Boğazda acı tat, ses kısıklığı, geçmeyen öksürüğe neden oluyor! Tabağınızdakiler sadece cebinizi değil midenizi de yakabilir

Sinem Paksoy- Posta.com.tr/ Uzman isim gerçekleştirdiği açıklamada, reflü tanısında kullanılan modern yöntemlerden, endoskopinin ne zaman gerekli olduğuna ve en güncel tedavi seçeneklerine kadar merak edilen her detayı anlattı. Prof. Dr. Boğa’ya göre, yaşam tarzı değişiklikleri ve kişiye özel ilaç planlamaları çoğu vakada yeterli olabilirken, bazı durumlarda endoskopik müdahaleler veya cerrahi tedavi gündeme gelebiliyor.

REFLÜ HER ZAMAN ENDOSKOPİK BULGU VERMEZ

Gastroözofageal reflü hastalığı (GERD), mide içeriğinin yemek borusuna geri kaçmasıyla ortaya çıkan ve toplumda yaygın görülen bir sağlık sorunu. Göğüste yanma, ağza acı su gelmesi, kronik öksürük, boğazda takılma hissi gibi belirtilerle kendini gösterebiliyor. Ancak bu belirtiler başka hastalıklarla da karışabildiği için, yalnızca semptomlara bakılarak kesin tanı koymak mümkün değil.

Tanıda en önemli adım hastanın detaylı öyküsünün alınması ve alarm semptomlarının değerlendirilmesi. Prof. Dr. Salih Boğa, özellikle uzun süredir şikayeti olan ya da kilo kaybı, kansızlık gibi ek belirtileri bulunan kişilere endoskopi önerildiğini belirtiyor. Endoskopi, yemek borusu ve mide yüzeyini doğrudan görüntüleyerek, iltihap, ülser veya Barrett özofagusu gibi komplikasyonların tespit edilmesini sağlıyor. Ancak, "Her reflü hastasında endoskopide net bir bulgu görülmeyebilir" uyarısını da ekliyor.

PH METRE ÖLÇÜMLERİ ARTIK DAHA KONFORLU

Reflü tanısında mide asidinin yemek borusuna ne sıklıkla kaçtığını tespit etmek için kullanılan pH ölçüm yöntemleri, doğru tanı koymada büyük rol oynuyor. Geleneksel 24 saatlik kateterli pH metre yöntemi halen sık kullanılan bir seçenek olsa da son yıllarda uygulanan kapsül pHmetre teknolojisi, hasta konforunu artırmasıyla öne çıkıyor.

Bu kapsül, endoskopi ile yemek borusuna yerleştiriliyor ve birkaç gün boyunca asit düzeylerini kablosuz olarak ölçerek kayıt altına alıyor. Prof. Dr. Boğa, bu yöntemin özellikle standart testlerle net tanı konulamayan hastalarda oldukça etkili sonuçlar verdiğini ifade ediyor.

TEDAVİDE 3 BASAMAK: YAŞAM TARZI, İLAÇ, GEREKİRSE MÜDAHALE

Reflü tedavisinde öncelikli olarak yaşam tarzı değişiklikleri öneriliyor. Yemekten hemen sonra yatmamak, yatağın baş kısmını yükseltmek, asidik ve yağlı gıdalardan kaçınmak, akşam öğünlerini hafif geçirmek ve kilo kontrolü sağlamak bu değişimlerin temel taşlarını oluşturuyor.

Yaşam tarzı düzenlemeleri yeterli olmadığında ilaç tedavisine geçiliyor. Antiasitler, H2 reseptör blokerleri ve proton pompa inhibitörleri (PPİ) en sık kullanılan ilaç grupları arasında yer alıyor. Özellikle PPİ’lerin etkili ve güvenli olduğunu belirten Prof. Dr. Boğa, bu ilaçların kişiye özel doz ve sürede kullanılması gerektiğini vurguluyor.

ENDOSKOPİK YÖNTEMLERLE AMELİYATSIZ ÇÖZÜMLER MÜMKÜN

İlaç tedavisine rağmen şikayetleri devam eden hastalarda ise endoskopik yöntemler gündeme gelebiliyor. Bunlardan biri olan Endoskopik Fundoplikasyon (TIF) yöntemiyle yemek borusu ile mide arasındaki gevşek bölge, dikişlerle güçlendirilerek reflü önlenebiliyor. Anti-Reflü Mukozektomi (ARM) ise bölgedeki mukoza dokusunun kontrollü şekilde çıkarılmasıyla iyileşirken sıkılaşma sağlıyor.

Cerrahiye göre çok daha az invaziv olan bu yöntemler, özellikle kronik reflü şikayetlerine kalıcı çözüm arayan hastalar için umut verici seçenekler arasında yer alıyor. Prof. Dr. Boğa, "Her reflü hastası için cerrahi şart değil; doğru hasta seçimiyle, endoskopik müdahalelerle de başarılı sonuçlar almak mümkün" diyor.

HER HASTAYA AYNI TEDAVİ UYGULANAMAZ

Reflü hastalığı kişiye özel değerlendirme gerektiren bir sağlık sorunu. Bu nedenle, uzun süredir devam eden veya standart tedavilere yanıt vermeyen reflü şikayetlerinde mutlaka bir gastroenteroloji uzmanına başvurulması gerekiyor. Doğru tanı, etkili tedavi ve düzenli takip ile hastaların yaşam kalitesi belirgin şekilde artırılabiliyor.