Burak Akkul Dünya'yı içinde yaşatan şehir: Beyrut
HABERİ PAYLAŞ

Dünya'yı içinde yaşatan şehir: Beyrut

2016 yılı Aralık ayının ortasıydı; Ortaköy’de bir evde şöyle bir sohbet gelişti:

- Herkes mi aynı şeyi söyler ya? “Nee! Yılbaşında Beyrut’a gidilir mi delirdiniz mi siz?”

- Delirdik mi biz?

- Yav sen yapma Allah aşkına Seda! Üç günde karar verdik, kolayca gezilecek çekilecek neresi var diye ayarladık işte.

- Yok valla şaka dedim, ben de merak ediyorum Beyrut’u… Ama o konuşanlar da güvenlik için konuşuyor işte. Canım yani, Beyrut sonuçta. Ve yılbaşı. Ne bileyim?

- İstersen yalnız gideyim Seda. Kamerayı duvarın üzerine koyar kendimi de çekerim öyle.

Haberin Devamı

- Saçmala canım. Yarın valizleri yaparım ben… Cuma erkendi uçak di mi?

- Evet, 06:30, Sabiha Gökçen.

Dünyayı içinde yaşatan şehir: Beyrut

2016’yı 2017’ye bağlayan gece saat 01:15’te, Ortaköy’deki kulübe yapılan silahlı saldırıda 39 kişi hayatını kaybetti… Biz Beyrut’ta, geçirdiğimiz en sakin seyahatlerden birini geçirirken, o olay evimize 300 metre ötede oldu. Sonra 2019… Korona’dan sonra yıla damgasını vuran “patlama” bu kez Beyrut’ta oldu…

İhmal dendi, gerçeği hiçbir zaman bilinemedi… Beyrut’u hep böyle hatırladım, hep de böyle hatırlayacağım… Orası bana hem bir yerde gezgin olmayı hem de benim hayattaki “gezginliğimi” hatırlatıyor. Varlığımızı hatırlatıyor. Varlığımızı ve yokluğumuzu. Bir varlığımızı, bir yokluğumuzu…

HER TELDEN ‘BEYRUT’

Beyrut çok mu otantik? Hayır. Çok mu temiz? Hayır. Çok mu ucuz? Hayır. Çok mu turistik noktası var? Yoo, hayır… Yemekleri? Standart. Halkı? Ne fazla ilgili ne de fazla ilgisiz… Kendi hallerinde yaşıyorlar. Hafta sonunu Cuma ve Pazartesi ile birleştirip gidilebileceğiniz; fotoğraflarını anlarınızın arasına katılabileceğiniz bir gezmelik şehir Beyrut… Farklı dillerin, farklı dinlerin ve mezheplerin hayat anlayışlarını, bir sınır içinde birleştirmiş; bazen korka korka, bazen de eğlenerek yaşayan bir şehir!

Hızlıca bir Beyrut ve yakın çevresi turuna ne dersiniz? Devir artık küçülme, pratik olma devri… Artık ufaldıkça “cebimize girebiliyor” hayatımız, malum. Evet efendim, bir gezgin olarak şehrin en hareketli, en karakteristik yerini bulmak görevimdir. Gezmeye; gittiğim şehrin ya en eskiyi anlatan müzesinden ya da gününü en iyi yansıtan, en hareketli yerinden başlarım…

Haberin Devamı

Corniche Al Manara, Korniş hattı, Beyrut’un en cıvıl cıvıl yeridir. Korniş’in Üsküdar sahili misali kıyı yolundan yürümeli, son noktasına gelip “şehir bitti artık” dedikten sonra ise bir yarım saat daha devam edip Güvercin Kayalıklarını mutlaka görmelisiniz. Şehrin ikonlarından biri haline gelmiş olan bu kayalıklar, gerçekten insanı büyüler. İster istemez “iki sezon Game of Thrones daha çıkar buradan” diye düşünürsünüz.

Dünyayı içinde yaşatan şehir: Beyrut

GEÇMİŞİ BİLMEDEN BUGÜNÜ ANLAYAMAYIZ

I. Dünya Savaşının sonrasında parçalanan Osmanlı topraklarından doğan Lübnan’ın; hem doğumu hem de yaşamı sancılı olmuş. 1920’lerden sonra Fransızların sömürgesinde gelişen coğrafyada; Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar, Yahudiler, Şii ve Sünni Müslümanlar, Dürziler; hep bir arada yaşamışlar… 1943 yılında Paris, Lübnan halkına bağımsızlığını teslim etti.

O dönemden sonra, Akdeniz’e hakim bir liman şehri olması özelliğiyle Beyrut; hızlı ve modern bir gelişim süreciyle- Ortadoğu’nun Paris’i diye adlandırıldı… Zamanla tırmanan Müslüman- Hıristiyan mücadelesi yüzünden; 1975-91 yılları arasında, çok canlara mal olan bir iç savaş yaşandı. Bu dönemde Filistin Kurtuluş Örgütü kuruldu ve Müslümanlar adına savaşa dahil oldu.

Haberin Devamı

Daha sonra olaylar; bu örgüt ve komşu İsrail arasında tırmandı…Krizler Lübnan’ın ve Başkent Beyrut’un ekonomisini oldukça zayıflattı. Bugün Beyrut; 2010’dan sonraki vergi indirimleri ve sermaye çağrısıyla; özellikle turizm ve emlak alanında eski itibarını kazanmaya çalışıyor… Ama bütün ülke hala; coğrafi gerginliklerin gölgesinde.

DURMAK YOK, GEZMEYE DEVAM!

‘La Plage Beirut’ gerçekten güzel bir restoran. Akdeniz mutfağını Akdeniz’e bakarak tadıyor, çok fazla hesap da ödemiyorsunuz… Korniş’e hakim bir uçta olan restoranın manzarası, zaten bu fiyatı fazlasıyla hakkediyor. Bu hattan şehre doğru yürüyelim... Hariri Caddesine ulaşmadan durduğunuz kafe ise “Boulevard Beirut” adını taşıyor. Yine güzel bir manzara eşliğinde birer orta Türk kahvesi içip, Zaitunay Bay’a varmak üzere yolumuza devam edelim... Zaitunay Koyu şehrin en modern yeri.

Denizin kıyısında turlayanlar, fotoğraf çekilip “ben buradayım” diye sosyal medyalarda paylaşanlar, kafelerde takılanlar… Şehrin marinası burası. Bu Marina meselesi nasıl da kendi içinde bir oto-kontrol yaratıyor öyle değil mi? Bir yerin adını “Marina” koyunca, kapısına bir görevli koymanıza hiç gerek yoktur… Zaten orası kesinlikle normalden pahalı, herkesin girmeye cesaret edemeyeceği bir yerdir.

Yani, önünde yat bağlı olan bir kafede içeceğiniz kahveyle, 200 metre ötede, önüne yat bağlanamayacak bir parkta içeceğiniz kahve; aynı fiyatta olamaz öyle değil mi? “Marina’dan şehre doğru çıktığınızda Hariri Bulvarına gelirsiniz ki burası yakın zamandaki talihsiz patlamanın en çok etkilendiği alandır… En son 2000-2004 arasında olmak üzere, 5 kez Lübnan Başbakanlığı görevini üstlenen Refik Hariri’nin, 2005’te yine bu cadde üzerinde suikaste uğradığını belirtelim…

Ülkenin yakın tarihine damgasını vuran ve Beyrut’un yeni siluetini kazanmasını sağlayan Hariri’yi es geçmek olmaz… Aşrafiye semtine kadar bütün bu bölge Beyrut’un ışıltılı yüzü olarak karşınıza çıkacaktır. Butikler, moda evleri, pastaneler ve kafeler Aşrafiye’de bulunmaktadır. Bayrut Street Food Cafe ve Grand Cafe iyidir.

Dünyayı içinde yaşatan şehir: Beyrut

EN ÖNEMLİ CAMİLER VE MEYDANLAR

Şehir merkezinin kalbi Yıldız Meydanı’dır… Meydandaki saat kulesi, 1830’da Brezilya’da yaşayan Lübnanlı bir iş adamı tarafından Osmanlı hükümetine hediye olarak yaptırılmıştır. (Yurtdışında yaşayan Lübnanlı sayısının -15 milyon ile- ülke nüfusunun iki katı olduğunu biliyor muydunuz?)

Yıldız Meydanı ayrıca pek çok önemli bina, kilise ve caminin de buluşma noktasıdır. Beyrut’taki birçok cami gibi; El Ömer Camii önce kilise olarak yapılıyor; 1291’de Memlukler tarafından camiye çevriliyor. Öndeki büyük köşeli minaresi, iç savaştan zarar gören binanın restorasyonu sırasında ekleniyor. Yapımı 4 yılda tamamlanan Ortadoğu’nun en büyük camilerinden biri olan Muhammed El-Emin Camii ise bundan 50 yıl kadar önce gün yüzüne çıkarılmış Roma kalıntılarının hemen yanında bulunuyor…

Yanında da Saint Georges Kilisesi… Şehrin altına, koridorlara, yılların din ve mezhep çatışmaları sebebiyle birçok gizli ibadet yerleri yapıldığını öğrenmiştik… Şehir merkezinde; yan yana bulunan 10’a yakın yer altı kilisesi olduğu biliniyor. Dev caminin hemen arkasında “Bankalar” Caddesi’nde bulunan Roma hamamlarını da mutlaka ziyaret etmelisiniz.

Dünyayı içinde yaşatan şehir: Beyrut

GECE VE EĞLENCE

Mar Mikhael, Beyrut’a gelmeden önce yapacağınız araştırmalarda karşınıza “her kesimden insanın dostça yiyip içtiği mahalle” olarak çıkacaktır. Beyrut’un alkollü mekanları genelde bu bölgede bulunmaktadır. Duvarda gördüğümüz bir graffiti’de; fesli bir Osmanlı bir Türk kahvesi fincanını tutuyor, karşısındaki Frenk kılıklı adam da ona bir kadeh kaldırarak eşlik ediyordu...

Bu 1900’lerin başından bir karikatürmüş ve bu bölgenin durumunu gayet güzel özetlemiş. Tercih edenleriniz bu civarda bol bol humus, kebap ve döner de bulabilirler. El Hamra Caddesi, lokal mağazaların ve restoranların olduğu “çarşı bölgesidir” diyebilirim. Öğlen yemeği için; falafel, humus, çeşit çeşit kebaplar… Künefe de hiç fena değildir bu arada…

Beyrut’a gelen turistlerin ve turların illa ki uğradıkları bir nokta; 30 dakika otobüs mesafesindeki Harissa’dır. Teleferik ile çıkacağınız alanda Meryem Ana heykeli (Our Lady of Lebanon) ve onun şapeli üzerinde kıvrıla kıvrıla tırmanan merdivenleri vardır… Biraz zahmetli gelebilir ama tepeye vardığınızda göreceğiniz koy manzarası; inanın buna değecektir. Park alanında bulunan aynı isimli ve bol ödüllü modern mimari eseri kilise, yapısıyla gerçekten etkileyicidir.

Dünyayı içinde yaşatan şehir: Beyrut

SON NOTLAR JEITA VE BYBLOS’TAN

Lübnan’daki kültür çeşitliliği şüphesiz kendini en çok Byblos’ta gösterir… Beyrut’a sadece 36 kilometre uzaklıkta olan Akdeniz kıyısının bu medeniyet beşiğinde, onlarca “ilk” yaşanmış, bulunmuş ve kullanılmaya başlanmıştır… Milattan önce 6000-7000 yıllarına kadar yaşam belirtileri olan bu yerleşke; turistlerin uğrak yeridir. Byblos “sokaklar dolusu tarih, sokaklar dolusu kültür” demektir gezen için.

Şöyle söyleyeyim, biz tur otobüsüyle sabah çok erken saatlerde gitmemize rağmen; hava karardığında hala “kale-müze” geziyor, el işi tezgahlarından hediyelik bakıyorduk… Günümüzde kullanılan alfabe sisteminin; bu şehirde yerleşen Fenikelilerin, sembollerini bir dizi halinde çizerek yazmaya başlamasıyla oluştuğunu notlarınıza ekleyin lütfen.

Yazıya dökülen Hıristiyanların kutsal kitabı da yine “Byblos”tan yola çıkılarak, batı dillerindeki “Bible” adını almış. Yine aynı gün turu içinde yer alan “Jeitta Mağaraları” da bizi ziyadesiyle şaşırtmıştı. Umarım yolunuz düşer ve özellikle Üst Mağara’da sarkıt ve dikitlerin aldığı o şekilleri incele fırsatınız olur. Kendinizden geçersiniz… Bu arada, özür dilerim; Beyrut’u size pek neşeli, pek “öykülü” anlatamadım belki…

Halbuki her yere pozitif yaklaşan ben… Ne bileyim? Belki de oradaki son günümüzde aldığımız Ortaköy haberiyle, seyahatimizi çok tatsız noktaladığımız içindir… “Gidişinden çok dönüşü aklımda kalan yer” olarak anılarımda yerini aldı Beyrut. “Kaderi” düşündüm yol boyu.

Kara bulutlar gördüm hep uçak penceresinden. Hala bitmediler, dedim… Gitmediler…Biz kurtulduk, ölü değiliz ama neden bazen böyle ölü gibi sessiziz? 2017’nin ilk saatlerinde Türkiye’de, 2019’da da Beyrut’ta yitip giden canların anısına olsun bu yazı… Allah hepimizi kötülerden korusun.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder