Çağla Güngör

03 Haziran 2021, Perşembe 14:38

Mutluluğa tutunmak

Birkaç yıl önce Midilli Adası’na Angela Farmer ve Victor Von Kooten’nın yoga ve meditasyon eğitimine katıldım. Bilenler bilir, ikisi de yaşayan yoga efsaneleri olarak kabul ediliyor; Angela, o zamanlar yeni seksenine girmişti, Victor ise ondan birkaç yaş küçük. İkisinin de yoga pratiği, bedenlerinin esnekliği ve gücü inanılmazdı.

Konumuz bu değil ama bir kamu hizmeti olarak yine de söyleyeyim; yoga ve meditasyon sağlıklı bir beden ve zihin için çok önemli, tez başlasın.

Konumuz ne peki?

Benim, mutlu olduğumda, bu mutluluğu sonsuza kadar sürdürme çabam.

Kendimden örnek vereceğim, yani sizler benim gibi olmayabilirsiniz ya da belki de hepimiz üç aşağı beş yukarı aynıyız, bilemiyorum.

Angela ve Victor’un okulları Eftalou adında küçücük bir köyde. Köy çok küçük, merkez adeta köyün geçim kaynağı. Birkaç tane otel, bir tane muhteşem bir lokanta ve bir kaplıca var o kadar. İşletmeler genelde Angela ve Victor’un dünyanın her yerinden gelen öğrencileri sayesinde geçiniyor. Etraf çok sessiz, deniz muhteşem, yemekler şahane ve karşımda çok uzun süredir eğitim almak için beklediğim iki yaşayan tarih…

Peki o sırada ben ne yapıyorum?

İlk birkaç gün tüm gayet dikkatli, odaklı, derli toplu bir zihin ile kendimi ortama teslim ediyorum. Arkamda bir çocuk ve İstanbul’un keşmekeşini bırakmışım, buradaki sessizlik, yoğunluk, Angela’nın kendine has aurası beni benden almış, telefona bakmak, “şu anda” olandan farklı şeyler düşünmek aklımdan bile geçmiyor. Deniz sesi ile uyumak ve uyanmak, tüm gün boyunca sadece meditasyon ve yoga yapmak, yemek yapmayı düşünmemek, alışverişe çıkmak zorunda olmamak, işle ilgili hiçbir sorumluluğun olmaması o kadar güzel ki, nerdeyse bu güzelliklerden aldığım zevkten aklımı oynatacak durumdayım.

27 Mayıs 2021, Perşembe 17:03

Hayata hazır olmak için daha ne kadar beklemeli?

Bazı insanlar kendilerini hayatın içinde buluverirler. “Becerebilir miyim, hazır mıyım, rezil olur muyum?”, diye düşünmeye vakit bulamadan, pat diye, bir şeyin ortasına düşerler.

Hayat kendi temposunu, kendi akışını sunar onlara, adeta yüzme bilmemelerinde rağmen bir de bakmışlar ki suyun içindeler, mecburen hızlı bir biçimde yüzmeyi çözerler.

Bazı insanlar içinse böyle bir dışardan zorlama gelmez bir türlü, onlar istedikleri bir işe, bir duruma, hayallerindeki projeye, evden ayrılmaya, yetişkin olmaya “hazır olmak” için ha babam de babam hazırlanmaya çalışırlar.

Hayallerindeki romanı yazmak için kitaplar okurlar, yazı atölyelerine giderler, yogaya başlamak için tarih belirler, “önce kilo vereyim de…” derler, sigarayı bırakmak için işteki stresli dönemin bitmesini, nefret ettikleri işlerini bırakmak için de yeni bir işin gelip onları bulmasını, yabancı dil öğrenmek için pandeminin bitmesini beklerler.

Bu bekleme hali ise bir türlü sonuçlanamaz. Koyulan tarihler ötelenir, daha önce yapılması gerektiği düşünülen şeyler bir türlü yapılmaz; dolayısı ile ana hedefe geçilemez…

Bir türlü…

Hayat bazen bazıları için adeta bir bekleme odasında geçer. O odada beklerler de beklerler… Ya dışarıdan bir gelişmenin, müdahalenin olması beklenir belki de mucizenin gerçekleşmesi…

Bazılarımız içinse beklenen şey en iyi, en yetkin, eksiksiz ve kusursuz olmaktır.