Yok, bu ara iyiyim.

"HATALARIMIN ÜNİVERSİTELERİNDEN MEZUN OLDUM"


Eskiden beri seni takip ediyorum abi. Gençliğinde daha saldırgandın. Bela bir adamdın. Şimdilerde başka bir Ali Poyrazoğlu görüyorum.
Hayat pişirdi Behzat. Şimdi anılarımı yazıyorum. ‘Aynayı Tuttum Yüzüme’ kitabın adı. Bence herkes farkına vararak ya da varmayarak bir gün aynayı tutup özüne dönme zorunluluğuyla karşı karşıya kalıyor. Aynayı tutup kendinle yüzleştiğinde yamuk yanlarını görüyorsun. Herkes sonunda hayatıyla hesaplaşıp kendini düzeltmeye çalışıyor. Hep derim, zihnimin kapıları açıldıkça yalnızlığım artıyor. Senin sorunun asıl cevabı da şu: Ben hatalarımın üniversitelerinden mezun oldum Behzat. Herkesin de hayatının üniversitelerinden mezun olmasını dilerim.

O anlamda üniversite terk çok var ama abi…
Çok var.

“Yamuklarımı gördüm” dedin ya abi. Neydi o yamuklar? Kendine itiraf edebiliyor musun?
İtiraf edilmesi gereken bir şey değil. Benim kendimde düzeltmem gerekenleri gözden geçirme sürecimdi bu. Farklı bir Ali Poyrazoğlu olarak her gün yeniden doğma sorumluluğum var benim. Hz Muhammed, Hadisi Şerifi’nde şöyle buyurmuş: “İki günü aynı olan adamın bir günü kayıp demektir.” Ben de iki günü aynı olan bir adam olmamak için kendimi her gün yeni baştan formatlıyorum. Bence herkes kendince keşfetmeli kendini formatlamanın formülünü.

Gençliğe çok önem veren bir tiyatrocusun…
Onların ne yaptığına bakarak dünyanın nasıl değiştiğini, nereye doğru gideceğini görüyorum. “Genç genç” diye küçü diyorum. 15 sene önce benim istediğim gibi oynasın isterdim. Şimdi ise onun istediğiyle kendi hayalimi birleştirmeye çalışıyorum.

Terapi aldığını söyledin abi. Senden bir terapi anısı dinlemek istiyorum…
Kendime çok eziyet ettiğimi düşünen arkadaşlarım bir adam önerdi. Gittim, yatırdı beni adam. Psikanaliz yapıp, konuşturacak beni. Masanın üzerindeki kitaplar dikkatimi çekti. Yattığım yerden sırtını gördüğüm kitabın yazarının adını ezberledim. Gittim kütüphanede kitabı buldum. Çok enteresan vakalar var içinde. Her hafta gidiyorum adama kitaptan bir vaka anlatıyorum, kendim yaşamış gibi. Adam da, “Ne biçim hasta, sıyırmışın alası” diyor içinden herhalde. Haftada iki kere çağırmaya başladı. Üçüncü hafta uyandı. Birden kalktı, kitabı kafama attı. “Gelme bir daha” deyip gönderdi. Ama doktora oynadığım bu karakter beni iyileştirdi.

Nasıl yani?
Kitaptaki vakalara bakarken benim vakamın ne kadar hafif olduğunu anladım. Doktorla psikanaliz sırasında şakalaşmak doktorun söylediklerinden daha iyi geldi bana. Kendi derdimin palavradan olduğunun farkına vardım. Sorunlar kalıcı değil. Sorun ne olursa olsun, yüzleşmeyi, üzerine gidip tamir etmeyi öğrenmeliyiz.

Ali Abi bugünlerde en çok nelere sinirleniyorsun?
İstanbul'un bu hale gelmesine çok sinirleniyorum. Burası hasta bir kent oldu. Tedavi edilemiyor. Hastalık giderek büyüyor. Havası, sesi, ilişkileri, ruhları kirli. Asıl şehri cehennem haline getiren trafik meselesinden dolayı, her şeyi bırakayım Bodrum'da oturayım, oyun olduğunda gelirim diye ciddi şekilde düşünmeye başladım.



"PİNTİNİN ÖTESİNDE ÇOK ÇİNGENEYİM"


Magazin sever misin abi?
Ciddi şeyler de okurum, sulu şeyler de. Magazinin bir eğlencelik olduğunu düşünüyorum. Bir nevi dedikodu yapma biçimi. Hepimiz dedikodu yaparız, iyidir. Özellikle yemek üstüne iyi gider, hazmettirir.

Sen sever misin dedikodu?
Bayılırım, bayılırım. Ama ben gaddar dedikodu yapmam. Yıkıcı konuşmam, laylaylom dedikodu yaparım. Arkadaş gruplarım var buluşuyoruz, yemek yerken ortalık karışırsa çok eğleniyorum.

Sana pinti diyorlar Ali Abi, öyle misin?
Pintinin ötesinde çok çingeneyim. Çünkü zor para kazanılan bir mesleği yapıyorum. Kazanılan paranın doğru dürüst harcanması gerektiğini düşünüyorum. Para kazanmak marifet değil, harcamak gönül istiyor, zevk istiyor, bilgi istiyor. Para kazanmaktan daha zor olanı harcamaktır. O yüzden parayı gereken şeylere harcarım.

"CİHANGİR’İN TAMAMI SİNAN’IN"


Cihangir'in yarısı senin, yarısı Sinan'ın (Çetin) diyorlar, doğru mu abi?
Cihangir'in tamamı Sinan'ın dedikodu istiyorsan. Benim Cihangir'de hiçbir şeyim yok.

Nasıl yok, ev senin değil mi abi?
Bir tek oturduğum ev var.

Karşısında bir tane daha var…
O kütüphane. Evim 90 metrekare, kütüphanem 60 metrekare.

Oyuncu olarak neden televizyonda görmüyoruz seni?
Zamanım yok. Gelen projeler hoşuma gitmiyor. Sitkom olursa yaparım sadece, şimdi bir kanalla görüşiyoruz.

"USTA OLDUĞUNU İDDİA EDİYORSAN ÇIRAKLIĞA GERİ DÖNMELİSİN"


Ali Poyrazoğlu bana aşkı anlatsın istiyorum…
“Aşk, iki kişilik bir devrimci örgüttür.” Bu sözüm çok meşhur oldu. İki kişi bir araya geliyor, yaşamın sıradanlığına, sıkıcılığına, tekdüzeliğine karşı çıkabilmek için el ele veriyorlar ve yaşamın üstüne yürüme kararı alıyorlar. Aşk, iki kişilik yaşamı her gün yenileme örgütüdür. İnsanın içindeki devrimci bir duygudur.

Özel hayatında da bütün bu söylemleri uygulayan birisin.
Evet, yaşadığım şeyleri yazıyorum. Antipatik olmayı göze alıyorum. Zaman zaman halkın zihninin durduğu yerin ötesinde şeyler söylediğimin farkındayım. Karşı çıkılacağının farkındayım. Ama insan zaman zaman fark yaratabilmek için antipatik olmayı da göze almalı. Öyle “Aman hiçbir şeye bulaşmayalım” diye geçmez dünya.

Senin bu yönünü çok örnek aldım Ali Abi. Çok fazla öğrencin var ve hepsi çok şanslı…
Benim bir tane öğrencim var, o da kendim. Herkes gibi kendimi yetiştirdim, kendimden öğrenmek zorunda kaldım. Çıraklıktan ustalığa geçtim. Kendi çıraklığımdan kendi ustalığımı yarattım. Ustalık çizgisine geldiğim zaman bir gerçekle karşı karşıya kaldım. Gerçekten usta olduğunu iddia ediyorsan, çıraklığa geri dönmelisin. Ben geri döndüm. Bu yolu bir daha kat edelim bakalım en baştan.

BÜLENT ERSOY'UN SAHNEYE ÇIKMASI YASAKTI ŞİMDİ CUMHURBAŞKANI'NIN MASASINDA OTURUYOR


Zamanında çok ses getiren ‘Çılgınlar Kulübü’nü tekrar oynar mısın abi?
Hayır. Çünkü canımı kaybettim, Bülent Kayabaş öldü. 27 yıl beraber oynadığım Bülent'imi kaybettim. Bülent'in anısına saygımdan dolayı bu oyunu başkasıyla asla oynamam. Zaten şimdi oynansa da tutmaz. Eskiden eşcinsellik merak uyandırıyordu, şimdi ki

Uzun yıllar Bülent Abi’yle ortaklık içerisindeydiniz. Geçen gün İlyas Salman buna benzer bir ortaklık için demiş ki, "Yavuz Turgul, Şener Şen'in önünü kesiyor." Katılıyor musun buna?
Hiç katılmıyorum. Çok gereksiz. Yavuz Turgul önemli bir yönetmen, Şener Şen de muhteşem bir oyuncu. Çirkin tartışmalar bunlar. Bunlar mesleğimizi onurlandıran iki arkadaşımız. Ortaklıklarının doğru olduğunu düşünüyorum. Cem Yılmaz'ı da aynı oyuncularla film yapıyor diye eleştiriyorlar. Tersine, ben Cem'in doğru yaptığını düşünüyorum. Bizim işler ekip çalışmasıdır. Hariçten gazel okumak yasaktır bu konularda. Herkes işini yapsın. Onların birlikteliğini beğenmeyenler kendileri bir şey yapsın, onların işleri konuşulsun.



"TÜRK ERKEKLERİ KIRO, MAÇO VE CAHİL"

Peki, sence en iyi ‘kadın komik’ kim abi?
En iyi kadın komik köpeğim Bıdık. Beni en çok o güldürüyor. En iyisi kadın köpek.

Türk erkeklerinin en itici üç özelliği nedir sence?
Kırolukları, maçolukları ve tehlikeli cehaletleri. Her şeyi bildiklerini sanıyorlar, hiçbir şey bilmiyorlar. O insanlar çok tehlikeli olur. Bu kadınlar için de geçerli…

Kadın kıro var mı?
Olmaz olur mu dolu… Kıroluk erkeklere has bir şey değil.

Şimdi senden yemek tarifi alacağım. İlber Hoca yemek konusunda takılmıştı sana…
Ne dedi? Bilmez ki o yemek yapmayı, çok iyi yemek yer İlber.

O da bunun tam tersini söylemişti, “Ali iyi yer, göbeğinden belli oluyor zaten” dedi.
Kendine baksın ya, aynaya baksın. Ben çok iyi yemek pişiririm, pek yemem. İlber yer.

Peki senin kilo nereden geliyor abi?
Sporu bırakmamdan kaynaklanıyor. Kışın şişiyorum, yüzmeye başlayınca zayıflıyorum.

Hadi bir yemek tarifi alayım senden?
‘Kötü Kadın Mantısı’ tarifi veriyorum o zaman. Kıymalı sigara böreği yapıyorsun, kızartıyorsun. Sonra bir fırın kabının içine diziyorsun üstüne et suyu döküp fırına koyuyorsun. O et suyunu hafif çekiyor, üstüne sarımsaklı yoğurdu döküyorsun. Dövüş çıkıyor sonra masada. Muhteşemdir, baş yemeğim. Sarımsaklı yoğurt dökünce zaten masayı bile yiyebilirsin.

Haberin Devamı