Kültür - Sanat Susanna Tamaro - Büyük Bir Aşk Hikayesi: Gerçek aşkın peşi sıra
Paylaş
Susanna Tamaro - Büyük Bir Aşk Hikayesi: Gerçek aşkın peşi sıra

Susanna Tamaro, yeni romanı ‘Büyük Bir Aşk Hikayesi’ ile sadık okuyucularını bir kez daha 1970’li yılların İtalya’sında başlayan ve günümüze kadar gelen uçarı bir aşkın içine çekiyor. // Ece Çavuşoğlu YARAR

Romantik hikayeler okurken etrafımızı toz pembe bulutların kaplamasını ve bizi bağlı olduğumuz gerçek dünyadan uzaklaştırmasını bekleriz. Tamaro’nun yeni romanı “Büyük Bir Aşk Hikayesi”, etrafımızı toz pembe bulutlarla çevrelese de, hayatın gerçekleri bir çatlak bulup içeri sızmayı başarıyor. Genç kaptan ile devrimci üniversite öğrencisinin 70’li yılların sonunda, bir feribot seferinde tesadüfen karşılaşması ile başlayan sürpriz aşkını anlatıyor roman.

Haberin Devamı

Hayatı tasvir ediyor

Roman boyunca hayat arkadaşına veda eden bir erkeğin başkalarına bile itiraf edemediği gerçek duygularını ve hayatının aşkıyla yaşadıkları maceraları tüm yalınlığıyla, onun hatıraları üzerinden takip ediyoruz. Edith’in vefatından sonra hayatta yalnız kaldığını hisseden Kaptan’ın iç monologları ve hatıraları, hayatın güzel yanlarına değindiği gibi kötü günleri de tüm çıplaklığı ile tasvir ediyor. 70’li yılların sonunda, yani her aklınıza geldiğinde sevgilinize mesaj atıp, arayamayacağınız bir dönemde başlayan gençlik aşkı, yıllar ilerledikçe bambaşka bir seviyeye ulaşıyor. Avusturya Macaristan İmparatorluğu’ndan kalan dörtte bir soyluluk ile ne yapacağını bilemeyen ve ailesinin gösterdiği doğrultuda hayatını şekillendiren kaptan, kendisinden 10 yaş küçük üniversiteli, aktivist bir kıza âşık oluyor ve önce tesadüfi karşılaşmalar ile başlayan tanışıklıkları kısa bir sürede asla inkâr edemeyecekleri bir tutkuya dönüşüyor.

Haberin Devamı

Tamaro, kaptan üzerinden sürekli vurguladığı dörtte bir soyluluk kavramı ve muhafazakarlığın temel taşlarını, Edith’in özgürlükçü refleksleri ile tek tek yıkıyor. Cinsiyet kalıplarının dayattığı rollerin gerektirdiği iş bölümünün kusursuz şekilde yerine getirilmemesi, evliliğin reddi ve aile kavramı romanın alt metinlerinde zihnimize soru işaretlerinin tohumlarını bırakıyor. Kaptan’ın soylu ailesinin boyunduruğundan çıkma sancıları ile aşk acıları birbirine karışırken her zaman kendimize sorduğumuz soruları karşımızda ete kemiğe bürünmüş bir halde buluyoruz.

Ucuz romantizmden uzak

Kitabı okurken “Ya o telefonu açmasaydım? Gitmesine izin vermeseydim? Acaba ondan ayrılmasam nasıl bir hayatım olurdu?” soruları ile yaşadığımız gerçekliğin ihtimallerini hesaplıyoruz. Sevdiğimiz kişiyi bir meta gibi sahiplenmeden, özgürlüğünü elinden almadan ve en önemlisi onu olduğundan başka bir şeye dönüşmeye zorlamadan aşkı yaşamak mümkün mü? Peki ya aile olmak? Birinin babası olmanız için genetik mi yoksa, sevgiye dayalı birlikte yaşam mı daha önemli?

Belleğimize kazınan ucuz Hollywood romantizminden ve bayağılıktan çok uzak, hayatın içinden gerçekçi karakterler ve sevgiye adanan bir hayat öyküsüne tanık olmak isteyenlerin “Büyük Bir Aşk Hikayesi”ni keyifle okuyacağını söylemek mümkün.

Haberin Devamı

BİR CÜMLE: “Şimdilerde herkes ağzını doldura doldura ‘aşk’tan söz ediyor, şimdiki çocuklar ilk günden itibaren bu duygunun aşırı vıcık vıcık haresi ya da temsili içinde büyütülüyorlar.”