Ramazan ayına girdik. 11 ayın sultanı hoş geldi, sefalar getirdi. Oruç tutanların “En iyi iftar yemeği nerede yenir?” telaşında olduğunu biliyorum. Eğer siz de aileniz ya da dostlarınızla ev dışında unutulmaz iftar deneyimleri yaşamak istiyorsanız, lezzeti ve kalitesiyle en iyi ramazan menüsü sunan restoranları sıraladığım listeye buyurun.
Hünkar Lokantası
1950’den beri İstanbullulara Türk ve Osmanlı yemeklerinin en leziz örneklerini sunan Hünkar, her zaman iftar sofralarının değişmez adresi olmuştur. Damağınıza unutulmaz bir iftar ziyafeti çekmek istiyorsanız Etiler, Nişantaşı, Balmumcu, Vadi İstanbul ve Maslak 42’deki Hünkar tam da aradığınız yer.
Cabbar Ocakbaşı
İftarını ocakbaşında açmak isteyenlere önerim Nişantaşı’daki Cabbar olacak. Fine dining restoran kalitesinde en leziz kebapları sunan işletme, Maçka Parkı’na komşu geniş bir bahçede. İftarınızı size özel bir alanda açmak isterseniz mekanın VIP odalarından birini tercih edebilirsiniz.
Konyalı Restaurant
Topkapı Sarayı’nın bahçesindeki Konyalı, 1897’den beri en leziz Türk ve Osmanlı yemekleriyle ünlü. Tarihi ortamda iftar yapmak isterseniz aklınızda bulunsun. Osmanlı saray şerbetini tatmayı da içmeyi unutmayın.
Ali Ocakbaşı
İstanbul’da neredeyse her gün dünya mutfağından en seçkin yemekleri sunan bir restoran açılıyor. Geçen hafta bunlar arasına bir yenisi daha eklendi. Adı; ‘Visorante’. İtalyan mutfağının tüm lezzetlerini bir arada sunan işletme Ortaköy Crowne Plaza Otel’in terasında. Boğaz’a nazır mekanın gecesi ayrı gündüzü ayrı muhteşem bir manzaraya sahip. Romantizmden hoşlananlardansanız, gün batımında mutlaka ziyaret edin, Boğaz’ın üzerine karanlık çökünce de bambaşka bir manzara eşliğinde yemeğinize ve sohbetinize devam edin.
İTALYAN RUHUNU YANSITAN DEKORASYON
Mekanın dekorasyonu Boğaz’ın ihtişamlı güzelliğini kıskandıracak türden. Yeşil, sarı ve turuncu renklerin hakim olduğu işletme hem canlı hem de çok sıcak. Duvarları İtalyan heykeltraş figürlerini yansıtan çini motifleriyle süslü. Bar kısmında bulunan çeşme detayı Roma’nın meşhur Aşk Çeşmesi’ne atıfta bulunuyor. İtalya’dan getirilen servis tabakları, çatal, kaşık, bıçak ve özel nakış işlemeli masa örtüleri farkını fazlasıyla hissettiriyor. Ayrıcalıklı hizmet anlayışı, özel şarap seçkileri ve imza kokteylleriyle şimdiden İstanbul’un en iyileri arasına girmeye aday.
EŞSİZ BİR DAMAK ŞÖLENİ
İtalyan yemeklerini seviyor, damağınıza lezzet şöleni yaşatmak istiyorsanız çok doğru bir adrestesiniz. Açık mutfak konseptiyle hizmet veren Visorante’de, İtalya’dan BOĞAZ’A HOŞ GELDİN ‘VISORANTE’ getirilen peynir ve et çeşitleriyle hazırlanan pizzalar nefis. Linguine pacino, deniz mahsullü pappardelle, mantarlı agnelotti ve sakız kabaklı risotto denenmesi gereken el yapımı makarnalardan bazıları. Ana yemeklerden limoncello soslu kaya levreği, ağır ateşte pişirilmiş osso buco, sırlanmış dana bonfile ve ördek prosciutto’yu öneririm. Ve tabii ki İtalyan kahvesini. Tatlılardan da icotta ve mascarpone peynirleriyle hazırlanan cannoli, tiramisu ve orman meyveli pavlova’nın tadı damağınızdan silinmeyecek kadar lezzetli. Özel kutlamalar, akşam yemekleri, yıl dönümleri, özel davetler için çok ideal bir mekan. Damak tadınız her zaman Visorante’de geçirdiğiniz gecenin tadında olsun.
Boğazın en nezih semtlerinden Bebek, sabahın erken saatlerinde sahilde yürüyüş yapıp, semtin mekanlarında kahvaltı edip, brunch yapıp akşam yemeği sonrası da kendilerini eğlencenin akışına bırakanların vazgeçilmez adresi. “Ben de bu semtteki mekanlara gitmek, eğlenmek istiyorum ama fiyatları çok yüksek” diyenler, gelin sizi kesenize uygun harika bir restorana götüreyim.
FARKLI KONSEPTTE BİR BALIKÇI
Mekanın sahibi doğma büyüme Bebekli olan Çetin Kılıç. Uzun yıllar Bebek’teki meşhur çiğ balık satan dükkanda çalışan Çetin’in, semtin en ünlü barı Lucca’nın tam karşısında açtığı restoran emsallerinden çok farklı. Altı masalı mekan sabah 08.00’de açılıp akşam 21.00’de kapanıyor. Alkollü içkinin satılmadığı restoranın büyük bölümü sokaktan geçenlerin de uğrayıp istediği çiğ balığı alabileceği bir yer. Çiğ ve pişmiş balığın evlere ve teknelere de servis edildiği Pul Balık tarafından sadece mevsiminde çıkan günlük taze deniz mahsulleri satılıyor. Sade ve mütevazı görünümlü mekanı ünlüler hemen keşfetmiş. Acun Ilıcalı, oyuncu Melisa Döngel, Çağla Boz, Eser Yenenler ve İbrahim Büyükak mekanın müdavimlerinden sadece birkaçı.
DAMAK ÇATLATAN LEZZETLER
Bu mekanın menüsü hem zengin hem çok lezzetli. Fiyatlarını sorarsanız Arnavutköy, Bebek ve Yeniköy sahilinde gideceğiniz herhangi bir restoranda ödeyeceğiniz hesabın tam yarısı kadar. Çorba seviyorsanız deniz mahsulleri çorbasını mutlaka tatmalısınız. Tabii deniz mahsulleriyle yapılan pazı sarma, yine aynı ürünlerle yapılan patlıcan salatası, levrek marin, lakerda, balık yumurtası ve tarama hem göze hem damağa hitap ediyor. Çiğ balık (sashimi) seviyorsanız, patron tezgahtan aldığı en taze tuna ya da somonu gözünüzün önünde parçalayıp soya sosu ve vasabi ile servis ediyor. Bu mezelerin üzerine balık da yemek istiyorsanız tezgaha geçip istediğinizi seçin. Dondurmalı ya da sade irmik helvasıyla da yemeği sonlandırın. Afiyet olsun.
Bugün sizi Osmanlı, Rum ve Yunan mutfağının en leziz meze ve deniz mahsulleri ürünlerini tadabileceğiniz ve bu lezzetleri Türkiye’de başka hiçbir yerde tadamayacağınız gerçek bir meyhaneye götüreceğim. ‘Kalispera Rum Meyhanesi’. Boğazın elit semtlerinden Yeniköy sahilinde bu hafta açıldı. Mekanın sahibi Vasilis Karabelis. Büyükadalı tam bir İstanbul beyefendisi olan Vasilis Bey, Atatürk’ün çok sık gittiği Eminönü’ndeki Pandeli Restaurant’ın baş aşçısı ve ortağı Mikalis Karabelis’in torunu. Mekanın işletmesini ve halkla ilişkilerini sektörün deneyimli isimlerinden Anastasia Kaçali yapıyor.
Atatürk’ün sevdiği lezzetleri burada tadabilirsiniz
Yaşamını Yunanistan ve İstanbul arasında geçiren Karabelis, çocuk yaşta işi, dedesinin mutfağında çalışarak öğrenmiş. Dede vefat ettikten sonra da genç yaşta Çukurcuma’da Rumeli Meyhanesi’ni ardından da Balat’ta Barba Vasilis’i açmış. “Osmanlı ve Türk mutfağının sahip çıkamadığı, Yunanlıların sahiplendiği lezzetlere bir tek ben sahip çıkıyorum” diyen Vasilis Karabelis’in meyhanesinde tattığım lezzetleri sizlerle paylaşmak istiyorum.
Atina’ya, Selanik’e gitmeye gerek yok!
Vasalis Bey “Bendeki mezeleri Türkiye’nin hiçbir yerinde yiyemezsiniz. Kendi ellerimle yaptığım lakerda ve ahtapot ızgarayı mutlaka tatmalısınız” diyor. Yunan usulü humus marin, çıtır kabak, az acılı özel baharat ve dört çeşit peynirle hazırlanan tiro kaftari müthiş. Yunan usulü tarator, peynir çeşitleri ve midyeyle sahanda hazırlanan ‘sahanaki’ damak çatlatıyor. Haşlanmış sebzelerle servis edilen minekop kaya levreği baştan çıkarıcı. Gerçek bir Osmanlı tatlısı olan ama Türkiye’nin sahip çıkamadığı, mısır nişastası, karamelize şeker, nişasta ve bademle hazırlanıp, kışın kaymak, yazın dondurmayla sunulan Farsala tatlısı, şeftali böreği ve patlıcanlı Rum böreğini ülkemizde bir tek burada tadabilirsiniz. Mekana 12.00 – 18.00 arası giderseniz nefis Yunan yemeklerinin yanı sıra, altı çeşit meze ve arzu ettiğiniz bir içkiyi 600 lira karşılığında tadabilirsiniz. Yolunuz Yeniköy’e düşer, damağınıza da lezzet ziyafeti çekmek isterseniz, aklınızda bulunsun istedim. Afiyet olsun.
Rezzan Benardete ile Banu Bora’nın kurduğu giyim markası ‘In The Mood For Love’ Nişantaşı’nda mağaza açtı.
Tasarımlarıyla aşkın sonsuzluğunu anlatan ortakların açılış davetine konuklar koleksiyondan seçtikleri kıyafetleri giyerek katıldı. Misafirler, DJ Nazlı Var’ın müzikleriyle eğlenip alışveriş yaptı.
310 BİN LİRALIK ŞIKLIK
Sosyetenin stil ikonlarından Dila Tarkan, ünlü bir markanın son koleksiyonunu tepeden tırnağa giyip çektirdiği fotoğrafları sosyal medya hesabından paylaştı. Merakımı yenemeyip fiyatlarına baktım. Siyah bere 859 Euro (28.444 TL), beyaz gömlek 2197 Euro (72.750 TL), kovboy çizmesi 2650 Euro (87.750 TL), orta boy çanta 3661 Euro (121.267 TL). Hepsini alt alta koyup topladım. Bu şıklığın değeri sadece 310 bin liracıkmış!
KARNAVALA GİTTİLER
İstanbul yeme-içme ve eğlence hayatının New York, Miami, Londra ve Paris gibi şehirlerle yarışacak düzeyde olduğu söylenir. Ben bu söyleme katılmıyorum. Çünkü günümüz İstanbul’unda dans edip eğlenebileceğiniz ne diskotek, ne kulüp ne de sohbet edip eğlenebileceğiniz kayda değer adam akıllı bir bar var. Bir dönem iki elimin parmaklarını geçmeyecek sayıda olan caz barların da nesli neredeyse tükendi. Eğer siz de benim gibi caz sevenlerdenseniz gelin sizi Tünel meydanına komşu yeni açılan harika bir caz kulübe götüreyim.
Pizzerie da Simone
Burası canlı caz müzik yapan ama aynı zamanda fine dining bir restoran. Meşhur Narmalı Han’ın paralel arkasındaki sokaktaki Ruz Otel’in giriş katında bulunan restoran New York, Los Angeles ve Chicago’daki o mini caz kulüpleri aratmayacak türden. Girişinde güzel bir bar ve oturma gruplarının bulunduğu yerde yemek öncesi içkilerinizi içip sohbet edebilirsiniz. Restoran bölümüyse topu topu 40 kişilik. Mekanın yerleri, masa ve sandalyeleri ahşap, duvarlar da tuğla ve bazı duvarlar da nefti yeşile boyanmış. Birçok genç nesil caz müzisyeninin sahneye çıkıp sanatını icra ettiği mekanda benim gittiğim gece sahnede aynı zamanda oyuncu olan Tuğçe Karaoğlan vardı. Harika bir sese sahip olan Tuğçe kulaklarıma, mekanın patronu ve aynı zamanda şefi olan Sinan Kızıklı’nın nefis yemekleriyse damağıma ziyafet çekti.
Pizzanın başı çektiği zengin menü
Ben kalın hamur pizzayı hiş sevmem. Ama şef Sinan’ın ekşi maya ile yaptığı affumata pizza gerçekten damak çatlatan türdendi. Marinara, margherita, burrata, quattro formaggi, pepperoni, cotto, kaburga ve dilli mozerallalı pizzalarda benim diğer favorilerim. "Ben pizzacı değilim" diyenlere de salatalardan, türüflü burrata, caprese patlıcan parmigiana, makarnalardan penne arabiata, kremalı mantarlı fettuccine, ana yemeklerden bandiera, cotto cremoso, roast beef, smokey turkey, cocco di mamma ya da panuozzo hot dog öneririm. Afiyet olsun, iyi eğlenceler.
1700’lerin Fransa’sında başlayan fine dining restoran kültürü tüm dünyada müthiş bir yükselişte. Ülkemizde de son yıllarda oldukça popülerleşen fine dining restoranlar, genellikle özel günler, önemli iş yemekleri ve kutlamalarda tercih ediliyor. Peki, “Fine Dining nedir?” Fine Dining, en kaliteli malzemelerle hazırlanan lezzetli yemeklerin en iyi atmosferde, en iyi görsellikle, kusursuz bir biçimde sunulmasıdır. Midenin doymasından çok ruhun doymasını hedefleyen bu restoranlardan biri de, Yönetmen Sinan Çetin’in oğlu Rüzgar’ın Tünel’de sahip olduğu Ruz Otel’in teras katındaki ‘Simone’. Genel koordinatörlüğünü başarılı işletmeci Melih Doğan’ın yaptığı restoranın sahibi, yurt dışında uzun süre fine dining restoranlarda şeflik yapan Sinan Kızıklı. Baş şefi de 10 yıl Fransa, İspanya, İtalya ve Yunanistan’da en iyi restoranlarda çalışmış olan Kerem Sarıdev.
YEMEKLER NEFİS, MANZARA BÜYÜLEYİCİ
Dekorasyonu, sunumu ve ambiyansı en üst seviyede olan restoranın menüsünde yok yok. ‘SIMONE’NIN DAYANILMAZ CAZIBESI Akdeniz mutfağının en leziz yemeklerinin sunulduğu işletme, Tarihi Yarımada ve Haliç manzaralı. Buraya gün batımında gitmenizi öneriyorum. Çünkü hava kararmaya başlayınca ortaya öyle güzel bir manzara çıkıyor ki büyülenmemek elde değil. L şeklindeki restoranın dekorasyonu ahşap ağırlıklı. Bir duvarı baştan sona canlı botanik bitkilerle bezeli. Personeli son derece bakımlı, şık ve kibar.
MENÜDEN ÖNERİLERİM
Başlangıçlardan portakallı çıtır salatayı, trüflü burratayı, zeytinyağlı ayvayı, kızarmış kabak çiçeğini, hurmalı, cevizli keçi peynirini mutlaka tatmalısınız. Ana yemeklerden de kömürde kuzu çağ kebabı, fırında uzun pişmiş dana yanağı, ızgara baby ahtapot, bal kabaklı tortellini ve Ege otlu mantıyı önereceğim. Tatlı yiyip tatlı konuşmayı seviyorsanız konfi ayva tatlısı, tiramisu, mascarpone köpüğü panna, cotta ve votkalı, limon kremalı, orman meyveli sorbe ile damağınıza son bir ziyafet çekebilirsiniz.
Denizlerimizde av yasağının başlamasına ik ay kaldı. B-6, B-12, D, A vitamini, demir, fosfor, potasyum, selenyum, iyot, kalsiyum ve çinko içeren tazecik deniz mahsulleriyle kemiklerinizi güçlendirmek, vücut direncini arttırmak, enfeksiyonlara karşı koymak, kalp damar sistemini desteklemek, yaşlanmanızı geciktirmek ve depresyona karşı koymak istiyorsanız, şimdi bolca balık tüketmenin tam zamanı.
HERKESE HER KESEYE UYGUN
“Bu devirde balık restoranına gitmek kolay mı?” dediğinizi duyar gibiyim. Zaten ben de burayı o sebepten dolayı yazıyorum. Mekanın sahibi yıllardır yeme-içme ve eğlence sektörünün en renkli müşterilerinden biri olan iş insanı Siret Derman. Son yıllarda mütevazı bir yaşama yelken açmıştı. Ama huylu huyundan bir türlü vazgeçemiyor işte. Dostlarıyla uzun sohbetler eşliğinde nefis yemekler yemeyi özleyen Siret, İstanbul’un Anadolu yakasının en gözde semtlerinden biri olan Göztepe’de harika bir deniz mahsulleri ve balık restoranı açtı. Restorana giderken sakın kafanızda binbir soru oluşmasın. Yemek fiyatları gerçekten hem el yakmayan hem de sizi üzmeyecek türden.
NE YENİR NE İÇİLİR?
Mekanın dekorasyonunda mavi ve beyaz renkler ağırlıklı. Bir duvarını boydan boya ışıklı boğaz köprüsü manzarası, diğer duvarları da denizcileri temsil eden objelerle ve fotoğraflarla süslü. İşletmenin mezeleri az ama öz. Yani sizi anlamsızca meze çeşidine boğup kafanızı karıştırmayacak türden. Meze ve ara sıcaklardan lakerda, çiroz, kalamar, ahtapot salatası, biber közleme, şakşuka, zeytinyağlı fava, humus, Girit ezmesi, mevsim salatası ve karides güveç bize fazlasıyla yetti de arttı. Sakın “Balıkçıda ciğer mi yenir?” demeyin ve buranın ciğerini ve lakerdasını mutlaka tadın. Kalkan ızgaraya da mutlaka şans verin. Balık seçmek için tezgaha gittiğinizde sadece mevsim balıklarını görünce şaşırmayın. Çünkü burada mevsiminde olmayan hiçbir ürün satılmıyor. Afiyet olsun.