Burak Akkul Kara kara dağları aştım da geldim
HABERİ PAYLAŞ

Kara kara dağları aştım da geldim

Bu hafta sizleri müthiş bir doğa zenginliğine, kusursuz bir temizliğe, medeniyete ve eğlenceye davet ediyorum. Adriyatik kıyılarının en güzel ülkesi Karadağ’ı geziyoruz bu hafta! Budva ve Kotor gibi Avrupa’nın tatil için akın ettiği iki şehrinin yanında, çok özel kıyı zenginlikleri, milli parkları, tarihi kaleleri ve manastırlarıyla, muhteşem plajları ve Balkan- Avrupa lezzetlerini bir arada barındıran mutfağıyla; Karadağ sizleri bekliyor.

Kara kara dağları aştım da geldim

YAŞAR NE YAŞAR NE YAŞAMAZ?

Ekonomik şartlar, global dünya falan derken, çevremden gelen “Yurtdışında nerelerde yaşanır, nasıl iş kurulur?” türü soruların gün geçtikçe yoğunlaştığını fark ettim. Tabii ki cevap vermiyor, yorum bile yapmıyorum. Çünkü o topa girmek bir gezgin için yanlış olur. Zira biz gittiğimiz ülkeleri “turizm” çerçevesinde; gezip görülecek ve belirli süre içinde “turist olarak yaşanacak” yönleriyle inceliyoruz... Ben nasıl bilebilirim orada ne yaparsın, nasıl iş kurarsın, çocuğunu hangi okula gönderirsin? Ve görüyorum ki yoğunlaşan bu “yeni hayat hayallerinin” başrolünde uzunca bir süredir “Karadağ” var!

Haberin Devamı

-Oğluuuum biri iki sene var, yok… bu adamlar kesin Avrupa Birliği’ne giriyor!

-Öyle diyorlar.

-Öyle tabii. Dayımın eski eşinin bacanağı, Marmaris’ten deri cüzdan götürüp, Budva’da, hemen eski şehrin girişinde satıyor.

-Satıyor mu peki?

-Yok.

-Yok mu satıyor?

-Yok… Satmıyor. Çok satmıyor ama sonuçta adam vergisini ödüyor, evini tuttu, para biriktirip bir ev alacakmış, o evi de Air Bnb yapacakmış, sonra Karadağ AB üyesi oluncaaa…

(Falan filan)

Kanada’sından Güney Afrika’sına kadar gidip “benim evim artık burasıdır; Türkiye’ye sadece tatil için dönerim” diyen onlarca tanıdığım oldu. %80’i ikinci yılını doldurmadan Türkiye’ye döndü; döndükleri ülkelere de bir daha tatil için bile gitmediler… Ha gidip de kalanlar olmadı mı? Elbette oldu. Ama inanın o kalanların da kendi içinde %80’i, satır aralarında bana orada “yarım” yaşadıklarını hep hissettirdiler. Neyse, hafiften bir “kuşu altın kafese koymuşlar” edebiyatı yaptıktan sonra, gelin şimdi Karadağ’ı “turistik turistik” gezelim biz.

Haberin Devamı

BENİM İÇİN “VİZESİZ İLK ÜÇ” İÇİNDE

Ansiklopedik bilgi ile başlayalım; Karadağ 21 Mayıs 2006'da düzenlenen referandumunda yüzde 55,5'lik evet oyuyla Yugoslavya’dan bağımsızlığını ilan etti. Bugün nüfusu sadece 650 bin olan ülkenin yüzde 43’ünü Karadağlılar, yüzde 32’sinin Sırplar, yüzde 13’ünü Boşnaklar ve Arnavutlar oluşturuyor. Dinsel inanış olarak ise yüzde 74 oranında Ortodoks Hristiyanlar.

Neden bu duruma dikkat çektim; çünkü Ortodoks inanışında yoğunca uygulanan dev kubbeli kiliseler ve “dağ manastırları” Karadağ’ın görülecek yapılarının başında geliyor. Dalmaçya kıyılarının güney ucunda yer alan Karadağ, yeşil ile mavinin iç içe geçtiği çok hoş bir ülke ama deniz tatili olarak çok da geniş imkanlara sahip değil. Burası daha ziyade doğası ve romantik küçük şehirleriyle popüler. Bizden vize istememesi de ayrı bir güzel… Anayasasında “demokratik ve çevreci bir ülke” olarak tanım maddesi bulunan, tek ülke burası.

BAŞKENTTEN GEÇ, SVETI STEFAN’DA DUR!

Haberin Devamı

Başkent Podgorica bizim ülkeden gelen uçakların havalimanı aynı zamanda. Bu şehrin ilk göze çarpan özelliği ise “belediyesinin çalışkanlığı”. Havaalanından şehre kadar, şehrin içinde, oradan Budva’ya uzanan karayollarında; tek bir çöp bile mi olmaz arkadaş? İnsan diyor ki “ya halk bilinçli ya da Büyükşehir çalışıyor!”. Her ikisi birden geçerliyse; o da kaymaklı ekmek kadayıfı olur tabii.

Gerisine nerden başlasam? Caanım Karadağ’ı size nasıl anlatsam? Öncelikle, ulaşım için kesinlikle Podgorica havaalanından bir araç kiralamanız gerektiğinden başlayalım. Turistik yönü olmayan başkentte -belki bir Milenyum köprüsünü belki yeni yapılan dev Ortodoks kilisesini görmek adına- yarım gün duraklamanızı, oradan Skadar Lake’in (İşkodra Gölü) kıyısından, 1,5 saatlik sürüşle, muhteşem Budva’ya varmanızı öneririm.

Tabii ki Budva’ya ulaşmadan bir 15-20 dakika önce, deniz üzerinden batan güneşin en güzel pozunu verdiği Sveti Stefan adasını gören noktada duraklayacaksınız… Şimdilerde Singapur merkezli bir emlak grubuna ait olan ve otellerle dolan bu rüya gibi kara parçasına, kesinlikle hayran kalacaksınız. Günü de illa bu manzarada batıracaksınız. Sveti Stefan candır.

MUHTEŞEM KARDEŞLER: BUDVA VE KOTOR

Budva’da konaklama için ucuz ve bol seçenekler mevcut. İsteyen Old Town kıyısındaki lüks otellerde ya da tarihi binalar içinde, yine lüks kategoride, butik otellerde konaklayabilir. Ancak ben AirBnb ev kiralama sitesinden bulacağınız, şehre hakim tepelerdeki dairelerde kalmanızı öneririm.

Bu iş burada çok yaygın. Aklıma gelmişken; taksi de pahalı hani… Euro’yla çalışıyorlar. Araç kiralamanın avantajı bu yönden de fazla. Citadela’nın tepesinden, şehir surlarından bakarken Budva’ya, huzur için ne kadar doğru bir tercih yaptığınızı bir kez daha anlarsınız. Benim huyumdur; turist olarak geldiğim şehirde, ilk gün, masraftan kaçınmam arkadaşım! Bu da Marina’daki Porto Restoran’da yiyeceğimiz; bol deniz mahsullü spagetti, fırında güveç karides ve ızgara ahtapot ve de sıcak sufle demektir!

Hayatınızda bu lezzete bir kez olsun varın. Balık çorbası da için. Böyle güzel sarımsaklı terbiyelisini, deniz lezzetlini bu kadar net hissettiğim türünü daha önce içmemiştim… Yemek ve tatlıdan sonra Budva Marina’dan surların içindeki eski şehre yürürken, Türk kahvesi içebileceğiniz güzel kafeler var ki buralardan şehrin denize düşen ışıklarıyla balıkçı kayıklarını seyretmek; tarif edilir bir huzur değil.

Hediyelikler incik boncuklar; Old Town dükkanlarından alınıyor. Gündüz gezmeleriniz ve alışverişiniz için de; yeni şehir merkezinde “semt pazarı” tabir ettiğimiz kapalı alanda kurulmuş hallice büyük bir pazar var... Fiyatların diğer Avrupa şehirlerinden daha makul olduğunu zaten tahmin edersiniz.

Kara kara dağları aştım da geldim

YOK BÖYLE BİR KÖRFEZ MANZARASI!

Budva’da en az iki gün geçirdikten sonra, güzel bir havada, Kotor Körfezi’nin cennet parçası Porto Montenegro’ya uğramanızı tavsiye derim. Oldukça zengin bir bölge. Yat limanları ve otelleri bol. Sahil boyunda bir kap dondurma 10 Euro, öyle kıyas yapın işte. (“Marina lüksü” malum. Daha önceki yazılarımda bahsetmiştim) Şöyle günübirlik bir havasını alın yeter; zira bir saatlik sürüş mesafesinde nefis bir şehir, “Kotor” sizi bekliyor: 14.000 kişilik, küçük ama pek ünlü Kotor! Dalmaçya kıyılarının popüler turizm rotasında kendinizi o kadar iyi hissedeceksiniz ki “iyi ki Burak tavsiye etmiş” diyeceksiniz.

Eski şehre büyük ihtimalle sahil yolundaki ana kapıdan gireceksiniz. Hemen girişteki haritadan içeride ne var ne yok öğrenebilirsiniz. 10.yüzyıldan 17.yüzyıla kadar yapılmış zengin ailelerin ve devlet adamlarının ikamet alanları; saraylar, kiliseler, manastırlar, saat kuleleri, heykeller ve birbirinden güzel kafeler, dar sokaklar içinde sizleri bekliyor. 1979’da tümden UNESCO korumasına alınan eski şehri adımlayıp, bir saatlik tırmanışı göze alarak şehrin kalesine tırmanmanızı tavsiye ederim.

Muhteşem Kotor Körfezi manzarasını izlemeniz bu kenti unutulmaz gezileriniz arasına sokacaktır. Burada en az iki gece konaklayıp kültür keyfi yapar, midenize de eski şehrin şık restoranlarında, balık ya da güveç bayramı çekersiniz. Körfezin Budva tarafındaki Galion Restoran, deniz mahsullü risotto’sunu tatmanızı önerdiğim yer olacak.

St.Nikola Kilisesi ise şehirde kaçırmamanız gereken bir yapı, not ediniz. 1902’de yapılmış, çok eski tarihi bir değeri olmasa da, içine girdiğiniz anda iki yanda da sizi karşılayan – 1999 yapımı duvar tabloları- gerçekten de insanı hayrete düşürecek boyutta.

Kara kara dağları aştım da geldim

DURMAK YOK, KARADAĞ’A DEVAM…

Kotor körfezini ta Dalmaçya kıyılarına kadar görebileceğiniz müthiş bir manzara öneriyorum şimdi: Şehirden Perast yönüne gitmeden, surları geçtikten sonra aracınızı sağa doğru yönlendirin ve Avrupa kıtasının en özel motosiklet rotalarından biri olarak da bilinen “Kotor Serpentin”ini kat edin... Zirve yolundaki molalarınızda göreceğiniz manzaralar her bir metrede değişecek, her biri sizi bu bölgeye hayran bırakacaktır.

Bu rota sonunda karşınızda iki seçenek duruyor: İsterseniz aşağıya geri iner; Perast ve Tivat adlı cennet misali iki kasabayı gezersiniz… İsterseniz da eski başkent Çetinje’ye doğru, dağları kıvrıla kıvrıla aşan Lovcen Ulusal Parkı yolundan çıkar, yeşilin en koyusuna hayran kalırsınız. Bu yol üzerinde Njegusi Köyü’nde çayırlara baka baka da bir “et- peynir tabağı” molası verirsiniz…

Bunu lütfen unutmayın. Balkanların çeşit çeşit peynirlerini, tütsülenmiş etlerini bir arada bulabilirsiniz bu köyde. Bu işi yıllardır yürüten bir iki aile; hizmet verdikleri ev-restoranlarıyla Njegisu’yu gerçekten çok özel bir hale getirmişler. Pek çok kartpostala manzara olmuş dağ yolu, zorlu bir sürüş maratonundan sonra sizi Çetinje’ye kadar ulaştıracaktır. Bu kentte öyle mistik atmosfere sahip bir manastır vardır ki; içinde çok rahat 4 sezonluk tarihi dizi çekilir. Çetinje Manastırı’nı kesinlikle görmelisiniz.

Bir diğer – belki de en önemli- tarihi yapı ise Niksic kentine 10 kilometre mesafedeki, dağın içine oyulmuş olan Ostrog Manastırı’dır. Yolunu yürüyerek tırmanıp hacı olmaya çalışanlar mı ararsınız, önündeki meydanda uyku tulumları içinde uyuyanlar mı, dehlizler içindeki şapellerde mum yakanlar mı…? Bazı yerlerin ana yoldaki tabelasını es geçer, yoluna sapmaz; neler kaçırdığını asla bilemezsin ya hani… Ostrog Monastery tabelasını bulup, mutlaka sapın.

Kara kara dağları aştım da geldim

TATLILARI SONA SAKLADIK…

Ve tabii ki Perast! Hani bir laf vardır ya “tatlı için yer ayırın” diye… İşte çok lezzetli geçen uzun Karadağ maceranızın sonlarında; biri deniz kenarında biri dağlarda olan iki “tatlı yere” yer ayırmanızı istiyorum. Biri Perast, diğeri de “Bar” şehri… Perast, Kotor’a 45 dakika mesafede küçük bir kasaba; ama ülkeye gelen turistler arasında en popüler olanlarından biri.

Nasıl olmasın? Küçük bir koyda inşa edilmiş büyük bir huzur… Modern, renkli, dinlenmeyi seven bir kalabalık… Bar ise Osmanlı’dan izler de görebileceğiniz çok özel bir şehir… Burası Budva’dan Podgorica yönüne doğru kalıyor. Tarihiyle ve yemekleriyle; bize daha yakın bir bölge Bar yöresi. Zaten Müslüman nüfusun en yoğun yaşadığı yerler de buralar. Şehre girmeden, solda, su kemerinin hemen altındaki Balkan börekçisinden alacağınız yağlı peynirli börek eşliğinde, kendinizi Bar’ı keşfetmeye bırakın derim…

Stari Grad – eski şehir mutlaka görülmeli; bir tarih yaşıyor orada… Karadağ üzerine son not: Hırvatistan sınırına yakın “Herceg Novi” tabelasına kadar gidip; 1000 basamaklı bu sevimli şehri de görmelisiniz. “Vay arkadaş” diyeceksiniz… “Güneş, deniz, kumsal, kuleler, kaleler, lüks villalar, etler, köfteler; eh yaşıyor valla bu insanlar!” Bir turist için neredeyse tüm Karadağ, bu atmosferde geçiyor zaten. Ama başta dediğim gibi; “turist için”.

Kara kara dağları aştım da geldim

Sıradaki haber yükleniyor...
holder