Aşk - İlişkiler Neden hep yanlış kişiye aşık oluyoruz?

Neden hep yanlış kişiye aşık oluyoruz?

Paylaş
Neden hep yanlış kişiye aşık oluyoruz?

Yanlış kişiye aşık olmak, birçok insanın düştüğü bir hatadır. Her insan bazen yanlış kişiye duygular besleme hatasına düşer, peki ama nedeni ne olabilir? Aslında bu noktada da çocukluğumuz devreye giriyor ve elbette yaşadıklarımız... Farklı görüşlerle yanlış kişiye aşık olmanın nedenleri

Psikolojik geçmişimiz bizi, 'sadece belirli insan tiplerine aşık olmaya' yatkın hale getiriyor. Çocukluğumuzda geliştirdiğimiz alışkanlık ve rutinler doğrultusunda aşık oluyoruz. Küçükken sevgi olarak tanımladığımız hisleri yeniden sağlayabilen insanları arıyoruz. Ama bu noktada bir sorun çıkıyor: Çocukluğumuzda içselleştirdiğimiz sevginin; sadece cömertlik, şefkat ve incelikten oluşmuş olma ihtimali çok düşük!

Haberin Devamı

Örneğin, "Hiçbir zaman yeterince iyi olamıyorum" hissinin sebebi; kırılgan ya da depresif bir anne/babaya duyulan sevgiden; bu anne/babanın yanında hiçbir zaman savunmasız kalamadığımızdan kaynaklanıyor olabilir. Bu durum bizi, incelikli davranan partnerlerden daha çok, aşina olduğumuz karakterlerde sevgililer aramaya itiyor.

Spritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal da bu tabloyu doğruluyor ve “Evet, hep aynı özellikler, aynı seçimler ve sonunda ‘Niye benim başıma hep bu geliyor?’ diye soranlar çok. Hiçbir zaman kendimize dönüp bakmıyoruz. Oysa kişi bumerang gibi neyi atarsa o kendisine geri dönüyor. Siz kendinizi sevmiyorsanız karşınızdakinden sevgi bekleyemezsiniz. Kendinize değer vermiyorsanız karşınızdaki de size değer vermez. Ama her ilişkide diğerini suçlama döngüsü kırılana kadar karşınıza hep aynı tarzda kişiler gelir, aynı tür ilişkiler kurulur. Hep başkalarını eleştirdikçe karşınıza sizi eleştirecek insanlar çıkar. Eleştiriyorsunuz, yargılıyorsunuz, sonrasında bir de bakıyorsunuz karşınızda hep sizi eleştirenler var. Bu kısır döngüyü fark eden ve değersizlik kodunu kıran ise mucizeyi yaşamaya başlar.”

Haberin Devamı

Hayat boyu bu kısır döngüyü fark etmeden hep dışarıyı suçlayarak devam edebilirsiniz ya da şu andan itibaren “Ben ne yapıyorum da hep aynı şeyleri yaşıyorum?” diye sorgulamaya başlayabilirsiniz. Seçim sizin… Eğer seçiminiz farkındalıktan yana olursa hayatın özünü ve mutluluğu da fark etmiş olacaksınız.

NEDEN BAŞLAMALI?

Gülnur Ünal, değersizlik duygusunun ve kimseyi bulamama halinin altında kendine güvenmemenin yattığını belirterek, “Bizim asıl kopamadığımız ise bilinçaltımızda toplum ve aile tarafından atılan kodlar. ‘30 yaşına kadar evlenmek, 35 yaşından önce doğurmak gerek’ gibi aileden gelen öğrenilmişlikler bilinçaltımıza yüklenmiş durumda… Yaşamın içinde bunlarla harekete geçiyoruz. Bunları kırmak gerekiyor. Ancak bunu yaparken de önümüze sınavlar geliyor. Değişim yaşanırken bir de bakıyoruz ki karşımıza bizi değersiz hissettirecek kişiler çıkıyor. Aslında bir sınavdan geçiyoruz. Hepsi bizi güçlendirmek, bir adım daha ileri gitmemiz için geliyor. Pes etmediğimiz noktada ise mucize gerçekleşiyor” diyor. “Niye hep yanlış kişiyi buluyorum?” sorusundaki ‘yanlış kişi’ tanımını değiştirmek gerektiğini belirten Ünal şöyle devam ediyor: “O yanlış kişi aslında bir öğretmen. Bize öğreteceği bir şey var. O rolünü tamamlıyor ve gidiyor. Ben bu gidişi ayrılık olarak tanımlamıyorum. Ayrılık yok, sadece yeni başlangıçlar var. Herkes karşısına çıkan insandan bir şeyler öğreniyor ve sonra yollar ayrılıyor. Belki de bu ilişkide öğrendikleriniz sizi çok güzel bir aşk için hazırlıyor.”

Haberin Devamı

BEN BU DERSİ ANLAMADIM

Her ilişkiden ders almak söze döküldüğü kadar kolay olmuyor. Biten ilişkilerin ardından karşı tarafı suçlamak bize çok daha kolay ve konforlu geliyor. Kendimizle yüzleşmemek için bu konfor alanından çıkmıyoruz çünkü yüzleştiğimizde her şeyin daha kötü olacağını sanıyoruz. Gülnur Ünal, “Bırakın her şey daha kötü olsun, karışsın, çünkü karıştıktan sonra emin olun her şey düzelecek. Bir ilişkinin sonuna geldiyseniz olumsuz duyguların esiri olmak yerine hiç korkmadan kendi içinize dönün ve ‘Neleri yanlış yaptım da böyle oldu?’ diye sorun. Korkmayın, konfor alanından çıkın ve bunu yapmanın yeni bir başlangıç için atılmış bir tohum olduğunu fark edin” diyor.

Haberin Devamı

Gülnur Ünal, toplum olarak bu anlamda konforumuza düşkün olduğumuzu belirtiyor ve ekliyor: “Nice evlilik biliyorum, yıllardır aynı evde, farklı odalarda yaşayıp evli kalmaya devam ediyorlar; çünkü o düzene, toplumdaki konuma, maddi güvenceye alışıp bu konforu kaybetmek istemiyorlar. Oysa konforlu sanılan bu alan eğer ki çocuklar da varsa onlar için hiç konforlu olmuyor. Çocuklar huzursuz ve sevgisiz bir dünyada büyüyor.”

BAZEN AĞLAMAK DA GEREKİYOR

“İdeal ilişkinin tanımı nedir?” diye sorduğumuzda Gülnur Ünal şöyle yanıt veriyor: “Herkes onu arıyor ama bunun tek bir tanımı yok. İlişkinin başarısı kişinin karakteri ve beklentisine bağlı… Kendimizi tanımaya başladıktan ve belli aşamalardan geçtikten sonra ne istediğimizi daha iyi biliyoruz. Ve bu kendini tanıma ve değişim yolcuğu hiç bitmiyor. Oysa biz direkt kabule geçiyoruz, süreçlere saygı duymuyoruz. Bundan sonra başka bir travma yaşamamak için şimdi ağlamamız gerekiyorsa ağlamalıyız, belki biraz yalnız kalmalıyız. Oysa onun yerine hemen gezelim, yiyelim, içelim, alışveriş yapalım istiyoruz. Süreçleri gerektiği gibi yaşamayınca aynı döngüler tekrar tekrar yaşanıyor.”

Haberin Devamı

RUHUNUZA EMEK VERİN

Kendimize nasıl döneceğiz, yaşadıklarımızın bizdeki hangi konuları yansıttığını nasıl fark edeceğiz? Kişisel gelişim kitaplarından meditasyona, nefes seanslarından bireysel çalışmalara kadar herkesin yolu farklı… Ancak her zaman sabırlı olmak, bir günde mucizeler beklememek, onun yerine ruhumuza emek vermek ve karşılığında başarıyı, sevgiyi, huzuru kazanmak gerekiyor.

Ruha emek vermek için kendimizle baş başa kalmak ve kendimizi dinlemek konusunda cesur olmamız gerektiğini belirten Ünal, “Hayat koşuşturması içerisinde bunu yapamıyoruz. Hep kalabalıklar içerisinde olmak istiyoruz çünkü o kalabalıklar bizi koruyor, mutluymuş gibi gösteriyor. Hep bir dik durma çabası var. Bu sırada kendimizden uzaklaşıyoruz. Sorunları anlatmayı o kadar çok seviyoruz ki sürekli bir şeyler anlatıyoruz ve her kafadan bir ses çıkıyor. Herkes kendi düşüncesini bize aktarıyor, ister istemez o düşünceler de bize kodlanıyor. Tıpkı ailenin ve toplumun kodları gibi sorun çözmek için de bilinçaltında dışsal kaynaklı yeni kodlar oluşuyor. Oysa kendimizi herkesten soyutlayıp tek başımıza kalabilmeyi başarsak her şey bir süre sonra düzelecek” diyor.

EVLİLİKLERDE DÖNÜŞÜM MÜMKÜN

Hayat eşinizi bulduğunuzu düşünüp bir evlilik yapmış ve bugün “Doğru muydu?” diye kararınızı sorguluyor olabilirsiniz. Spiritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal, “Eşinizle bilinç seviyeniz aynı noktaya geliyorsa ve birbirinizden bir şeyler öğrenebiliyorsanız o evlilikte ayrılık olmayacaktır. Ancak siz ruhunuza emek verip bilinç seviyenizi yükseltirken partnerinizi eleştirip, ondan da aynı azmi beklememelisiniz. Siz sadece kendinize odaklanın, karşınızdakinde de mutlaka değişim olacaktır. Olmadığı noktada ise ayrılık yaşanacaktır. Değişimi ve bu riski göze almalısınız” diyor.