Esra E. Karaosmanoğlu 2021’de tertemiz delirdik mi?
HABERİ PAYLAŞ

2021’de tertemiz delirdik mi?

Sevgili Merve, ben seni uzun yıllardır tanıyorum ama tanımayan okurlarımıza “Merve Otçeken” kimdir, birkaç cümlede anlatabilir misin?

Merve Otçeken: Merve, özünde âşık, kalpten, birlik bilinciyle özgürce yaşayan bir can. İçindeki aşkı, temas ettiği her varlıkla buluşturmak üzere yolu psikolojiyle kesişmiş biri. Kadın ve erkeğin ötesinde varlığını hisseden, yaşayan, 2 çocuk annesi, pek çok canın da Yuva’sı…

“Aşk’a aşkla hizmet eden yolcu” yazıyor Instagram profilinde. “Aşk” nedir, “Aşkla hizmet etmek” nedir?

Haberin Devamı

M.O.: Aşk, insanlar arası yaşanan manâda değil. Daha da derinlerde her birimizin içinde zaten var olan özle yaşanan Aşk. Birbirimizle olan bağımızı hissedişimiz. Kutsal olan, yüce olan, adına pek çok öğreti ve pek çok isim verilmiş olan Yaşam, Kaynak, Varoluş, Spirit, Allah, Yaradan, Ortak Akıl, Tanrı Aşk diye tarif ettiğim. O’na hizmet ediyorum…

Uzun yıllardır yolculuğuna tanık olduğum için o “Aşkla hizmet etmenin” sende tezahürünü çok iyi gözlemleyebildim, evet… Uzman psikolog ve psikoterapist olarak son 2 yıldır işlerinin git gide daha yoğun olduğunu görüyorum. Sence bu yoğunluğun yüzde kaçı pandemi sebebiyledir, geriye kalan etkenler neler sence?

M.O.: Kıymetli bir soru Esracığım. Bu sorunun birkaç yanıtı var. Biri bireysel düzlemde, diğeri dönemin getirdiği sorumluluklara ilişkin. Kızım Özüm Anka, 2017 Eylül doğumlu, onu kendim büyütmek istedim. İki aylıktı yavaş yavaş seanslara döndüğümde, ancak kızımın ilk 2.5 yılında haftada az saat çalışmayı seçtim. Günün büyük bir bölümünde tam zamanlı evde ve anne rolümdeydim. Bana olan fizikî ihtiyacı ve rutinleri belli bir kıvama eriştikçe yavaş yavaş meslekî yaşamımı ortak yaşamımızla uyumlu hale getirdim. Hemen ardından da Mart 2020’de koronavirus ile tanıştık. Pek çok canın korku, kaygı ve güvenlik algısına ciddi tesirleri oldu bu virüsün. Bir o kadar da eve kapanmalar başlayınca, acıdan, rahatsızlıktan kaçma yollarımız olan pek çok şey yapılamaz oldu. Seyahatler, yeni tanışmalar, cinsellik, hobiler, topluluk içinde ev dışı yapılan pek çok şey iptal oldu. Dolasıyla kişilerin kendilerinden kaçabilecekleri pek bir alan kalmadı. Sert bir yüzleşme oldu pek çok kişi için. Bu sebeple terapiye başvurma oranları arttı diye düşünüyorum. Belki bu denli zorlu gözüken yaşam olayı, kişileri “gerçek’’ mutluluğun, huzurun, anlamın, canlılığın, ne olduğu ve olmadığı konusunda farkındalığa davet etti demek daha doğru olur. Elbette bu yolla olması ve bu denli ölümcül sonuçlar doğurmasını kimse istemezdi. Fakat bildiğimiz üzere olan, olur. Bizlere de bununla ne yapacağımızı seçmek kalır. Bazı canlar öncesinde bu tür içsel çalışmalar yaptıkları için, bu yaşam olayından çizikler alarak geçerken, bazı canlara ise daha derin yaralar açtı denebilir. Neticede benim yoğunluğum hizmet odaklı yaşayan bir can olarak -bence ‘’sağlık çalışanlarımız’’ kadar olmasa da- büyük bir efor kullandığımı söylemek mümkün… ki senin vasıtanla bu yazıyı gören okuyan her birine ve ailelerine tüm kalbimle minnetimi sunmak isterim. Bizler için yaptıkları özverili hizmet için minnettarım.

Haberin Devamı

Koronavirüs sürecinde danışanların sana en çok hangi şikâyetlerle geldiler? Kadınlar ve erkekler arasında şikâyetlerin nevî farklı oluyor mu?

Haberin Devamı

M.O.: Kaygı bozuklukları, depresyon, travma sonrası stres bozuklukları, uyku sorunları, obsesyonlarda artış gözlüyorum. Veya anlam kaybı, hissizlik, boşluk duygusu, derin bir yalnızlık…. Varoluşsal krizlerle ilgili seanslarım çok oluyor. Esasen bu virüs yaş, cinsiyet ve sağlık tablosundan bağımsız hareket etti. Hakkında pek az bilgimiz ve etkimiz olabildi. Ülkelerin konuyu ele alış tarzları da ruh ve akıl sağlığında önemli tesirler yarattı. Bilinmezlik tüm insanları korkutur. Fakat bunun yanı sıra korunacağını, gözetileceğini bilmek ise insanlara güven verir. Bu kısımda ülkemiz insanları ne yazık ki pek çok bağlamda zorlandı. Maddi güvenlik, duygusal güvenlik ne yazık ki stabil bir tablo göstermedi. Pek çok can işsiz kaldı. Ya da aile içi şiddet arttı. Kadın cinayetleri son birkaç yılda hiç olmadığı kadar fazlalaştı. Dolasıyla çevresel ve içsel pek çok etkiye maruz kalındı. Ancak üzücü bir gerçek olarak şunu da belirtmeden geçmeyeyim, çalışan anneler bu süreçte çok yıprandı. Evden çalışmak, çocuğunun kreşinin kapanması, açıldığında eve hastalık taşıma riski, evde artan iş yükü, zihin yükü, içinden çıkılamaz bir hâl aldı. Tükenme sendromuna panzehir olan “özşefkat zamanları’’ hepten azaldı. Dolasıyla çalıştığınız yerlerde, sokakta, parkta bir anne gördüğünüzde sizden ricam ona bir miktar daha empati besleyin, şefkatli olmayı deneyin.

Salgın hastalık, seyahat kısıtlamaları, ekonomik zorluklar ve siyasî istikrarsızlıkların ortasında, 2022’de ruh sağlığımızı nasıl koruyacağız? Veya korumak mümkün olacak mı diye sorayım?

M.O.: Pek kolay olmayacak. Ancak burada gideceğimiz yeni dünya normları ise daha sürdürülebilir bir iyilik hali olacak. Daha az tüketip, daha bol paylaşma… Daha az konuşup, daha fazla dinleme… Kullan at yerine tamir etme… Yapıcı bir yaklaşımda olmak… Empati ve iletişim becerileri inanılmaz değerli hale gelecek bu yıllarda. Yani yapabilenler her yönden rahatlayacaklar. Kendi geçmişiyle yüzleyip barışanlar, daha da hafif bir an ve gelecek inşasında olabilecekler. Dolasıyla hızla koşmayı bırakıp, bir miktar içe yönelmek pek çok cevabı beraberinde getirecek. “Gerçekten en derinden ne istiyor, ne özlüyorum’’, “Elimden gelmeyenlere verdiğim odak ve enerjiyi, halihazırda elimde olan kaynaklara yatırmayı, çoğaltmayı seçebilir miyim?’’, “Güvenlik ve güvende olma halini, banka hesabımdaki paradan, fiziksel güzelliğimden, ya da yaşım ve cinsiyetimden bağımsız görebilmem, yaşayabilmem için neler mümkün?’’ gibi sorular önem kazanacak. “Her şeyi bilmeye çalışmak yerine, gerçekten ilgimi çekenleri zevkle öğrenip, onları yaşam giderlerim için gereken kaynağı üretmekte kullanabilir miyim?’’ sorusu kıymetli olacak. “Kimse benden daha iyi, daha zeki, daha becerikli, daha özel, daha güzel değilse, herkes gerçekten biricik ve bir o kadar birbirine bağlıysa, ben hangi armağanlarımla varlığımı onurlandırabilirim?”. “Sevilebilir olduğuma ikna olmam ya da birilerini ikna etmek için gösterdiğim onca eforu fark edip, durabilir miyim?”. “Sağlıkla ve güvenle çatışma becerilerini öğrenebilir miyim?”. “Sınır koymanın, bencillik olmadığını, kaynaklarını gözetmek olduğunu görebilir miyim?”. İşte bu sorulara verilen ‘’sahici yanıtlar ve eylemleri’’, bana kalırsa en değerli para biriminden de kıymetli olacak.

Eğer içinde bulunduğumuz yıl, söylediğin gibi bir zihin yapısına henüz ulaşmadıysak, söylediğin soruları yeni yıla yaklaşırken kendimize sormakla başlayabiliriz. Bir de şunu sormak istiyorum: Ülkemizde psikoloğa gitmek maalesef halâ tabu düzeyinde. Çoğu zaman “ben deli miyim?” deyip geçiyoruz. Sence bir insan ne zaman psikoloğun kapısını çalmalı? Sanki bu soru koronavirüs yıllarında daha da bir anlam kazanıyor.

M.O: Kişi, kendisine “davetsiz bir acı” gelmeden başvursa daha iyi olur. Elbette Varoluş bizlerin, sahtelikten ve savunmalardan arındırıp gerçek benliğimize kavuşmamızı istiyor. Bu tür zorlanmalar ve acı olmadan, terapiye gelen pek az kişi var. Ya bir fiziksel hastalık, ya bir tür beklentinin boşa çıkması, hüsran, kalp kırıkları karşımda oturmaları için vesile. Bir de, “delirmek” sanıldığı kadar kolay bir şey değil. Her aklımızdan geçen gerçek olmuyor. Bu da büyülü bir düşünme tarzı. 2004 yılında Psikoloji Lisans eğitimi almaya başladığımdan bugüne sayısız insanla tanışma ve çalışma imkânım oldu. Gerçekten “akıl hastalığı olan’’ pek az kişiyle tanıştım. Her birimiz bir miktar yaralıyız ve bu yaralar esasen eşsiz mücevherlerimiz. Bir nevi bütünlenme derslerimiz. Neden hemen kurtulmak isteyelim? Hizmet ettikleri yeri görüp, uğurlamayı tercih edelim.

Haklısın, ama bu da belirli bir farkındalığa erişmiş olmayı gerektiriyor. “Davetsiz acı” bize gelmeden, psikoloğa gitmek bence işlevsel ve faydalı bir yaklaşım. Ancak psikoterapik süreçlerin zorlukları bence şöyle Merve: Sonuç için terapiyi zamana yaymamız lazım. Zaman da, daha fazla bütçe ayırmak anlamına geliyor. Diyelim ki terapi almak istiyoruz, “engel” olarak görülen zaman ve bütçe konularını nasıl aşabiliriz? Bu konu sanki çok gündeme geliyor.

M.O.: Olaya şöyle bak, insanın kendinden kaçmak için harcadığı onca parayı düşününce terapi aslında oldukça ucuz. Savunma ve ikâme tatminler için ödenen onca para… Kalbimi acıtıyor. Hepimizin içten içe özlemi olan bağ kurmak, görülmek, duyulmak, dikkate alınmak, sevilmek. Bunların ikâmeleri için onca kaynak harcanıyor ki tarifsiz… Bence danışan ve terapist arasındaki ilişki, ‘’terapötik’’ ilişki bu dünya üzerinde yaşanabilen en derin ilişkilenme tarzlarından biri. Eğer kalbinize, ruhunuza içtenlikle yoldaşlık eden bir terapiste rastlarsanız hayatınız gerçekten bambaşka olabilir. Benim kendi bireysel terapimde 8. yılım. Ve bu dünya üzerinde beni en iyi tanıyan insanlardan biri terapistim. Her versiyonumu! Onun karşısında oturduğum ilk genç kadınla, onunla birlikte büyüyen meslektaşı olan, şimdiki kadını en iyi tanıyan o. İkimizi çok takdir ediyorum. Şu an olduğum kişiyi inşa etmem terapistimin yardımı olmaksızın çok daha zahmetli olurdu.

Demem o ki, bulana kadar arayın. Benim en istikrarlı ilişkilerimden biri. “Eee olacak tabii, bu bir hizmet, ücret alıyor” denebilir. Hayır bence bizlere verilen ücretle, yaptığımız hizmet asla tutmuyor, tutmayacak. Paha biçilemez bir hal, karşınıza oturan kişinin “gerçekte’’ olduğu özü yaşanır kılabilişini izlemek... Ve bu yolda sayısız zorluğa birlikte göğüs germek… O yüzden Merve yani kurduğum yol (Syenah- Sanskritçe Anka Kuşu), “Yuva olma hali” demek. Yuva her daim dönebileceğiniz ancak aynı zamanda sizi özgürce uçmaya hazırlayan yer ve insandır. Bu can (Merve) 2008’den bu yana pek çok cana Yuva…

Sen şanslı danışanlardan biri olabilirsin. Yani herkes ilk denemede “doğru“ terapisti bulamayabiliyor. Hatta hiçbir zaman bulamayabilir! Terapiste gitmeden önce çokca araştırmak lazım ama frekansların tutması bana kalırsa biraz da şans. Dönelim 2022’ye… Önümüzde yine hastalık ve hayat zorluğu açısından belirsiz bir süreç varmış gibi gözüküyor. Beden ve ruh sağlığımızı olabildiğince güçlendirmek için bize “hap” gibi sunabileceğin önerilerin var mı?

M.O.: Aslında önceki soruda o özeti verdim gibime geliyor. Yine de biraz toparlayayım.

İçsel kaynaklarınızı güçlendirin. Size ilham, coşku, güven, sevgi, işbirliği sunan ortam, iş ve insanlarla ilişki kurun. Bunlar yerine drama, kuşku, şüphe uyandırıyorlarsa lütfen o an üzülseniz de suçlansanız da ilişkinizi sonlandırın. Bunca zahmetli zamanda insan ilişkilerinde daimî huzursuzluğa yeriniz bence olmamalı.

Sağlıklı ve kaliteli uyku için dikkat koymak. Bunun için yollar her yerde yazıyor. Sağlıklı, yeterli, dengeli ve bence bitki temelli beslenme yollarını keşif.

Armağan ekonomisine geçiş. Her şeyi parayla satın almak yerine sürdürülebilir moda, yiyecek, araç gibi yaklaşımları artırmak her yönden ruh sağlığımıza katkıda bulunacaktır. Minimalist bir yaşam tarzı, zihninizin daha sakin kalmasına, stresinizin azalmasına yardımcı olacaktır. Böylece faturaları, kredileri, genel olarak borçlarınızı ödemek üzere sevmediğiniz bir işe zorla gitmeniz daha az gerekecek. Biraz üstten konuşuyor olarak algılanabilirim. Ama koronavirüs, bize gerçekten “Anlamlı bir yaşam versiyonunda mıyım?”, “Bu benim hayatım mı?”, “Ne ara böyle biri oldum?” dedirtecek kadar sert sorular sordurdu. Dürüstçe yanıtlarsak var olan ömrümüzü daha da tatminkâr bir şekilde yaşama ihtimalimiz olabilir.

Pema Chödrön ‘ün pek çok kitabı ve konuşması “belirsiz’’ dünyada huzurlu ve sakin nasıl kalabilirim sorularına yanıt verir. Topraklarımızda yaşamız değerli âşık Hz. Mevlânâ “Misafirhane” şiirinde, yaşam olaylarına bakış açımız hakkında bizleri tatlı tatlı uyanışa davet eder.

İster bağcıyı döveriz ister mesajı alırız. Elbette trajediler var. Yaşam boyu anlamakta zorlanacağım çok şeyler de var. Çocukların, kadınların, LGBTİ +üyelerinin, ten rengi sebepli veya hayvanların uğradığı şiddeti, hasta çocukların edinmesi gereken ilaçların fiyatlarının nasıl bu denli yüksek olabileceğini gerçekten bir ömür boyunca anlayamayacağım. Şiddetin, aşktan daha fazla kabul görmesini anlamakta hep zorlanacağım. Ancak bunca yıllık psikoterapi maceralarımdan çıkardığım dersler var, izninle onları sıralamak isterim:

  • Hiçbir şey boşu boşuna, pisi pisine olmuyor. Her şey tam vaktinde tam da olması gereken haliyle oluyor.
  • Herkes bildiği yollarla, bildiği en iyi şekilde hayatla ilişki kuruyor.
  • Kimsenin bana borcu yok. Benim kimseye borcum yok.
  • Gerçek özgürlük varlığımızdaki ilahî özle temasta olarak yaşamaktır. Sorumlu, dengeli, iradeli yaşamaktır.
  • Toplumsal beklentilere uyum sağlanacak diye ihanetle geçen upuzun yıllar. Bunlardan muhtemelen her birimizde var.

Bu sene ve önümüzdeki yeni yaşam versiyonunda “sezgisel’’ olan canlar çok rahat edecek. Ne yapıp edip, kendilerini uyuşturmayı bırakıp, sezebilmeyi başaranlar her yönden refah içinde yaşayacaklar. Şartlanmalarını fark edip, onları kırmaları gerekecek. İster psikoterapiyle, ister sporla, yogayla, ister sanatla, müzikle, masallarla, ritüellerle... Herkesin bir biçimde yeniden kendi Tanrısal özleriyle temasa geçip kalıcı bir bağlantı inşa etmesini tüm kalbimle diliyorum.

Çok teşekkür ederim Merve. Gerçekten altın kıymetinde bir rehberlik sundun bize şu küçücük alanda. Bu senenin son yazısını ruh sağlığımıza ayırmak istedim çünkü bizi önümüzdeki yıl zorlamaya devam edecek olan bir konu gibi gözüküyor. Son söylediğin temenniye ben de tüm kalbimle katılıyorum.

Herkese, ruhsal sağlığının sapasağlam olacağı bir sene diliyorum. Mutlu yıllar!

Esra E. Karaosmanoğlu

Sıradaki haber yükleniyor...
holder