Yaşam Mora'dan Moda'ya Cimcoz Ailesi...

Mora'dan Moda'ya Cimcoz Ailesi...

Paylaş
Mora'dan Moda'ya Cimcoz Ailesi...

Moda Burnu'nun Kalamış tarafına bakan yönünde bir kartpostal görüntüsü veren beyaz, ahşap konak ve köşklerde bir zamanlar ağırlıkla Levantenler otururdu. Bugün sıra sıra uzanan çay bahçelerine tepeden bakan bu yerde güzel ve gösterişli bir köşk yer alırdı; 'Kont Karlix'in Köşkü.”

Ön cephesinde ‘Villa Long Chenee’ yazan bu köşkte, I. Dünya Savaşı sırasında Avusturya ateşeleri kiracı olarak otururdu, kapının önündeki direkte Avusturya bayrağı dalgalanırdı. Bu köşk bir süre sonra Cimcoz Ailesi tarafından satın alınacak, sonraki yıllarda ise yıkılarak ‘Cimcoz’ apartmanına dönüştürülecekti. Hemen yanıbaşında ise bir zamanların ünlü ‘Rus Kulübü’ yer akmaktaydı; onun da son sahibi Salah Cimcoz olacaktı. Her iki binanın yerine bugünkü ‘Salah’ apartmanı inşa edilecekti. Bugün apartmanların bulunduğu civarda yer alan ‘Atıfet Sokağı’ temiz havası, sayfiye görüntüsüyle bir zamanlar devlet büyüklerinin yazlık olarak rağbet ettiği gözde bir yerdi... Ailenin hikayesini Chronicle dergisi yazdı...

Paşazade Hasan Asım Bey’in 1877’de doğan büyük oğlu Salah Bey, iyi eğitim almış, görgülü ve bilgili bir kişidir. Nüktedanlığı ve sanat dostu olmasıyla da tanınıyordu. İttihat ve Terakki Partisi’nin destekçilerindendi. Salah Cimcoz, II. Meşrutiyet’in ilan edildiği günlerde (1908) yakın arkadaşı Celal Esat Arseven ile ‘Kalem’ adını verdikleri yarı Osmanlıca yarı Fransızca edebi- mizah dergisi çıkararak, siyasi kadroları eleştiren karikatürler yayınlamış, bu nedenle de sürekli polis kovuşturmasına uğramışlardı...

Cumhuriyet Halk Partisi onu 1931 seçimlerinde İstanbul Milletvekili olarak TBMM’ye gönderir. 1931’den 1946’ya kadar, İstanbul Milletvekilliği yapar. Atatürk’ün, nüktelerine çok güldüğü Cimcoz’u Florya’daki köşküne aldırmak için özel teknesini gönderdiği anlatılıyor. Zira Salah Cimcoz, nüktelerinde kendisi için de sözünü esirgemezmiş.

Yahya Kemal’in platonik aşkı

Salah Cimcoz’un eşi Hasene Hanım 20. yüzyıl başlarında Kadıköy’ün en tanınmış ailelerinden olan Moralı Ailesi’ndendir. Dede Moralı Ali Bey sonra Kadıköy Belediye Reisliği de yapmış ünlü bir devlet adamıdır. Hasene Hanım’ın Selahattin, Naci ve Melek adında üç kardeşi daha vardır. Selahattin Moralı, evliliğini Osmanlı hanedanından Sultan V. Murad’ın torunu Adile Sultan ile yapar. Çiftin kızı Nilüfer Moralı, Haydarabad mihracesinin oğlu ile hayatını birleştirir.

Diğer erkek kardeş Naci Moralı, Abbas Halim Paşa’nın kızı Prenses Vicdan ile evlenir. Çiftin Sina Abbase adını verdikleri bir kızları dünyaya gelir. İki kez evlenen, aile içinde güzelliği ve zarifliği ile tanınan Sina Abbase Moralı’nın her iki eşi de hariciyecidir. Eşlerinden büyükelçi İbrahim Şadi Kavur’dan, oğlu Celal Ömer Kavur doğar. Ömer Kavur, Türk sinemasının en sıradışı yönetmenlerinden biri olur. Hasene Cimcoz’un tek kız kardeşi Melek Moralı ise ünlü şair Yahya Kemal Beyatlı’nın kendisine karşı duyduğu platonik aşkla ünlüdür. Aile içinde Yahya Kemal’in en güzel aşk şiirlerini Melek Moralı için yazdığı söylenmekte...

Fakat yine aynı aile ferdleri bu aşkın tek taraflı olduğunda da şiddetle hemfikirler. Melek Moralı bu aşk yaşanırken büyükelçi Reşat Fuad Bey’in yine kendisi gibi uzun yıllar Brüksel ve Kahire büyükelçilikleri yapmış olan oğlu Şevket Fuat Keçeci ile evlenmiştir ve Yahya Kemal’i sadece iyi bir ahbab olarak tanımıştır. Hasene-Salah Cimcoz çiftinin Fatma, İbrahim, Bülent, Emel, Saynur adlarında beş çocukları gelmiştir dünyaya. En büyük kardeş Fatma Hanım, aslen Mısırlı olan Prenses Zeynep’in oğlu Ali Haydar Barşal ile evlenir. Ali Haydar -Fatma Barşal çiftinin kızı Sina Hanım, Fethi Gürel ile evlenmiştir. Fethi Gürel, aynı zamanda eski MİT Daire Başkanlarından Mehmet Eymür’ün dayısıdır. Ailenin dördüncü çocuğu Emel Cimcoz, 1944 yılında daha sonraki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti’nin 6. Cumhurbaşkanı olacak Fahri Korutürk ile evlenir.

Ve Adalet Cimcoz


Cimcozlar’ın en tanınan ismi Adalet Cimcoz, aileye gelin olarak katılmıştır. 25 Temmuz 1910’da Çanakkale Kilitbahir’de miralay rütbeli bir babanın iki oğlundan sonra dünyaya gelmiştir. Miralay Tayfur Bey, topçu subayıyken tanıdığı bir Alman kızı ile evlenmiş ve bu evlilikten Hayri, Ferdi ve Adalet adlı üç çocuğu olmuştur. Almanya’da eğitim gören Adalet Tayfur’un Cimcoz Ailesi’ne katılış tarihi 1939. İbrahim Paşazade Hasan Asım Bey’in genç yaşta ölen oğlu Kasım Cimcoz’un oğlu Avukat Mehmet Ali Cimcoz ile evlenen Adalet, Cimcoz ismi anıldığında bugün ilk akla gelen kişidir.

Mehmet Ali Cimcoz’un diğer kardeşi Şerif Cimcoz ise uzun yıllar Ankara’da Ulus gazetesinin yayın yönetmeni olarak çalışacaktı. Avukat Mehmet Ali Cimcoz ile yaptığı evlilik sayesinde oldukça önemli bir sanat ve edebiyat çevresiyle tanışan Adalet Hanım, Türkçe’den Almanca’ya yaptığı genç kuşak şairlerin şiirlerden oluşan çevirileriyle büyük başarı kazandı. Başta Bertolt Brecht ve Franz Kafka olmak üzere ünlü Alman yazarların eserlerini Türkçe’ye kazandırdı. Öyle ki 1962’de Franz Kafka’dan yaptığı ‘Milena’ya Mektuplar’ çevirisi ile TDK Çeviri Ödülü’nü kazandı. Adalet Cimcoz, çevirinin yanında 1931’de ağabeyi Ferdi Tayfur sayesinde film seslendirme işine de girişir. Ferdi Tayfur, o günlerde Türk sinemasının tek seslendirme stüdyosu olan Nişantaşı’ndaki İpek Film Stüdyosu’nda çalışmaktadır.

Haberin Devamı

Burada Nâzım Hikmet ile birlikte film dublajı yapmaktadır. Dublaj çalışmaları kendisinin 1970’te ölümüne kadar aralıksız devam edecektir. Türk sinemasının en ünlü başrol yıldızları Muhterem Nur, Belgin Doruk, Türkan Şoray, Fatma Girik, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit, Selda Alkor ve daha birçok oyuncu Adalet Cimcoz’un tatlı ve yumuşak sesiyle tanındılar. Adalet Cimcoz, dublaj çalışmaları sırasında da Türkçe’yi en iyi şekilde kullanmaya verdiği önemi gösterir. Dublaj sırasında verilen diyalog listelerindeki Osmanlıca ya da yabancı kelime ve terimleri tatlı sert kavgalar çıkararak öz Türkçe’ye çevirtir. Lale Film Stüdyosu sahibi Necip Sarıcıoğlu, uzun yıllar sesini kaydettiği Adalet Cimcoz’u şöyle anlatır:

Adalet Hanım’ı ilk kez 1957’de tanıdım. Hem yerli hem yabancı filmlerde başrolleri o konuşurdu. Onun kadar güzel Türkçe kullanan başka bir sanatçı tanımadım doğrusu. Adalet Hanım sürekli çalışan bir kadındı. Yazılar yazıyor, çeviriler yapıyor, kritikler, radyo konuşmaları, skeçler ve dublaj... ” Mehmet Ali- Adalet Cimcoz çiftinin çevresi bir süre sonra sanat ve edebiyat dünyasının en önemli isimlerinden oluşan bir haleyle çevrilir. Kimler yoktur ki bu dostlar içinde: Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Cemal Tollu, Fikret Hayri, Çetin Özkırım, Yaşar Nabi Nayır, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Tunç Yalman, Ercüment Kalmık, Şevket Rado, Avni Arbaş, Altan Erbulak, Füreyya Koral, Ferruh Başağa, Azra İnal, Semih Balcıoğlu, Kuzgun Acar, Nuri İyem, Ara Güler... Bu dostluklar bir süre sonra 1950’de Türkiye’nin ilk sanat galerisi olacak olan ‘Maya Galerisi’nin açılmasına da yardımcı olacaktır.

Casusluk iddiaları


Cimcoz çifti üzerindeki çözülemeyen casusluk iddiaları muğlak bir kara leke gibi durmakta. Sabahattin Ali olayından dolayı çeşitli çevrelerce suçlanan Cimcozlar adlarını temize çıkarmak için de hiçbir girişimde bulunmamışlardır. Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali tarafından yazılan kitapta bu olay şöyle anlatılır: Babamın durumu ciddiyetini korumakta. Kapana kısılmıştır artık. Gazeteyi çıkarmak mümkün değil, hakkında kesinleşmiş ya da kesinleşecek mahkumiyet kararları var.

Kısaca işsiz, özgürlüğü her an elinden alınacak gibi, eli ayağı bağlanmak üzere. Son çare yurtdışına gitmek. Ancak pasaport alması olanaksız. O halde tek bir çıkar yol kalıyor, o da kaçmak. Arkadaşı Adalet Cimcoz ve eşi Avukat Mehmet Ali Cimcoz’un babamın kaçma planlarından haberleri olmasa bile ona kaçma yolunu kolaylaştıracak planda yardım ettikleri kesin. Modalı Melek Celal Sofu adında zengin ve sanatsever bir hanım arkadaşlarının kamyonunu çalıştıracak babam.

Melek Hanım’ın başına bir iş gelmesin diye kamyonun kaydı Adalet Cimcoz’un üzerine yapılıyor ve babam nakliyeciliğe başlıyor...” Sabahattin Ali, 28 Mart 1948 günü Cimcozlar’a gönderdiği bir mektupta “Bu mektubu aldığınız zaman ben bir müddet için ortadan yok olmuş olacağım” diyordu. Bundan çok kısa bir süre sonra Kırklareli’ne bağlı Hedye Köyü yolunda, cesedi bulunana kadar Sabahattin Ali’nin nerede olduğunu kimse bilmeyecekti. Belki de bilinecekti de susulacaktı.

Nazım Hikmet’le mektuplaşmalar

Cimcozlar’ın sıradışı yaşamları ve çevrelerindeki dostlarının bir çoğunun solcu ve komünizm propagandisti oluşu bu ailenin sürekli polis gözetimi altında olmasına neden olacaktı. Birçok kişi onların MİT ile birlikte çalıştığını söyleyecek ve bu konuda Avukat Mehmet Ali Cimcoz’dan çok Adalet suçlanacaktı. Oysa Avukat Mehmet Ali Cimcoz başarılı bir hukukçuydu ve sanat-siyaset çevresinden çok güçlü dostları vardı. Birçok kişi adını anmakta bile tereddüte düştüğü zamanlarda onlar Nâzım Hikmet ile dostluk kurmakta sakınca görmüyorlardı.

Üstelik Nâzım Hikmet ile kurulan dostluk kardeşliğin de ötesinde bir bağlılıkla sürdürülecekti. Çevresinde yardımseverliği ile tanınan Adalet ya da kısaca Ada, Nâzım’a da hem maddi hem de manevi yardım edecekti. Onun yurtdışına kaçışında bile etkili olduğu söyleniyordu. Nâzım’la Cimcozlar arasında yapılan mektuplaşmalarda bunun çarpıcı örnekleri görülecektir. “Galiba sana mektup yazmayalı bir asır oluyor. Zannetme ki, benim hatun geldi de, onun havamda yarattığı cennete daldım da, bu iş oldu.

Zaten kadınımı iki gün gördüm, hava soğuktu, ikimiz de ziyaret yerinde üşüdük ve birbirimizin sesine dahi doyamadan firak sinede yareyi açtı, ne severim o şarkıyı; kış geldi firak açmadadır sinede yare, şu bizim şehirli ve köylü halk sanâtkârının ‘yara’ya ‘yare’ demesi pek hoşuma gider. Yara dedim de aklıma geldi sanma, fakat benim karaciğer fena halde azdı yine, muayene oldum, iki parmak daha büyümüş. Sancıyor da mübarek. Bir af filan olur da siroza miroza yakalanmadan paçayı kurtarabilirsek fena olmayacak hani.

Seni mektupsuz bırakışımın asıl sebebi bu sancılar. Bir yerim sancırken, ağrırken sevdiğim bir insana mektup yazarsam, hemen tazallümü hale başlıyorum, böyle mızmızlanmak da bana azap oluyor. Fakat baktım ki sancının duracağı yok, tazallümü de göze alarak bu iki satırcığı olsun Adalet’e yazayım dedim. Yahu Vâlâ’lar hâlâ Ankara’dan gelmediler mi? Onlar herhalde oradayken kendilerine mektup yolladım. Erzak göndermişlerdi, teşekkür ettim, ama ses seda çıkmadı hâlâ. Haa, bak şu alış veriş işinde talihim de Balzac’ınki gibi, hangi işe el atsam kuruyor mübarek. Pijamalık yapalım dedik, zararına sattık, yünlü yapalım dedik, o da öyle oldu.

Hasılı ben kötü bir tüccarım. Evdeki pazarı bir türlü çarşıya uyduramıyorum. XX. Asır diye bir edebiyat dergisi çıkıyor, senin bir tiyatro tenkidini okudum içinde, pek hoşuma gitti. Artık ben senin yazılarını altlarında imzan olmasa da derhal tanıyorum. İşte böyle canım efendim. Hani artık çıksam da derim, karşılıklı otursak da derim, birbirimizin yüzüne dahi bakmaya lüzum görmeden saatlerce çene çalsak. Seni ve Mehmet Ali’yi hasretle, velakin nasıl bir hasret bir Allaha bir bana malum, kucaklarım. Bana mektup yaz. Nâzım.” Nâzım Hikmet ile Cimcozlar arasındaki bu sarsılmaz dostluk onun ölümüne kadar ara vermeksizin sürer gider. Nâzım, Adalet’e sadece mektup göndermez. Ona yazdığı şiirleri de gönderir. Bu şiirler Adalet tarafından gizlice bastırılır. Cimcozlar’ın öyküsünü Nâzım Hikmet’in Ada’ya gönderdiği bir şiirle bitirelim...

En güzel deniz:
Henüz gidilmemiş olandır.
En güzel çocuk:
Henüz büyümedi.
En güzel günlerimiz:
Henüz yaşamadıklarımız.
Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:
Henüz söylememiş olduğum sözdür...


( 24.06.2012 tarihli Pazar Postası'ndan alınmıştır. )

Haberin Devamı