Pazar Postası Cem Hakverdi: Hayvanların yaşam hakkı okullarda ders olmalı
Paylaş
Cem Hakverdi: Hayvanların yaşam hakkı okullarda ders olmalı

İstanbul bilgi Üniversitesi’nde akademisyen Cem Hakverdi, hayvanların yaşam haklarına dair söyleyecek çok sözü olan bir belgesel film çekti. ‘Köpek Filmi’ aslında yönetmenin annesinin köpeği Zeytin’den yola çıkarak hayata geçirdiği bir belgesel ama tüm Zeytin’lerin, tarçın’ların, Karam’ların hikayesini konu alıyor. İzlerken “ne çok kötülük var” gerçeğiyle yüzleşiyor ama finalinde “İyiler aslında hep daha çok ve daha güçlü” diyorsunuz

● Annenizin mahallesinde baktığı köpeği Zeytin’in hikayesinden yola çıkarak bir belgesel film çektiniz. Zeytin’in hikayesiyle başlayalım...

Haberin Devamı

Zeytin aslında sadece annemin değil, mahallenin köpeğiydi. Ama annemin onunla özel bir bağı vardı. Annemi her ziyarete gittiğimde beni kapıda o karşılıyordu. Ve kapının önünden ayrılmayan o köpek bir gün yok oldu. Her ihtimal üzerinden araştırmalarımızı yaptık. Ölseydi ölüsüne ulaşırdık herhalde. Muhtemelen vicdandan yoksun biri onu aldı ve bir yere bıraktı.

● Ve bir daha hiçbir şekilde ondan haber alamadınız...

Maalesef hayır! Tüm çabalarımıza rağmen izini bulamadık. Ama şunun altını çizmek isterim. Zeytin bu hikayenin önemli bir parçası olsa da filmin çıkış noktası onun gibi onlarca Zeytin... Çocukluğumdan beri hep kediyle, köpekle büyüdüm. Hayvanlara yapılan her türlü hak ihlalini, işlenen suçları ilk defa Zeytin’de görmedim.

Haberin Devamı

BARINAKLAR ASLINDA HAPİSHANE

● Zeytin’i arama çalışmalarınız sırasında size yardımcı olan bir resmi kurum bulabildiniz mi karşınızda?

Müracaat edebiliyorsunuz tabii. Ama hiçbir sonuç alamıyorsunuz. Belediyeye, toplama merkezlerine gidiyorsunuz. Sadece bizim yaşadığımız olay özelinde değil, herhangi bir mahallede bir köpek kaybolduğunda gidip ilk baktığınız yerler zaten toplama merkezleri oluyor. Belediye aldıysa orada buluyorsunuz. Neden alındığını sorduğunuzda tek mantıklı açıklaması yok. “Şikayet oldu” denilerek geçiştiriliyor. Şuna karşı değilim elbette. Kısırlaştırma, aşılama gibi sebeplerle alınabilir. Ama veteriner hekim tarafından alınması ve köpeğin tedavi sonrasında tekrar alınan yere bırakılması gerekiyor. Kanun bunu böyle emrediyor.

● Barınakların durumu da içler acısı...

En rahatsız olduğum konuların başında geliyor. En küçük problemde insanların ilk aklına gelen çözüm barınak oluyor.

Kelime olarak insana yuva gibi, çok pozitif bir duygu çağrıştırıyor olabilir. Ama aslında adına barınak dediğimiz bu alanların anlamından ve amacından çok uzak yerler olduğunun, oraların aslında bir toplama merkezi olduğunun, hayvanların birkaç metrekarelik kafeslerde hapsedildiğinin bilincine varılması gerekiyor. Sağlıklı bir hayvana hapis hayatı yaşatılması büyük haksızlık.

Haberin Devamı

● Çekimler İstanbul, Ankara, Antalya, Nevşehir, Kars ve Mardin’de geçiyor. Neden bu şehirler?

Belgesel çekerken siz bir fikirle yola çıkıyorsunuz ama tüm süreç yolda gelişiyor. Özellikle bu şehirlere gitmeye karar vererek yola çıkmadım. Ama Mardin’in özel bir amacı var. Ekonomik olarak da kültürel olarak da her bakımdan farklı bir hayat var orada. Ve öyle bir yerde hayvanlar için çok özel bir yaşam alanı var. O yüzden iyi bir örnek olarak hikayede yer almasını çok istedim. Orada Herkül’ün hikayesini dinlerken Ankara’da çok özel bir yaşam alanı olduğunu öğrendim. Sonra bu işin bir de hukuki boyutu var diyerek Barolar Birliği’ne gittim. Orada tanıştığım yeni insanlar sayesinde çalışmam daha da zenginleşti.

● Çekimler sırasında nasıl zorluklar yaşadınız?

En zoru köpeklerin durumuna birebir şahit olmaktı. Araştırmaya koyuldukça bir sürü kötü örneğe şahit oluyorsunuz. Evet zaten bunlarla yüzleşmek için yola çıktım ama sürekli bununla yatıp kalkmaya başlayınca psikolojisi çok ağır oluyor.

Haberin Devamı

KEŞKE HEPİMİZ BÖYLE DELİRSEK

● Hiç engelleme çabalarıyla karşılaştınız mı?

Aksine çok güzel insanların desteğini aldım. Ama şu da var, sanırım ben hep doğru kapıları çaldım. Yanlış kişilere gitsem muhtemelen böyle bir sonuç çıkmayacaktı.

● Sizi bu süreçte en şaşırtan ya da üzen şey ne oldu?

Üzücü bir olay olduğunda bir anda herkesin çok yükselerek o konuya eğilmesi, basın açıklamaları, protestolar yapılması ki evet, bu çok değerli. Fakat sonra o kadar kısa sürede herkes kendi yaşamına dönüyor ki... Buna tanık olmak çok üzücü ve üzerine çok düşündüğüm bir şey oldu. Bir de insanların sosyal medya üzerinden bir beğeniyle, paylaşarak ya da oradan “Allah belanızı versin” diye öfkelerini kusarak bir çözüm üretmiş olduklarını zannetmeleri...

● Bu daha da büyük bir bilinçsizlik değil mi?

Yani düşünün Facebook üzerinden suç duyurusu yaptığını sanan bile var. “Bu bir suç duyurusudur” diye paylaşımda bulunuyor sadece. Trajikomik bir durum. Oysa sahaya indiğinizde gönüllülerin yaptıkları güzelliklere, verilen çabaya, emeğe hayran oluyorsunuz. Tüm hayatını buna adayan insanlar var. Onları yaşatabilmek için evini satan, arsasını satan insanlar var.

Haberin Devamı

● Ve bir de toplumun o insanları ‘deli’ diyerek ötekileştirmesi durumu var...

Ben belgeseli çekerken “Bu insanlar deli değil” gibi bir ispat çabasına girmemeye özellikle özen gösterdim. Ama böyle düşünenlere şunu söylemek isterim: Keşke hepimiz böyle delirsek...

● Keşke asıl delirme halinin hayvanlara işkence etmek olduğunun bilincine varılabilse...

Bir insan neden bir kediyi, köpeği kulaklarından asar, tecavüz etmeye çalışır? Onu anlamak zaten mümkün değil. Uzmanlık alanım olmadığı için o konuda yorum yapmak istemem. Ama yaptığım gözlemler doğrultusunda tespit ettiğim bir konu var.

Özellikle kırsalda insanlar çeşitli hikayelere inandırılmış. “Köpek ısırır, kuduz olursun, pis, günah” gibi...

Bu öğretilerle büyümüş birinden benimle aynı bağı kurmasını beklemiyorum. Yadırgamıyorum da... Ben sadece işin eğitim boyutuna işaret ederek, o insanlardan uzak durmak yerine onlarla bu konuda daha çok temas halinde olarak çözüm üretmeye çalışıyorum.

● Sizin çözüm önerileriniz neler?

En önemlisi bu konunun Milli Eğitim’in müfredatına alınarak, hayvanların yaşam haklarının okullarda ders olarak ünite ünite okutulması. Bu şekilde 10 yıl sonra daha bilinçli bir toplumun şekilleneceği kesin. Ve hayvanların haklarını koruyan yasaların bir an önce çıkartılması gerekiyor. Cezaların alt sınırının dört aydan değil en az iki yıldan başlatılması gerekiyor ki caydırıcılığı olsun. Ve bence dayanışma çok önemli. İnsanlar kendi mahallelerindeki kediye, köpeğe sahip çıkmalı. Kötü haberlerin etki gücü daha yüksek olduğu için biz zannediyoruz ki bu toplum kötü. Hayır! Kesinlikle iyiler daha çok.

İYİ ŞEYLERİN KÖTÜLER KADAR HABER DEĞERİ YOK

● Belgeselde de görüyoruz...

Ve onlar sadece benim ulaşabildiklerim. Işık Hanım, Hülya Hanım, Ünal Bey gibi çok daha fazla özel insanlar var. Bir insanın arazide veya bir yaşam alanında 400 köpeğe bakıyor olması müthiş bir şey. Ama iyi şeylerin kötüler kadar haber değeri yok. O yüzden bu insanlar çok yalnız hissediyor kendini. Sadece kötüye kanalize olarak çok büyük güzellikleri göz ardı edebiliyoruz maalesef.

BU TOPLUMDAN HER ŞEY OLUR YETER Kİ BİRLİK OLALIM

● Bu belgeselin seyirciye söylemek istediği söz ne?

En önemli sözlerinden biri birlik olmak. Hayvanların yaşam hakları konusunda dayanışmanın ne kadar önemli olduğunun, aslında ne kadar çok çözüm yolu olduğunun bilincine varmamız gerektiği... İnsanlar sadece kendi yaptıkları işin mükemmel olduğunu düşünüyor. Çoğumuzun gözü başkalarının yaptıklarına kapalı. Oysa farklı coğrafyalarda, birbirinden farklı sosyo ekonomik statülerde insan, o kadar harika işler yapıyor ki...

Birbirimize kulak vermeliyiz. Ve Umut... “Bu toplumdan hiçbir şey olmaz” algısının yerine “Her şey olur, birlikte her sorunu çözebiliriz” düşüncesini koymalıyız. Hiç kimse hiçbir şey yapamıyorsa bile sadece kapısının önündeki kediye ve köpeğe sahip olsa zaten daha yaşanılır bir yere dönüşeceğiz.

‘Köpek Filmi’ Türkiye’deki ilk gösterimini 38. İstanbul Film Festivali’nde 12 Nisan Cuma günü saat 13.30’da, İstanbul Pera Müzesi Oditoryumu’nda yapacak. Belgesel ayrıca ulusal belgesel yarışma kategorisinde yer alıyor. Sonraki ilk gösterim ise Montana’da, 42. International Wildlife Film Festival’de olacak.

RÖPORTAJ: OYA ÇINAR

oya.cinar@posta.com.tr