Pazar Postası İclal Aydın: Fırtınalı ilişkilere artık takatim yok, huzurlu bir monotonluk istiyorum
Paylaş
İclal Aydın: Fırtınalı ilişkilere artık takatim yok, huzurlu bir monotonluk istiyorum

Kanal D’nin yeni dizisi ‘Üç Kız Kardeş’, 90’lar ruhunu özleyenlere ilaç gibi geldi. İclal Aydın’ın ‘Üç Kız Kardeş’ ve ‘Kalbimin Can Mayası’ romanlarından uyarlanan dizide İclal Aydın’ı Nesrin rolünde izliyoruz. Her şeyiyle çok kendine has buluyorum onu. Yıllardır hayatımızda. Hem karakteri hem ürettikleriyle her zaman kafaları kendine çevirmeyi başarıyor. Ve artık fırtınalı aşklara, ilişkilere takatinin kalmadığını söylüyor. Biraz diziyi ve rolünü biraz da kendi dünyasını konuştuk. Oya ÇINAR / oya.cinar@posta.com.tr

Belki bana öyle tesadüf etmiştir ama tek bir insan tanımıyorum ki bir yerde adınız geçtiğinde olumsuz bir şey söylesin. Bunu sağlamak mı korumak mı daha zor?

Haberin Devamı

Korumak, sağlamaktan daha zor. Muhtemelen size denk gelmemiştir. Büyük bir topluluğa yönelik işler yaptığımızda herkesten kabul görmek imkansız ama olumlu yorumlar, olumsuzun üzerindeyse, sanırım bu onlara anımsattıklarımdan dolayı.

Dışarıdan çok kontrollü ve nahif görünüyorsunuz. Sizi birine sesinizi yükseltirken pek düşünemiyorum…

Kızım ve kardeşlerim o gerginliğimi hiç sevmez. Sakin ama garip bir ifadem varmış. O yüzüme yerleşince anlıyorlarmış birazdan bir şeyler olacak! Bir bardak suda fırtına koparmam pek. Eskiden daha sabırsızdım, daha çabuk tepki verirdim. Yıllar içinde daha sakin biri oldum. Toleransım yüksektir. Ama tabii öfkelendiğimde de o seviyede bir iç tepkim oluyor. Buna rağmen o en öfkeli anımda bile geri dönüşsüz bir söz söylememeye özen gösteririm çünkü sonra yine en çok ben üzülürüm.

Haberin Devamı

Sosyal medyada bile çok dikkatli gibisiniz.

Türkiye’nin en eski Instagram ve Twitter kullanıcılarından biriyim. Ama Twitter’ı bırakalı yıllar oluyor. Instagram’da da çok gerekmedikçe paylaşım yapmıyorum. Sıkıcıyım aslında. Hesaplarımı takibe alanların çoğu okurlardan oluşuyor. Bu onların zarifliğinden. Ama düşüncelerime engel koymuyorum. Anlamayacağını düşündüğüm insanlarla aramdaki mesafeyi koruyorum.

GENÇLİĞİMDE AŞKI HAYATIMIN MERKEZİNE KOYARDIM TÜM HATALARIMI DA O YÜZDEN YAPMIŞIM

Göründüğünüz kadar duygusal mısınız? İclal Aydın bugüne kalbiyle mi aklıyla mı geldi daha çok?

Duygularımı yönetmeyi kısmen öğrendim. Yıllar içinde duygu ve güdünün benim için farklı iki şey olduğunu anladım. Gençliğimde bedenimizi yöneten hormonlar, o güdüleri çok güçlendirdiği için adına aşk dediğimiz duyguyu hayatımın merkezine koyardım. Hatalarımın çoğu da buradan kaynaklanmış, şimdi böyle değerlendiriyorum. Hayatı duygusal okuyor ama mantıkla üreterek yaşamaya çalışıyorum.

Oyunculuğunuzu çok sevdiğimden, Kanal D’de ‘Üç Kız Kardeş’ daha başlamadan fragmanını ilk gördüğümde “Oh Be!” dedim. Siz nasıl hissettiniz bu kadar zaman sonra?

Çok teşekkür ederim sevgili Oya. Her zaman çok zarifsiniz. Aslında çok mesafeliydim yeniden bir dizide oynamaya. Ama olaylar böyle gelişti. Şu ana kadar sette olmaktan, Ayvalık’ta olmaktan hayalini kurduğum o hikayenin canlanmasına bizzat tanık olmama neden olduğu için mutluyum.

Haberin Devamı

Hikaye 90’lı yıllarda geçiyor. Diziye güzel yansıdığını düşünüyor musunuz 90’lar ruhunun?

Evet, elbette. 1997’de başlıyor dizimiz. Dizi ‘Üç Kız Kardeş’ ve devamı olan ‘Kalbimin Can Mayası’ isimli iki romanımdan uyarlanıyor. Romanlarda hikayemiz hem 1970’leri, 80 ve 90’ları hem de günümüzü kapsar. Fakat dizi akışında tek zaman kullanmayı tercih ettik.

Kendi romanınızın uyarlamasında oynayacağınız hiç aklınıza gelir miydi?

Hayır, hiç düşünmedim bunu. Hiç de istemedim başta. Ama yapımcımız İnci Gündoğdu bu konuda kararlıydı. Son dakikaya kadar “Acaba başka bir oyuncu mu oynasa?” diye düşünüyordum. Zor bir iş. İster istemez televizyona uyarlamada konular değişiyor. Yönetmen kendi bakış açısıyla yorumluyor. Senaryonun ilk bölümlerine de oyuncu seçimine de hiç karışmadım.

ANNE VE BABALARIMIZ MUTLU OLURSA BİZ DE MUTLU OLURUZ SANIYORDUK

Haberin Devamı

Türkan, Dönüş, Derya ve onların hikayelerinin arkasında savrulan bir anne babayı izliyoruz. Ebeveynler ve çocuklar hep denildiği gibi birbirlerinin kaderini mi takip ediyorlar sizce de?

Şimdilerde kopukluğun sonuçlarını yaşıyoruz ama biz büyürken fazla bağlı, bağımlı olmanın hasarlarını aldık. Anne babalarımız mutlu olursa mutlu oluruz sanıyorduk. Onların istediğini yapmak, onların sözünü dinlemek onları mutlu edecekti. Anne babalarımız ise bizim mutlu olacağımıza inandıkları şeyleri dayattılar bize. Garip, hüzünlü bir kısır döngüydü...

“Gittikçe anneme benziyorum” ifadesini kadınlardan sık duyarız. Kendi yolculuğunuza bakınca bu ifade size ne hissettiriyor?

Kısmen hepimiz için geçerli sanırım. İnsan kendini yakalıyor. Bir bakıyor ki benzer tepkiler... Anneye benzemekten çok anneliğin ortak tepkileri ve gelişimi belki de o...

Sizi ekranda görünce refleks olarak “Ne kadar güzel görünüyor, aşk güzelliği gelmiş resmen” dedim. Bana böyle hissettiren ne olabilir?

Haberin Devamı

Aşk beni güzelleştirmezdi, zayıflatırdı eskiden. Yemeden içmeden kesilirdim. Şimdiki zayıflık tamamen irade ve disiplinden. Ekranda ilk üç bölümde çok göremedik bunu çünkü Ayvalık çok soğuktu. Kat kat giyiniyordum. Buna rağmen çok hastalandım. Havalar ısındıkça hırkalardan, içliklerden kurtulacağız sanırım. Aşka gelince; çok uzun zamandır kimse yok hayatımda. Böyle bir sayfa açmak istemiyorum artık. Yoruldum. Bu huzur iyi geliyor.

SON ROMANIMI BİTİRDİKTEN SONRA 23 KİLO VERDİM

Ruh hali direkt aynaya yansıyanlardan mısınız? Yoksa kendinizi manipüle ettiğiniz, o durumu yönetebildiğiniz olur mu?

Kötüyken iyi görünmek genellikle oyunculuk yaparken mümkün. Özel hayatımda mümkün değil. Zaten üzüntüden kaçmanın bir yolu yok. Son birkaç yılım çok zorluydu. Açıkçası iyi görünmek filan da pek umurumda olmadı o ara. Hayli kilo aldım. İki yıl rahat rahat yemek yedim. Saçımı boyamadım. Sonra o dönem de geçti. Son romanım ‘Söylenmemiş Sözler’i yazarken zayıflamaya karar verdim. Disiplinliyimdir. Roman bittiğinde 23 kilo vermiştim.

Bir röportajınızda şöyle bir cümleye rastladım. “Aşk, zamanla yerini huzurlu bir monotonluğa bırakabiliyor. Huzurlu monotonluk bana mucize gibi geliyor.” Huzurlu monotonluğu mucize gibi nitelemeniz beni şaşırttı.

Yaştan çok bahsettim bu söyleşide ama gerçek bu. Yoğun bir huzursuzluğun hakim olduğu fırtınalı ilişkilere artık takatim yok. Güzel yaşadım. Çok sevildim, çok sevdim; başardım, başarısız oldum. Gücüm yettiğince seyahat ettim, eğlendim, üzüldüm… Annemin hastalığıyla birlikte anladım ki akıl ve beden sağlığımız yerinde olduğu sürece, hatıralar yerini korudukça bu huzurlu monotonluk güvenli bir hayat demekmiş aslında.

KOŞMAYA DA DURMAYA DA KİMSE BENİ, BENDEN DAHA İYİ İKNA EDEMEZ

Yakın zamanda şöyle bir aşk yorumu duydum. “Aşk, insanın biraz da kendi kendini gaza getirmesidir.” Katılıyor musunuz? İnsan aşka kendini mi ikna ediyor biraz da?

Buna hep katılıyorum. Beni benden daha iyi kimse ikna edemez aşka, koşmaya, durmaya…

10 yıl önceki İclal Aydın’la bugünkü arasında çok keskin farklar var mı sizce?

Çok var ve şimdiki halimden daha memnunum.

“Geriye dönsem aynı hataları yine yapardım” diyen de çok insan var.

Aynı hataları yapar mıydım? Hayır. Bilsem yapmazdım. Bilmediğim için yaptım. Hata yapınca öğrendim. Muhtemelen başka hatalar yapardım. Dünyaya geliş nedenlerimizden biri de bu değil mi? Öğrenmek...

Kısa kısa…

Sabırlı mısınızdır yoksa her şey bir an önce olsun isteyenlerden mi?

Sabırlıyımdır.

Ne olunca şuurunuz gider, ayaklarınız yerden kesilir?

Güç sahibi birinin o gücü zayıf biri üzerinde kullanması beni çok öfkelendirir. Ayaklarımı yerden kesebilecek bir şey aklıma gelmiyor.

Neyle karşılaşınca ruhunuzda birden çiçekler açar, neyin karşısında hava kararır?

Güneş. Eski arkadaşlarım. Güzel bir sofra. Bahar yağmuru. Kızım, kedim, köpeğimin sevgi gösterisi…

Hayat felsefenizi özetleyen bir cümle?

Hiç kimse ve hiçbir hikaye biricik değil. Bize bağışlanan hayat dışında.