Pazar Postası 'Özel dersle öğrendiğim piyano, babam ölünce ekmek param oldu...'
Paylaş
'Özel dersle öğrendiğim piyano, babam ölünce ekmek param oldu...'

Ferdi Özbeğen, bir dönem eğlence hayatına damga vuran piyanistşantör kavramının yaratıcısı. Önümüzdeki hafta anılarını anlattığı bir kitap çıkıyor. Ali Rıza Türker'in kaleme aldığı kitabın adı 'Şöhret Dediğin'... Kitapla 'Best of Ferdi Özbeğen' adlı bir de CD armağan edilecek. Ferdi Özbeğen, süren kanser tedavisine rağmen bizi evine kabul etti, kitap çıkmadan önce hayatını anlattı...

SERAL CUMALI

Haberin Devamı

seral.cumali@posta.com.tr

Babam Hasan Özbeğen Girit göçmeni, annem Afet Özbeğen Ankaralı. 1941’de İzmir’de doğdum. Güzel bir çocukluktu. Türkiye’de ki öğrenci birliği başkanlığı yaptım.

Yakışıklı, rağbet gören bir gençtim. 27 Mayıs ihtilalinde, Adnan Menderes’in tarafını tuttuğum için İzmir’de epeyi hırpalandım, evimiz taşlandı. Hariciyeci olmak istiyordum. Bu hayalim için İstanbul İktisat Fakültesi’ne girdim. Küçüklüğümden beri müziğe hevesliydim, akordeon ve piyano dersi almıştım. Hariciyeci olacağım diye konservatuvara gitmedim. Ama hariciyeci de olamadım. 1963’te babam vefat edince okulu bıraktım, İzmir’de bir pavyonda çalışmaya başladım. Özel derslerle öğrendiğim piyano ekmek param oldu.

“İzmir pavyonundan İstanbul Hilton’a”

Haberin Devamı

O zaman İzmir’in pavyonları gece kulübü gibiydi. Hem aileler gelirdi, hem de konsomatristler vardı. Hatta aileler pavyonda çalışan kadınları konsomasyona da alırdı. Pavyonda ilk çıkışım olaylı oldu. Benim için getirilen piyano bir buçuk ses düşükmüş. Akordçu tellerini bir buçuk ses çekince çok gerilmiş. Çalarken büyük bir gürültüyle piyano infilak etti. Allahtan teller nota sehbasına çarptı. Pavyon hayatım bir sene sürdü. 1964’te bateristim Kamil’le İstanbul’a geldik. Büyük dayımın Bomonti’de aldığı evde annemle oturmaya başladık. Uzun süre işsiz kaldım. Zor günlerdi. Bir gün Hilton Oteli’nin önünden geçerken, “Burada çalanlardan neyim eksik” dedim ve Kamil’le içeri girdik. İlk defa bir döner kapıdan geçiyordum. Sağa sola çarpa çarpa içeri girdik. Duvardan duvara halı ilk defa orada gördüm. Hilton Türkiye’nin tek iyi oteliydi.

“Sivas’ta köy öğretmeni oldum”

Hilton’un resepsiyonuna “Müzikle ilgilenen biri var mı?” diye sordum. Bir bey geldi; ona “Benim orkestram var, Türk müzisyenlerine yakınlık duyduğunuzu işittim, sizin otelinizde çalışmak istiyorum” dedim. Yalan halbuki, ne böyle bir şey duydum, ne de orkestram var. Cesaret isteyen bir şeydi yaptığım. Kabul etti, İzmir’den müzisyen arkadaşlarımı getirttim, hepsi bizim bir buçuk oda bir salon evde kaldılar.

Haberin Devamı

Salonda yattık hep birlikte, provalar yaptık. İzmir’den geldim, kimsenin tanımadığı bir adam ve Hilton Şadırvan’da çalışmaya başladım. Şadırvan da o zaman gece elbisesi ve smokinle gelinen bir yer. Bir süre sonra Çınar Otel’den teklif geldi, orada çalışmaya başladık. 1967’de askere gittim, Sivas’ta İşhan Köyü’nde öğretmen olarak askerliğimi yaptım. Dağ başında bir köy. O işi de çok ciddiye aldım. Değişik bir tecrübeydi. Bir yıl İşhan Köyü’nde, bir yıl da Sivas’ta Alpaslan İlkokulu’nda ders verdim. Askerden sonra yine Çınar Otel’de programa devam ettim. 1974’te Çınar grev nedeniyle kapandı. Tek başına çalışmam için teklif vardı, ben de onu kabul ettim.

Sevillanas’ta Şefik Uyguner’in yardımcısı olarak çalışmaya başladım. Şefik Abi 1978’de Ankara’ya çalışmaya gidince tek başına kaldım. Sahnede piyanomla şarkı söylemeye başladım. Sonra aldık yürüdük. Benden sonra çok piyanist şantör çıktı ama onlar arabesk söylemeyi tercih etti. Benim farkım batı müziği söylememdi. Nil Burak Sevillanas’ta doğum gününü kutluyordu. Bülent Ersoy da vardı. Atlas firması sahibi Polat Tezel o gece bana plak yapmayı teklif etti. “Bu plak satılmaz Polat” dedim, ısrar etti. ‘Kırk Beş Dakika’ diye bir plak yaptık, kıyamet koptu. Ondan sonra yol iyice açıldı. 1982-84 arası Devlet Senfoni Orkestrası eşliğinde piyanomla şarkı söyleyerek 46 konser verdim, müzik hayatımın unutulmaz bölümüydü.

Haberin Devamı

“Bu sene çalışacaktım sağlığım elvermedi”

Hiç beş yıldızlı bir star gibi davranmadım, dört, üç yıldızlı gibi davrandım. Şöhreti sevmedim; burnunuz büyüyor, tavrınız değişiyor; gazetecilere, seyircilere ters davranıyorsunuz. Oysa şöhret geçici. Bazı şarkılar var benden torpilli. Vatandaş pek bilmez bu şarkıları. Ama aşk yaşamadan sanatınızı güzel yapamazsınız. Aşkın da ne zaman geleceği, ne zaman vuracağı belli değildir. Aşkı derin yaşadım. 2000 yılında tesadüfen kan tahlili yaptırdım. 4 olması gereken değer 10 çıktı.

Doktora gittim, “Prostat kanseri” teşhisi koydu. Ondan sonra başladı mücadele. Hala da halletmiş değiliz. Şu anda sadece sağlığımla uğraşıyorum. İyiydim, bu sene çalışacaktım, fakat tekrar sağlığım elvermedi. Bu süre içinde bir kitap yazdım; Türk Hafif Müziği’nin geçirdiği evreleri hayat hikayemle birlikte anlatıyorum. Bir dedikodu kitabı değil. Ben sevgilerimle, aşklarımla, mücadelelerimle, kimsenin kalbini kırmadan bir hayat yaşadım. Kitabım da öyle...

Haberin Devamı

(06.01.2013 tarihli Posta Karnaval'dan yapılmıştır.)