Cumartesi Postası 'Profesyonelim ama her rolü oynamam!'

'Profesyonelim ama her rolü oynamam!'

Paylaş
'Profesyonelim ama her rolü oynamam!'

Bazı oyuncular vardır; o kadar samimi, o kadar sahicidir ki... Ağlıyorsa gerçekten ağladığını, gülüyorsa gerçekten güldüğünü düşünürsünüz. Tıpkı Sumru Yavrucuk gibi

RÖPORTAJ: ÇAĞNUR HATİPOĞLU

Haberin Devamı

cagnurhatipoglu@gmail.com

'Yabancı Damat' ve 'Fatmagül'ün Suçu Ne'den sonra yeni dizi 'Ağır Roman-Yeni Dünya'da da bize böyle hissettireceği kesin. Daha önce Müjde Ar'ın sinema filminde canlandırdığı fahişe Tina olarak seyredeceğiz Sumru Hanım'ı. Sinemayı, tiyatro sevdası uğruna çektiği maddi zorlukları, özel hayatını konuştuk.

'ANNEMİN ÖLÜM ACISINI MESLEĞİMLE GİDERDİM'

- Yapamadıklarınız var mı?

Piyano çalıp şarkı söylemek... İçimde uktedir. Eskiden yapardım, ihmal ettim. Ayrıca özel tiyatromu açmak, istediğim oyunu oynamak isterim. Yarayı iyileştiren bir mesleğimiz var. Acımızı, bir karaktere bürünerek giderebiliyoruz.

- Son olarak hangi acınızı oyunculukla tedavi ettiniz?

Annemi kaybetmenin acısını. Vefat edeli üç yıl oldu ama hastalıkla mücadele süresi uzundu. Çok zor bir süreçten geçtim, bu üzüntüyü hâlâ yaşıyorum (ağlıyor).

Haberin Devamı

- Geçen sezon ‘Fatmagül’ün Suçu Ne’, şimdi ‘Ağır Roman-Yeni Dünya’... Hiç ara vermediniz

. Hayatla ilgili çok büyük planlar yapmamalı ve büyük konuşmamalı. Diğer diziden çıktığımda kendimi yorgun bir savaşçı gibi hissediyor, dizilere dair hiçbirşey duymak istemiyordum. Kendimi şımartacaktım, bir anda bu yeni dizide buluverdim kendimi. Tina rolü beni cezbetti. Şimdiye kadar canlandırdıklarımdan çok farklı bir karakter.

- Tina’yı anlatır mısınız?

Tina bambaşka. Beni çok heyecanlandırdı. Zaten böyle düşündüğüm için teklif geldiğinde “Beni düşündüğünüz için sizi tebrik ediyorum, teşekkür ediyorum” dedim (gülüyor).

- Kızıl renkli peruğa, o süse alışabildiniz mi?

Ahh bir görseydiniz benim nasil oldüyumu caanim (Tina karakterinin bu repliğini söylerken gülüyor)... Tina normalde peruk kullanmıyor, yani kendi saçımla görünüyorum. Sadece dışarı çıkarken ve özel durumlarda o peruğu takıyor. Her daim güzel olma iddiası var. O yüzden de bakımsız halini görmüyoruz. Hatta yüzünün belli yerine kalemle sürekli yaptığı bir ben var. Ben hep değişiyor, ruh haline göre. Tina için özel takma diş yaptırdım, bambaşka bir tip oldum. ‘Tina karakteri bambaşka’

- Farklı rollerle hem kendinizi hem seyirciyi şaşırtmak mı gerek?

Haberin Devamı

Evet, kesinlikle. Niyeyse bir rolde başarılı olduğunuz zaman hep o rolün türevi teklifler alırız. Neredeyse cinsiyetsiz anaç karakterleri canlandırırken Tina bambaşka: Kaç yaşına gelirse gelmiş, başından ne geçerse geçmiş olsun hâlâ dişi, ayakları yere sağlam basan, istediği zaman kırıcı olan, taviz vermeyen, insanları kaybetmeyi göze alan, doğruluktan şaşmayan, yiğit, kendini hala güzel bulan bir kadın...

- Mustafa Altıoklar’ın yönettiği ‘Ağır Roman’ filminde Tina’yı Müjde Ar canlandırıyordu. Siz rolü kurgularken filme mi romana mı bağlı kaldınız?

Daha önce Müjde Ar canlandırdığı için Tina’yı çizerken bazı kaygılarım vardı. Dizimizde film değil, kitap referans alınıyor.

- Filmini çok başarılı bulmamıştım. Kitaba sadık kalacağı için dizisini merakla bekliyorum. Sizce romanın hikayesini birebir soluyabilecek miyiz?

Hangi film, aslını, yani romanı yenebilmiş ki? Ama dizide kitabı soluyacaksınız. Romanın derdini, anlatmak istediğini daha geniş zamana yayacağı için diziden o tadı alabilirsiniz.

Haberin Devamı

- Her role çabucak adapte oluyorsunuz. Nasıl oluyor bu?

Aslında karaktere hemen girilmiyor. Keşke girebilsem... Yaptığım zaman kolay gibi görünüyor. Oyunculuğumun en güzel tarafı o... “Ahhh, bu rolü ben de yaparım” dedirtebiliyorsam seyirciye doğrusunu yapıyorumdur. Ben hiç oyunculuğumu yapılmayacak bir şeymiş gibi göstermeye çalışmadım. En doğal olan, en mükemmel olandır.

'OYUNA AŞIK OLMALIYIM'

- Sinema ve tiyatro geçmişiniz var, hatta film yönetmenliği yaptınız. Kendinizi neden dizilerle sınırlıyorsunuz?

Hiç birini rafa kaldırmadım aslında ama tiyatroyu ihmal ettim. Elimde projelerim var, hazırlanmaya çalışıyorum. Ehh, ben biraz aşık olmak istiyorum oynadığım oyuna. Onunla yatıp kalkmak, onu çoğaltmak, onu çok sevmek istiyorum. ‘Ben profesyonelim, herşeyi oynarım’ diye bir şeyi kabul edemem. O nedenle çok sevdiğim projeleri oynamayı tercih ediyor, inatla o proje olsun diye bekliyorum.

- İyi oyuncular kendini gösteriyor ama ekran daha çok kendini ıspatlamaya çalışan veya kısa zamanda üne kavuşmak isteyenlerin er meydanı gibi. Bu nedenle sizi tiyatro sahnesinde görmeliyiz sanki...

Haberin Devamı

Ben de kendimi sahnede görmek istiyorum. Sahne bypass gibi. Benim için bir yenilenme. Varlığımı en çok hissettiren yer... Tiyatro yapabilmek için bütün koşulları oluşturmaya çalışıyorum.

- Yine de dizilerin maddi getirisi var, değil mi?

Sadece tiyatro yaparak geçinmek çok zor. Biliyor musun? Zamanında Altın Portakal’ım vardı ama sobalı bir evde oturuyordum. Odunum yoktu. Tiyatroda çok önemli rollerde oynarken hastanede rehin kalabiliyoruz, meslek hastalıklarımızı tedavi edecek kadar büyük paralarımız olmuyor...

- Şu an maddi açıdan hayatınız kolaylaştı mı? Eviniz, arabanız var mı mesela?

Tabii ki kolaylaştı. En azından bir evim var artık. Tiyatro yaparken beklenti olmuyor. O, çocuğunuz gibi. Hep vereceksiniz. Konservatuarı bitirdiğimde o kadar idealisttim ki televizyonda olacağım aklıma gelmezdi. Zaten yıllar boyunca da misyoner gibi tiyatro sahnelerinde çalıştım: Onlarca oyun sahneye koydum, birçok yerde özel ders verdim... Hazır rol teklifleri gelmedi, projelerimi kendim oluşturdum. Bazı yerlerde kendim kaynak oldum, birkaç genci yetiştirmek istedim. “Ünlü öğrencilerim oldu”

- Yetiştirdiğiniz oyuncular arasında kimler var?

Son öğrencim Okan Cabalar. O benim servetim işte. Onu çok seviyorum. Çok çalışkan bir çocuk. Emekleyerek başladı, sonra kalktı ayaklarının üstüne, yürüdü gitti. Onun dışında, liseler arasında yapılan tiyatro şenliklerinde jüri üyesiydim, Nejat İşler’i unutmuyorum. Aynı yerden Nedim Saban’ı da hatırlıyorum. Yıldız Üniversitesi’nde çalışırken Hamdi Alkan’ı hatırlıyorum.

- Özel hayat konusunda kapalı kutusunuz. Evli misiniz, bekar mısınız, çocuğunuz var mı?

6 yıl evli kaldım, ayrıldım. Yani ne bileyim, yürütemedik. Çocuk için büyük bir isteğim olmadı. Aslında çok çocuklu bir ailede, iyi bir anne tarafından büyütüldüm. Ama annelik sihirbazlık istiyor. Bu memlekette sihir yaratıyor anneler.

'GÖZÜKARA KAYAKÇIYIM'

- En çok ne yapmayı seversiniz?

Ev hayatını çok severim. İki haylaz köpeğimle vakit geçiriyorum. Kitap okumaya zaman ayırıyorum, televizyon karşısında spor yapıyorum. Kışın mutlaka kayak yaparım. Gözüm de karadır. Dağa bayıra çıktığımızda bana ‘kamikaze’ derler. Bir de bahçeyi, bir şeyler ekmeyi, çiçek yetiştirmeyi severim.

- Hangi sporları yapıyorsunuz?

Yürüyüş bandını kullanıyorum. Genelde televizyon seyrederken yaparım. Bir de karın mekik aletimle çalışıyorum.

- Koşu bandı ve evdeki bisiklet elbise asacağı olarak kullanılır genelde.

Evet ya (gülüyor). Koşu bandı hantal olduğundan başka bir işe kullanılması gerekiyor.

- Spor salonlarına gitmiyorsunuz o zaman.

Düzenli gittiğim söylenemez. Kaydım duruyor spor salonunda ama gidemiyorum. Yine de mesela boyun fıtığımı 12 yıldır sırt üstü yüzerek öteliyorum.

'İŞİTME ENGELLİLERLE 10 YIL TİYATRO YAPTI'

Kimse bilmez, sağır ve dilsizlerin işaret dili ‘gestuno’y hakim olan Sumru Yavrucuk, 10 yıl boyunca duyma ve konuşma özürlülerden oluşan sessiz tiyatro grubuna yönetmenlik yaptı. Hatta bu grupla sahnelediği ‘Susuz Yaz’ adlı tiyatro oyunu ile 1986’da ödül bir kazandı.

Sumru Yavrucuk 21 yaşındayken üniversitede okuduğu bir yazı üzerine işitme engellilerle tiyatro çalışmasına başlamış. Şimdi oyuncu “10 yıl boyunca işitme engelliler için oyun yönettim. Hayatımın en güzel günleriydi” diyor.

(29.09.2012 tarihli Cumartesi Postası'ndan alınmıştır.)