Deniz Onuk Z kuşağı ve sosyal medya
HABERİ PAYLAŞ

Z kuşağı ve sosyal medya

Teknoloji, her geçen gün dünyamızı değiştiriyor ve bu değişim her geçen gün hızlanıyor. İnternetin gelişmesiyle sosyal medya uygulamaları alıp başını gidiyor ve şu an ilkokula yeni başlamış bir çocuğun elinde bile bir akıllı telefonda bu uygulamaları açık görmek mümkün. İnternetin olmadığı bir çağda çocukluğunu geçiren büyükler gün geçtikçe gelişen elektronik çağa ayak uydurmaya çalışırken, World Wide Web’in kurulmasından sonra doğan Z Kuşağı, teknolojinin tam içine doğdukları için internetle büyüyorlar. Çağımız bilişim çağı, ancak bu çağ toplumsal ve bireysel olarak bizi nasıl etkiliyor sorusuna hala cevap yürütmeye çalışıyoruz. İnternet ve sosyal medya ile büyüyen günümüzün gençliğini önceki kuşaklardan ayıran ne? Bu yazımda sosyal medyanın onunla birlikte büyüyen Z Kuşağına olan etkilerini anlatacağım.

Haberin Devamı

“Sosyal medya” literatürümüze milenyum çağı ile girdi. 1991’de World Wide Web doğdu, 1994’te ilk blog yazısı yazıldı, 2000’de Wikipedia kuruldu, ve 2004’te sosyal medya çağının kilometre taşı olan Facebook kullanıma açıldı. Facebook, Twitter gibi sosyal ağlar zamanla yayıldı, küreselleşti ve gelişti. We Are Social’ın verilerine göre 2021 yılında dünya nüfusunun yarısı sosyal medya kullanıyor, yarısından fazlası ise akıllı telefona sahip. Ülkemizde her iki kişiden biri internet kullanıyor ve yine her iki kişiden biri sosyal medya hesabına sahip. Pandemi sürecinde geçen son bir yılda ise sosyal medya kullanıcılarının oranı yüzde 13 arttı. Türkiye’deki günlük internet kullanım süresi ise tam olarak 28 dakika artmış durumda.

İnternet çağının getirilerinden biri tabii ki küreselleşme. Şu an elimizdeki bir akıllı telefondan dünyanın öbür ucundan bir kişiyle iletişime geçebiliyoruz. Kendi ilgi alanlarımıza göre sosyal medya aracılığıyla arkadaş edinebiliyor, ülkemizde satılmayan bir ürünü yurt dışından internet aracılığıyla satın alabiliyoruz. Globalleşmeyle bilgiye erişim de fazlasıyla kolaylaştı. Artık kitaplardan araştırmak yerine internetten hızlıca her türlü bilgiye ulaşabiliyoruz. İnternet aracılığıyla ücretsiz öğrenme fırsatlarında bir çığır açıldı. Artık internetten dil öğrenmek, bir spor veya sanat dalı için eğitimlere katılmak, hatta üniversite diploması almak bile mümkün. Günümüzde İngilizce bilen biri, Harvard Üniversitesi’nde eğitim veren bir profesörden ücretsiz ders dinleyebiliyor. YouTube gibi video izleme sitelerinde sınırsız konuda içeriğe ulaşabiliyor, neredeyse her konuda bilgi alabiliyoruz. Bunların hepsi bizlerin hayatlarını kolaylaştırmak ve kendimizi geliştirmeye teşvik etmek amacıyla oluşturulmuş. Ancak internet ve sosyal medyanın tüm bu avantajlarının yanında dezavantajları da yok mu? Bu da bizi sıradaki sorunumuza getiriyor: internet ve sosyal medyanın başlıca gençler üzerinde olmak üzere yan etkileri nelerdir?

Haberin Devamı

Sosyal medya bağımlılığı

Sosyal medya bugün hayatımızın vazgeçilmez bir unsuru haline geldi. Özellikle pandemi sonucu evimizin içine hapsedildiğimiz bu dönemde, yakınlarımızla iletişimimizi devam ettirebilmemiz için sosyal medyayı kullanmak neredeyse zorunlu bir hal aldı. Ancak artan bu sosyal medya kullanımı, özellikle sosyal medya ile büyümüş gençlerde kolaylıkla bağımlılığa dönüşebiliyor. Bu bağımlılık, pek çoğumuz tarafından bilinen ama bir o kadar da göz ardı edilen bir problem. Telefondan uzak kalınca hissedilen boşluk ve huzursuzluk hissi, uyanınca yapılan ilk işin sosyal medyayı kontrol etmek olması, uzun süre sosyal medyaya girilmeyince oluşan bir şey kaçırma korkusu, sosyal medyada gezinirken uyumama, bunların hepsi bağımlılığa işaret eden belirtiler. Bu bağımlılığın zararlı sonuçlarının başında odaklanma sorununun oluşması geliyor. Kısa süreli videolar, kelime sınırı olan paylaşımlar ve fotoğraflar, odaklanma süremizi kısaltıyor ve bu günlük hayatımızı da fazlasıyla etkiliyor. Bu durum, gençler için kitap okumaktan uzun bir film izlemeye, derslere odaklanamamaya kadar hayatın her yerinde etkisini göstermekte.

Haberin Devamı

Gerçeklikten kopma ve yalnızlaşma

Asıl amacı insanlar arası iletişimi kolaylaştırmak olan sosyal medya, aslında biz gençleri yalnızlaştırıyor da. Sosyal medyada geçirilen zaman arttıkça ailemiz ile veya dışarıda geçireceğimiz zaman azalıyor. Bu ilişkilerimizi zedelemesinin yanı sıra bizi gerçek hayattan da koparıyor. Aslında bu ironik, çünkü sosyal medyanın amacı dünyanın gelişmelerine daha kolay ulaşabilmemizi sağlamak ve bilgi birikimimizi geliştirmek olmalıyken, sosyal medyada geçirdiğimiz zaman bizi gerçek dünyadan uzaklaştırıyor da. Bugünün çocukları eskiler gibi dışarıda oyun oynamak yerine evde oturup YouTube videoları izlemeyi veya bilgisayar oyunları oynamayı tercih eder oldular. Bunun sonucu oluşan hareketsizlikle sağlıksız bir yaşam biçimine sahip olan çocuklar, gelecekte de bunun fiziksel ve psikolojik olumsuzluklarını fazlasıyla görecekler.

Kimlik karmaşası ve sosyal medya

Psikolojik açıdan sosyal medyanın etkilerine gelecek olursak, öncelikle gençlerin kişilik gelişimine değinmemiz gerekecek. Z Kuşağı denen günümüz gençliği, “ergenlik çağı” adı verilen, kimliğimizi oluşturduğumuz bu son derece önemli dönemi sosyal medya kullanarak geçirdiler veya geçirmekteler. Sosyal medya uygulamaları ise esasen kimlik ve imaj oluşturma odaklı tasarlanmış. Z kuşağı gençliği bu uygulamaları, henüz kişiliklerinin oluşmadığı kimlik karmaşası ile karşılaştıkları dönemlerinde kullanıyorlar. Bu fazlasıyla cazip ve göz alıcı, çünkü sosyal medyada imajınızı çizmek için bir sınır yok, istediğiniz kimliğe bürünebiliyoruz.

Gün geçtikçe fazlalaşan “influencer” ve “Youtuber”ları izleyerek büyüyen bizler, aynı zamanda bu imaj oluşturma yarışına farkında olmadan sürükleniyoruz. Bu yarış ise bu uygulamalardaki sayı ve etkileşimler ile oluyor ve yarıştaki faktörler, gençlere yine sosyal medya ile aşılanan güzellik ve başarı standartları. Biri paylaşımımızı beğendiğinde beynimiz “iyi hissetme” hormonu olan dopamin’i salgılıyor, bu da sosyal medyada daha da fazla vakit geçirip daha fazla beğeni alma, yani popülerleşme arzusunu doğuruyor. Diğerlerinin paylaşımlarıyla kendimizi kıyaslamamız sonucunda yetersizlik hissi oluşuyor ve bu psikolojik açıdan hassas bir dönemde olan gençlerin gelişimini olumsuz yönde etkiliyor. Instagram gibi platformlarda hep mutlu görünen tanıdıklarımıza bakınca kendi eksikliklerimiz gözümüzde büyüyor, oysa o ekrandaki mutlu yüzlerin sahne arkasında yaşadıkları sıkıntıları da biz bilmiyoruz.Belki onlar da bizi kendileri ile kıyaslıyorlar. Böyle bir durumda kimlik karmaşası yaşayan gençler kontrolsüz internet kullanımı ve sosyal medya bağımlılığı sonucunda sanal bir dünyanın içinde hapsoluyorlar.

Sosyal medyanın manipülasyon gücü

Belirli bir düşünce yapısı ve kişilikleri tam olarak oturmamış gençlerin zihinleri etkilenmeye fazlasıyla müsait. İnternette gördüğümüz bir paylaşımın, doğru olsun olmasın, bizim fikirlerimizi etkileme ve o konuda bir önyargı oluşturma olasılığı çok büyük. Hele gençlerde, bilgiye kolay erişim sonucu araştırma tembelliği ve gördüğümüz bilgileri bir süzgeçten geçirememe sorununun oluşması çok doğal. Elbette bu bilgi çokluğunun günümüz gençliği olan Z Kuşağında yarattığı olumlu etkiler de var, örneğin farklı fikirlere anlayışlı ve açık görüşlü olmak, sorgulayıcı olmak, çeşitli konularda donanımlı olmak gibi. Bu açıdan sosyal medya vizyonumuzu genişletmekte de katkı sağlıyor. Ancak sosyal medyanın her zaman bize farklı fikirler aşıladığı yadsınamaz bir gerçek. Bu bilgilerin doğrulukları ve etkileri tartışılır ama ortada tartışılamayacak bir olgu var: sosyal medyada bilinçaltı yönlendirmeler çok yoğun, çünkü yönlendirme yapmak çok kolay. En basitinden bir örnek: bizim tercihlerimiz ve zevklerimizi kaydeden bu sitelerin bize gösterdiği reklamlar da bu ilgi alanlarımıza göre oluyor, ve böylece o reklama tıklama veya ilgi duyma olasılığımız artıyor.

Algoritmalar girdiğimiz her sitede, kullandığımız her uygulamada bizi izleyip takip ediyor. Bize gerçek dışı “mükemmel” standartları aşılayan sosyal medya, aynı zamanda üstün reklamcılık becerisi ile bu standartlara ulaşamamanın bizde yarattığı yetersizlik duygusunu kullanıp bu duyguları bir “kusur”a çevirerek, bize kendimizi nasıl “geliştirebileceğimizi” ve bu “kusur”ları nasıl ortadan kaldırabileceğimizi gösteren reklamlar sunuyor. Bunun sonucunda sürekli bir tüketim döngüsü oluşuyor. Büyük şirketlerin yönetimi altında olan bu platformların manipülasyon gücü sadece tüketim ile kalmıyor, ayrıca büyük bir propaganda gücü de var. Özellikle gençken fikir altyapımızın sosyal medya aracılığıyla oluşması Z Kuşağı için büyük bir tehlike teşkil ediyor. Bu tehlikeyi aşmak için de yapmamız gereken en önemli şey, sosyal medyaya bu manipülasyon gücünü vermemek. Bir bilgi görünce bu bilgiyi sorgulamak, araştırmak ve farklı kaynaklardan okumak, yanlış öğrendiğimiz bilgileri ise düzeltip yeniden öğrenmek hepimiz için çok önemli. Yalnızca doğru ve yararlı kullanmayı bilirsek sosyal medya ve küreselleşen dijital çağın olumlu etkilerinden yararlanabiliriz.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder