Sabah 07:30
Alarm çaldığında gözlerimi açıp perdeleri aralıyorum. Sokak henüz uykulu ama benim gibi milyonlarca kadın, bugün de gülümseyerek savaşmaya hazırlanıyor. Kahvaltıyı hazırlarken çocuğumu okula yetiştireceğim, toplantıda projemi sunacağım, akşam eve dönüp yemek yapacağım ve tüm bunları yaparken sırtımda, ‘Kadınsın, yaparsın’ cümlesinin o ağır, görünmez yükü olacak. Başka bir zamansa bu kulaklar tam tersini duyacak. 18 yaşında üniversite sınavına hazırlanırken, annem elime bir tencere tutuşturup, “Kızım, güzel yemek yapmayı öğren, ileride kocan mutlu olsun” demişti. O gün anladım bu ülkede kadın olmak, başkaları için hazır olmak demek. Okulda “Sen mühendis olacaksın da ne yapacaksın?” diyen hocalar, otobüste elini beline dolayan yabancılar, iş görüşmesinde “Evlilik planın var mı?” diye soran patronlar. Her adımda birileri, “Kadınsın, haddini bil” diye fısıldıyor kulağına.
Akşam 21:00
Marketten çıkıp eve yürürken, telefonu açık tutup arkamı kontrol ediyorum. Çünkü geçen hafta şu köşede bir kadın, “Tacize uğradım” diye polise gittiğinde, “O saatte olur öyle şeyler” dedi birileri. Bu ülkede kadın olmak; “Giydiğin kıyafetten güldüğün ana kadar hesap vermek” demek. Bu ülkede sana ne olsa ‘olur böyle şeyler’ demek olağan. Evet, zor. Ama her 8 Mart ’ta ‘Eşitlik’ diye haykıran o kalabalıkta, her gece 03.00’e kadar ders çalışıp doktor olan kız çocuğunda, her gün eşinden şiddet gören ve kurtulmak için direnen o kadında… Biz, umudu ‘tükenmez kalem’ gibi taşıyoruz. Bazen yoruluyorum. Ama her şeye rağmen bir gün, ortak bir gururda ve eşit bir dünyada buluşacağımızı biliyorum. Çünkü biz; yalnızca ayakta kalmıyoruz, yeri göğü inşa ediyoruz. Çabamız çiçeklenecek!