Burak Akkul Çocukluğumun en huzurlu anıları: Mis gibi doğasıyla Ayvalık tatilleri
HABERİ PAYLAŞ

Çocukluğumun en huzurlu anıları: Mis gibi doğasıyla Ayvalık tatilleri

Babacığım geldik mi, geldik mi?

Daha Gelibolu’ya bile gelmedik oğlum!

Babacım geldik mi, geldik mi?

Dur Burak’cığım, daha yeni geçtik karşıya...

Babacım geldik geldik, dimi? Daha iki saat var Burak, dur. Babacığım gördüm! Az önce geçtik, mangal resmi vardı. Gördüm! Sen Akçay’ı sormuyor musun oğlum? Yok babacığım ağaçların arasındaki lokantayı diyordum. Et, pirzola var ya hani... 70’li ve 80’li yıllarımın pek çok yaz tatilinde bu ve benzeri diyaloglar yaşandı. Daha yaşım 10 değildi ama hep midemi düşünüyordum, görüyorsunuz.

Haberin Devamı

Rahmetli babam da sanıyor ki; denizi özledim, kumsalı özledim... Yok öyle bir şey. Çocukluğumdan beri “Denize atlayayım”, “Sudan çıkmayayım” meraklısı değildim. Ama çocukluğumun o Akçay, Ören, Ayvalık tatilleri en huzurlu anlarımdır.

Doğa mis gibi kokardı, çok tatlı bir sabah rüzgarı vardı, güzel yemek vardı ve buz gibi Elvan gazoz ve Sütsan dondurma vardı... Tabii bir de otelin havuz başında, kışın evde göremeyeceğim bikinili kızlar... (Henüz internet de yok!)

TÜYÜ BiTMEMiŞ ŞEFTALiNiN HAKKI!

Heyecanım Altınoluk’a yaklaşırken daha da bir artardı... Tepedeki manavı hiç unutmam. Şimdi yolu değişti tabii; o zamanlar kıvrıla kıvrıla indiğimiz ince bir dağ yolundan girerdik Ege’ye…

Çocukluğumun en huzurlu anıları: Mis gibi doğasıyla Ayvalık tatilleri

Eceabat’tan Çanakkale’ye arabalı vapurla geçtikten bir saat kadar sonra, Ege’yi hissetmeye başlardım. ‘Kendin pişir kendi ye’ alanında pirzolamızı da yemişiz, keyfim yerinde!

O tepedeki manava gelince de “Oh! işte başladı” derdim. Babam, ne istersek alır, sarı 230-6 Mercedes’in arkasını doldururdu. Karadut suyu, tüysüz şeftali… Zaten 25 kuruştu karadut suyunun şişesi, tüysüz şeftali 50 kuruş… Ege’ye gelmişsin, her şey alışık olduğundan ucuz, neyin pazarlığını yapacaksın? Tüyü bitmemiş şeftalinin hakkını mı alacaksın? Haydi yola devam.

TÜRKiYE’NiN EN YOĞUN ‘ÇEKiRDEK ÇiTLEME HATTI’

Bir önceki yazımda da bahsetmiştim; büyüdükten sonra daha bir Çeşme’ci oldum ama Ege aşkım çocukluğumdaki kuzey Ege tatilleriyle başladı. Önce Akçay’da küçük bir mola verelim ve Türkiye’nin belki de en yoğun ‘çekirdek çitleme hattı’nda hep birlikte yürüyelim. Akçay ilçesi ve Ören plaj hattı herkes tarafından ‘emekli yeri’ olarak bilinir.

Haberin Devamı

Sabit fikirli babam bir otel buldu mu; hemen sahibiyle ahbaplık kurardı. Çorbasından sinek çıkmadığı sürece, peşi sıra her yaz o otele gelirdi. Özellikle Akçay, çay bahçelerinin restoranlarının olduğu, denize bakan sahil yoluyla beni büyülemiştir.

Dünyanın çok yerinde gördüğüm sokak lezzetleri tarzının benzeri burada mevcut. Arabalarda süt mısırlar, midye dolmalar, pamuk şekerler, ballı lokma tatlısı, aman hadi hayırlısı. İster otur ye, ister yürü sağa sola bakın. Akçay sıcaktır, candır. Kaz dağlarına sırtını dayamış Edremit körfezi; her köyüyle her kasabasıyla sıcaktır.

Rüzgarın esintisiyle o sıcağı hissetmezsiniz belki ama içiniz bu güler yüzlü insanlara, taş evlere, çam kokusuna ve zeytinyağlılara fena ısınır. Bu yaz yeni kitabımı yazmak için Ayvacık Sivrice’de bir dostumuzun yazlığında 10 gün kampa girdim. Bahsettiğim ‘sıcaklık’ bana müthiş ilham verdi ve en az 100 sayfa yazdım.

Haberin Devamı

Çocukluğumun en huzurlu anıları: Mis gibi doğasıyla Ayvalık tatilleri

Ancak gidiş-dönüş yolunda çocukluğumda gördüğüm o ilçeleri, bahçeleri, çam ormanlı tepeleri izlerken, içim bayağı bir cız etti. Hadi Kuşadası’nın Bodrum’un doğasını kaybettik/katlettik de bari buralarda işi sıkı tutsaydık. Küçükkuyu, Altınoluk, Ayvacık tepeleri, denizi gören o değerli arsalar, çirkin şekilde tıraşlanmış ve irili ufaklı sitelerle dolmuş.

TOST TOST DiYE NiCESiNE SARILDIM

Ayvalık’a beş-altı yıl aradan sonra tekrar gittiğimde iyi anlamda bir şoka uğradım. Şimdi Armağan Çağlayan kızacak, “Methetme buraları herkes İstanbul’dan gelecek, kafamız burada da şişecek” diyecek.

Kış nüfusu 70 bin yaz nüfusu 700 bin olan Balıkesir’in güzel ilçesi Ayvalık, Edremit Körfezi’nin güney bitişinde, bölgenin en büyük sahil yerleşim alanı. Kalabalığının beni rahatsız etmediği ender yerlerden biri.

Sadece tost yemek için uğrayacaksanız -ki büyük hata olur, çok şey kaçırırsınız- en meşhur olan tostçu belediye binasının önündeki küçük kaldırım büfesidir.

Büyük ve çıtır kızarmış ekmeğinin arasından taşan salam, kaşar, elinize damlayıp yakan sıcak tereyağı ve salça… Yanında da hafif ekşi, soğuk, kapalı ayran… Şimdi midemiz şen gezmeye devam edebiliriz.

Taksiyarhis Anıt Müzesi’ne mutlaka uğrayın. Bu müze, altın kaplama bezemeli çok etkileyici bir iç yapıdır. İçerde fotoğraf çekmeye bile izin yoktu ama biz yaptık kaçamak bir şeyler, af buyurun. Ayvalık bölgesinde kurulmuş bu ilk bazilika, üç ayrı dönemin mimari izlerini taşıyor.

Biraz daha yürürseniz, Mareşal Çakmak Caddesi’nin hemen ucunda, Saatli Cami’yi göreceksiniz ki bu da ilçenin bir diğer etkileyici tarihi yapısıdır. Birazdan sokak sokak gezeceğiz, söz!

SANAT TOPLUM iÇiNDiR

Gelelim asıl meseleye. Cumhuriyet Caddesi, zeytin ve zeytinyağı dükkanları, dev tenteli Perşembe Pazarı alanı ve Barbaros Caddesi’nin sanat dolu sokakları...

Sonunda da lezzetine doyulmaz şeyler tadacağımız Macaron Sokağı. Barbaros 5. ve 6. sokaklardaki antikacıları mı anlatayım, birden karşıma çıkan sanat ve heykel atölyelerini mi?

El sanatları tezgahlarını bizim Ortaköy’den 100 tane uç uca düşünün... Eski evlerin ilk katlarını tatlı, şirin restore eden kafe sahiplerinin ellerine, akıllarına sağlık.

Gezdiğim her gün bana huzur verdi Ayvalık. Macaron Sokak’ta sakızlı kurabiye yemek, koruk suyu içmek, günün en lezzetli anlarından tabii. Bahçesinde mercanköşk dolu olan bir tarihi yapı, mercanköşkün Latince adı Marjoram olduğu için, Macaron Köşkü olarak biliniyor; sokağının adına bu yüzden Macaron sokağı deniyor. Orada alacağınız bir soluk, bin soluğa bedel olacaktır.

BiZ GELDiK ALi BEEEY!

Şakacı yöre halkının ‘Türkiye’nin ilk boğaz köprüsü’ yazdığı bir tabelası olan köprüden geçip, Cunda’ya doğru ilerliyoruz... Coğrafi olarak ise Lale Adası’ndan Ali Bey Adası’na geçmiş oluyoruz.

Bunu da notlarımıza ekleyelim, lütfen. Evet, kıyıdan 200 metrelik bir köprüyle geçtiğimiz Ali Bey Adası ya da daha bilindik adıyla Cunda, son 10 yılın belki de en trend tatil adası. İstanbul, İzmir ve Ankara’ya neredeyse eşit mesafede yakın. Cunda’da rastladığım Ayvalık’taki kiliseyle aynı adı taşıyan müze (Koç Müzecilik eseri) ve aynı bahçe içindeki ‘bakıcı evi’ en özel yerlerden biri.

Burası, 55 sene boyunca binaların bakımını hiçbir karşılık beklemeden üstlenen Zehra Başbuğ’un eviymiş. Şimdi bir motel olarak işletiliyor. Ruhu olduğu gibi duruyor.

Geçmiş ancak bu kadar dikkatli yaşatılabilir. Taş Kahve, Cunda meydanının en ünlü kahvesidir şüphesiz. İçeride taze taze dövülen kahvenin kokusu, beni hemen bir duble orta Türk kahvesi içmek için cezbediyor.

Tahta masa ve sandalyelerinde çocukluğumun Ege tadını alıyorum. Bu kahvelerin daha modernini isterseniz, arka sokaklar çok şık restore edilmiş kafelerle dolu... ‘Sade’ adıyla hizmet verende, nefis tatlılar yiyoruz...

MAVi BONCUK KiMDEYSE BENiM GÖNLÜM CUNDA’DIR!

Gönlümüzü Cunda’da bırakıyor ve ayaklarımız geri geri giderken tekerleklerimiz maalesef İstanbul’a doğru yola çıkıyor. Bölgeden ayrılmadan kapanışı romantik bir gün batımıyla yapalım dedik ama kalabalık işin içinde pek de romantizm bırakmadı.

Bütün körfeze tepeden bakan, taa Cunda’ya kadar izleyebileceğimiz Ayvalık Adalar Tabiat Parkı’ndaki ünlü Şeytan Sofrası’ndayız. Gelişi ayrı, dönüşü ayrı dert çünkü güneş batınca tepe görevini tamamlamış oluyor ve herkes dönüş yoluna geçiyor.

“Var işin işinde bir Şeytanlık ki adını böyle koymuşlar” diyoruz ve Ayvalık-Cunda seyahatimizin gölge düşürülmesi zor huzuruyla, Ege’den ayrılıyoruz. Haftaya çok sevdiğim yazlık diğer bir bölgeye, Muğla Fethiye’ye kaçacağız. Kaçırmayın.

LEZZET SAÇAN BiR SOKAK

Dedim ya ben yaz tatillerimde pek deniz aramam. Bir koy bulsam da oranın tesisinde, kafesinde dinlenip ‘chill out’ yapıyorum. O yüzden bu yaz yazılarında kulaçtan ziyade, adım atacaksınız. Burası benim sayfam; üzgünüm.

Güler Pastanesi ve İmren Pastanesi 60 yıldan fazladır hizmet veriyor ve bir sokağın iki köşesinde lezzet saçıyorlar. Gezdiğimiz, gördüğümüz yerlerde üzerimize bir ‘Çok Gezenti’ şansı çöker. Son gidişimizde hem Güler’in hem İmren’in sahiplerinden yaşayan en eski kuşağıyla tanıştık.

Amcalarla çok tatlı bir sohbet eyledik. Lorlu Kurabiye ve Zeytinyağlı Sakızlı Kurabiye yedik. Her ikisi de efsane.

Çocukluğumun en huzurlu anıları: Mis gibi doğasıyla Ayvalık tatilleri

O FIRINDA AHTAPOT NEDiR ÖYLE!

Tosun Balık, Yakamoz Balık, Bay Nihat, iç taraftaki Cunda Deniz Restoran ve ah o sahildeki az yürüyerek gidilen Teo’s Balık Restoranı... Teo’s Balık Restoranı’nda yediğim deneysel deniz mahsulü yemekleri başka yerde yemedim.

O fırında ahtapot nedir öyle! Ya o karides mantı, o levrek sarma beyti... Parmaklarınızı yersiniz. Denize girmek isterseniz Patriça Koyu sizi bu konuda zevkle ağırlar. Beach’leri özel işletmedir, paralıdır, bilginize.

Elbette akşam değirmene çıkacak, Sevim ve Necdet Kent kitaplığını da göreceksiniz. Kime sorsanız gösterir; sormazsanız da kafanızı kaldırın, tepedeki yel değirmenini görürsünüz zaten. Bu isimler dünyaca ünlü CEO’muz Muhtar Kent’in ebeveynleridir. Bir kütüphane yaratmışlar ve müze gibi gezilmesine imkan vermişler. Kafesinde akşam çayı iyi gidiyor.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder