Mühendis bir annenin özenle, sevgiyle ve tüm gücünü vererek yetiştirdiği özel bir çocuk Alper Öztürk. Yaşadığı tüm zorluklara rağmen kardeşleri ve gönüllü annesi ile dimdik ayakta durarak, başarılarına yenilerini ekleyen şampiyon milli sporcu Alper, bir kez daha Avrupa’da Türkiye’yi temsil etmeye hazırlanıyor.
Hayat yolculuğu 28 Temmuz 1992’de Ankara’da başlayan Alper Öztürk, 3 kardeşin en büyüğü. Bir kız bir de erkek kardeşi olan down sendromlu Alper, henüz 11 yaşındayken babasının vefatının ardından annesi ve kardeşleriyle birlikte İzmir’e yerleşmiş. Mühendis anne Fatma Öztemel Öztürk, her ihtiyacını kendisi karşılayabilen bir birey, şampiyon bir sporcu ve kardeşlerine gözü gibi bakan iki evlat yetiştirmiş belki de yanlarında olamayacağı günleri hissederek. 30 Ekim 2020 İzmir depreminde hayatını kaybeden 116 kişiden biriydi anne Öztürk. Alper ve kardeşi Buğra’yı kurtarmıştı ama kendisi o kadar şanslı olamamıştı. Bir süre anneannesi ve dayısı ile şimdi de eğitimlerini tamamladıktan sonra İzmir’e dönen kardeşleri Zehra ve Buğra ile yaşayan
33 yaşındaki Alper, her şeyi geride bırakarak kardeşlerinin ve onu sevenlerin sevgisiyle başarı çıtasını yükseltmeye devam ediyor. 2019’da 22 yaş ve üzeri sporcular arasında Türkiye şampiyonu olan Alper, yılmadan yorulmadan sporla yaşıyor. Artistik kategorisinde kulplu beygir, atlama masası, kuplu beygir ve atlama dallarında 4 altın madalya alarak dünya şampiyonu olan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin lisanslı milli sporcusu Alper Öztürk, jimnastikte de buz pateninde de başarılarını sürdürüyor.
SOSYALLEŞTİKÇE BAŞARIYOR
İzmir İli Yetim Çocuklar Komisyonu üyesi, Alper’in paten öğretmeni ve gönüllü annesi Neşe Hünerli, yollarının nasıl kesiştiğini ve neler yaşadıklarını anlattı. Yalnızca Alper’in değil daha birçok çocuğun gönüllü annesi olan Hünerli, “Alper başardıkça ben ondan daha mutlu oluyorum. Annesi Fatma Hanım harika bir evlat yetiştirmiş. Alper, sevgi dolu, naif, kibar, düşünceli ve çok centilmen. İnsanlarla iç içe olup sosyalleşmesi onu her geçen gün daha büyük başarılara götürüyor” ifadelerini kullandı. Şampiyon sporcu down sendromlu Alper ise annesini çok özlediğini ve kardeşleri Zehra ile Buğra’yı çok sevdiğini dile getirerek, Milli Takım’dan beklediği Avrupa Şampiyonası davetinin bir an önce gelmesini heyecanla beklediğini dile getirdi.
Alper ile ne zaman ve nasıl tanıştınız?
Alper, takım arkadaşı ile dünya şampiyonasına katıldığında o aile, annesi Fatma hanımla tanışıyorlar. Alper’in buz pateni yapıp yapamayacağını soruyor annesi ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin her Perşembe ücretsiz düzenlediği çalışmaya getiriyor. Alper ile yaklaşık 7-8 yıl önce Bornova Aşık Veysel Buz Sporları Salonu’nda tanıştık. Hatta annesi de buz pateni denemek istemişti. Çok keyifli ve sıcak bir tanışmamız oldu. Alper ile yolculuğumuz da o gün onun paten öğretmeni olmamla başladı.
İzmirli iş insanı tarafından kurulan Bornova HİTAB Spor kadın futbol takımı, kısa sürede büyük başarılar elde etti. 5 yıl gibi kısa sürede TFF 3. Lig’den Süper Lig’e yükselme başarısı gösteren İzmirli kadınların yeni hedefi şampiyonluk.
Amatör bir kulüpte yönetici olan babası ile futbol sevdası perçinlenen İzmirli iş insanı Hakan Beşyıldız’ın 2020’de kurduğu Bornova HİTAB Spor kadın futbol takımı, mücadelesi ve başarı hikayesiyle hem kadınlara hem de sporculara örnek oluyor. Amatör futbol tutkusunu profesyonelliğe taşıyarak kurduğu kadın futbol takımının, ‘futbolun erkek işi’ olmadığına herkesi inandırdığını söyleyen Hakan Beşyıldız, teknik direktör
Ali Alanç ve birbirinden başarılı pırıl pırıl gençlerle önümüzdeki sezon zirveyi zorlayacaklarının mesajını verdi.
Kadın futbol takımı kurmaya nasıl karar verdiniz?
Mesleğim yedieminlik yani sporcu değilim. Gençliğimizde futbol oynadık ama profesyonel değildi. Oğlum futbolu çok seviyor ve uzun yıllardır da futbol oynuyor profesyonel olarak. 6 tane halı saha tesisimiz vardı. Oğlum da başka takımlarda futbol oynuyordu. 2018’de erkek takımını kurduk ve o günden bu yana oğlum Tunahan Beşyıldız erkek takımımızda oynuyor. Kadın futbol takımı aslında bir anda kuruldu. 2020’de pandemi sürecinde Konak Belediyesi TFF Süper Lig’deydi. Süper Lig yeni kurulmuştu, birincilikten Süper Lig’e geçiş o dönemi oldu. Pandemi nedeniyle Antalya’da lig yapıldı, turnuva şeklinde. Şu an ki teknik direktörümüz Ali Alanç’ın ve Konak Belediyesi yöneticilerinin daveti ile o lige gitmiştim. Orada ‘Ali Hoca acil bana kadın futbol takımı kur’ dedim ve 2021’de 3’üncü Lig’den yola çıktık.
‘HİTAB’
ÇOCUKLARININ İSİMLERİNDEN DOĞDU
Şiirleri dışında neredeyse hiçbir eserinde ‘ve’ bağlacı göremeyeceğiniz Hidayet Karakuş, 65 yıldır kalemine aynı aşkla sarılıyor. Karakuş, “Asla unutamam” dediği o olayı anlattığı ‘Şeytan Minareleri’ adlı romanıyla Türkiye’nin en önemli edebiyat ödüllerinden ‘Orhan Kemal Roman Armağanı’nın sahibi oldu.
5. İzmir Kitap Fuarı-İZKİTAP’ta bir araya geldiğimiz Türk edebiyatının usta isimlerinden Hidayet Karakuş’un hayat yolculuğu, 1946 Eylül’de Isparta Yalvaç’ın Kurusarı Köyü’nde başlamış. 1966’da Selçuk Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdikten sonra Adana, Manisa, İzmir’de Türkçe öğretmenliği yapmış, 1992’de kutsal mesleğinden emekli olmuş. Yazmaya 13 yaşında başlayan usta Karakuş, Haftanın Sohbeti’nde genç yazarlara mesaj verirken, “Yazmayı ertelemeyin. Yazmak istiyorsanız hemen şimdi başlayın” dedi. Karakuş’un ilk şiir kitabı ‘Günaydın Gül Yaprağı’ 1979’da yayımlandı. 1981’de ilk romanı ‘Yağmurlar Nereye Yağar’ ile 1981 Mehmet Ali Yalçın Roman Ödülü’nü alan yazar, on yıl sonra yazdığı ikinci roman ‘Uykusu Derin Şehir’ ile 1990 Ferit Oğuz Bayır Roman Ödülü’nü kazandı. Bu iki roman arasında daha çok şair kimliği ile ön plana çıkan, çocuk kitapları, radyo oyunları da olan Karakuş, 78 yaşında hâlâ toplumcu gerçekçi bir sanat anlayışı ile eserlerini kaleme almaya devam ediyor.
BÜTÜN DÜNYA BANA BAKIYOR SANDIM
Okurla ilk buluşmanız ‘Günaydın Gül Yaprağı’ kitabınızla oldu. Yazma serüveniniz nasıl başladı?
Öğretmen okulundayken 13 yaşında şiir yazmaya başladım. O zamanlar destancılar vardı; kasabalarda, köylerde bir olay olduğunda tek yaprak destan yazarlar, bastırırlar, pazarlarda 15 ya da 25 kuruşa satarlardı. Yazdıklarını da makamlı okurlardı. 1959’da radyoda Kıbrıs olaylarını dinliyorduk. Ben de ulusal bir coşkuyla Kıbrıs destanı yazdım. Sınıfın duvar gazetesine koydular. Adımı orada görünce bütün dünya bana bakıyor sandım. Çok heyecanlandım. O günden bu yana hiç durmadan okudum yazdım.
Yazar olma hayali o zaman mı başladı?
Hayır. Bir gün yazar olurum, kitaplarım çıkar, adım duyulur diye düşünmedim. Yazarken de okurken de çok mutlu oluyordum. Tamamen içten gelen bir akış, okudukça yazma isteği de çoğalıyor. Zamanla Isparta gazetelerinde ve edebiyat dergilerinde şiirlerim yayımlanmaya başladı. Hiç kitap çıkarmayı düşünmedim.
Aynı anda 4 mevsimin yaşandığı ve kışın da sıcaklığını koruyan suyu ile Ege, deniz turizminde her yıl daha da gelişiyor. Turist sayısındaki artışla gelirler yükselirken, İzmir de adını bütün dünyaya duyuruyor.
Kruvaziyerde Kuşadası ve Çeşme limanları, su üstü sporlarında Çeşmealtı ve Urla, su altı sporlarında ise Karaburun, Çeşme adını duyururken, yat limanları da özellikle pandemiden sonra yakaladığı yükselişi sürdürüyor. 2024’te Çeşme 73, Dikili 15, İzmir 66, Kuşadası 524 kruvaziyer gemisi ağırladı. 2025’in ilk üç ayında ise Çeşme’ye 1, İzmir’e 14, Kuşadası’na 22 gemi demir attı.
SAYIDAN ÇOK NİTELİKLİ TURİST DAHA ÖNEMLİ
2024 sezonunu değerlendiren ve 2025’in ilk üç ayında bile güzel rakamlar yakalayan kruvaziyerin turizme büyük katkı sağlayacağını söyleyen Deniz Ticaret Odası İzmir Şube Başkanı Yusuf Öztürk, gerçekleştirilen tanıtım atakları ve fuar katılımlarının iyi sonuçlar verdiğini belirtti. Haftanın Sohbeti’nde İzmir ve bölgedeki deniz turizminin ilerleyen zamanlarda daha iyi duruma geleceğini düşündüğünü belirten Başkan Öztürk, “Eskiden niceliğe oynuyorduk şimdi niteliğe oynuyoruz. Yani; turist gelsin, mümkün olduğunca da fazla gelsin ama nitelikli turist gelsin, para harcayabilen turist gelsin” diye konuştu. Öztürk, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın hem kendileri hem kurdukları Turizm Geliştirme Ajansı (TGA) ile gerek tanıtım çalışmalarını gerek yatırımları eksiksiz sürdürdüğünü dile getirdi.
FAALİYETLER TÜM YILA YAYILABİLİR
Turizm denince akla ilk deniz turizmi geliyor. İzmir’i deniz turizminde nerede görüyorsunuz?
Deniz turizmini oluşturan elementleri 4 kademede sayabiliriz; marinalar, yat turizmi, kurvaziyer ve su altı-su üstü sporları. Deniz turizminin her alanını değerlendirmek lazım. Türkiye'nin genel turizm çalışmaları veya faaliyetlerinin dışında deniz turizmi etkinlikleri de gerçekleştiriliyor. Marinalarda, Akdeniz çanağındaki ülkelerin marina bağlama kapasitelerinden daha az kapasiteye sahibiz fakat doluluk oranları yüksek. Özellikle yaz sezonunda kapasitelerinin neredeyse yüz 100'ün üzerine çıktığını gözlemliyoruz. Marinalar 2024’te iyi bir sezon geçirdi. Pandemi ile başlayan ve pandemiden sonra da devam eden izole yaşam mantığı marinaların çalışmalarını son derece iyi etkiledi. Bunun yanı sıra su altı ve su üstü sporlarına daha gidecek çok yolumuz olsa da özellikle dalış turizminin Çeşme ve Karaburun'da her geçen gün geliştiğini görmekten memnuniyet duyuyoruz. Çünkü su altı görselimiz gerçekten iyi. Görülmeye değer bir deniz altına sahibiz. Su üstü sporlarına baktığımızda maalesef Antalya, Bodrum, Marmaris gibi çok geliştiğini göremiyoruz. Bölgemizde özellikle Alıçatı'daki ‘windsurf’ün ve Çeşmealtı ile Urla'daki ‘kitesurfing’in önemli şekilde dünya çapında ün saldığını gözlemliyoruz. Bunların her birinin sadece sezonda değil, tüm yıla yayılan faaliyetler olması gerek.
‘Aile Yılı’ ilan edilen 2025’in üç ayında 67 kadın hayattan koparılırken, 84 şüpheli kadın ölümü gerçekleşti. Ülkemizin kanayan yarası bir türlü dindirilemezken, kadınlar da hayatlarını daha fazla sorguluyor ve yaşamlarına kendi kararlarıyla yön vermek için mücadelesini sürdürüyor.
Gün geçmiyor ki bir kadın daha cinayet kurbanı olarak hayata veda etmesin… Taş uzaktan gelmiyor; en sevdiklerinden en yakınındakilerden, en güvendiklerinden geliyor ve bir anda vurmuyor faillerin ‘sevgi’ diye adlandırdıkları vahşet. Şiddetin her türlüsü aslında en başından veriyor sinyallerini ama toplumsal normlar ve dayatmalar en bilinçli, eğitimli, ekonomik özgürlüğe sahip kadınları bile şiddet sarmalının içine hapsedebiliyor. Cezalar artırılsa da çocuklarından, ailelerinden en önemlisi de hayattan koparılan kadınların isimleri kara tabloda yer almaya devam ediyor.
RAKAMLAR CAN YAKIYOR
2010’da Türkiye’yi sarsan Münevver Karabulut cinayetinin ardından kurulan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, yalnızca pankartları tutacak kadar kadınla çıktığı yolda bugün binlerce kişiyle birlikte yürüyor. Yalnızca kadın cinayetlerini durdurmaya yönelik değil, şüpheli kadın ölümlerinin de ‘cinayet’ olabileceğinin göz ardı edilmemesi için çalışmalarına devam eden platformun her ay açıkladığı veriler ise can yakmaya devam ediyor. Türkiye’nin kanayan yarası kadın cinayetlerinde yılın ilk üç ayındaki kara tabloya bakıldığında ocakta; 33 kadın cinayeti, 33 şüpheli ölüm, şubatta; 16 kadın cinayeti, 21 şüpheli ölüm, martta ise 18 kadın cinayeti, 30 şüpheli ölüm gerçeği gözler önüne seriliyor. 2024’te ise 394 kadın cinayete kurban giderken, 259 kadında şüpheli ölüm olarak kayıtlara geçti.
Tüm kadınlar için kamusal düzenlemeler mücadelesi verdiklerini ve davaları takip ederek kadınlara ihtiyaç duydukları hukuki ya da psikolojik desteği sunduklarını söyleyen Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu İzmir Temsilcisi Tülin Osmanoğulları, Haftanın Sohbeti’nde elde edilen kazanımları, yasalarda gelinen son durumu ve çalışmalarını anlattı. Kadınlara ‘Asla yalnız değilsiniz’ mesajı veren Tülin Osmanoğulları, küçük yaşlardan itibaren verilecek kadın-erkek eşitliği eğitimlerinin, koruyucu ve önleyici tedbirlerin, bireysel silahlanmayla mücadelenin kadın cinayetlerini durdurabileceğini vurguladı. Osmanoğulları, 12 yıl önce başlayan acı hikayeleri konu alan ‘Gönüllü’ isimli belgeselin İstanbul Film Festivali’nde kadın cinayetleriyle mücadele alanında ses getireceğine yürekten inandıklarını da sözlerine ekledi.
ARTIK ADI VE CEZASI VAR
1.5 yaşında mental retardasyon teşhisi konulan, ilk öğretmeninin ‘Bu çocuktan bir şey olmaz’ dediği Sezen Kaya, mental engelli kadın sporcu olarak başarıdan başarıya koşuyor. Gözünü parakaratede dünya şampiyonluğuna diken “Türkiye’nin ilk mental kadın şampiyonu” Sezen, milli takımın hayalini kuruyor.
1.5 yaşında mental retardasyon teşhisi konulan, İzmirli engelli sporcu Sezen Kaya, farklı branşlarda yakaladığı başarıyla tüm gençlere örnek oluyor. İlk öğretmeninin ‘Bu çocuktan bir şey olmaz’ dediği 21 yaşındaki Sezen Kaya, yüzme ve güllenin ardından gözünü şimdi de parakaratede Türkiye şampiyonluğuna dikti. “Türkiye’nin ilk mental kadın şampiyonu” Sezen, milli takımın hayalini kuruyor. Spora 3 yaşında yüzme ile başlayan Sezen Kaya, 5-6 yaşlarında atletizmle tanışıyor. Annesi Meryem Keser’in eskiden yaptığı spor dalı gülle atma ile yola devam eden Sezen ilk başarısını da burada yakalıyor. Gülle atmada iki kez Ege Bölge Şampiyonu olan Sezen, Türkiye’de 2022’de ilk kez seçmesi yapılan Dünya Karate Federasyonu’nun görme, bedensel ve mental engeliler için düzenlediği yarışmada şampiyon oldu. Bu başarıyla “Türkiye’nin ilk mental engelli kadın şampiyonu” unvanını alan Sezen bu yıl altın madalyayı küçük bir detayla kaçırdı. Trabzon’da 21-23 Şubat’ta düzenlenen ‘Türkiye Karate Şampiyonası’nda parakarete dalında tatamiye çıkan genç sporcu Sezen, hakemlere selam vermeyi unutunca altın madalyayı kaçırarak ikinciliği göğüsledi.
Ayrıca Sezen Kaya’nın hikayesini anlatan ‘Sezenler Olsun’ adlı kısa belgesel de yarışmalarda birçok ödüle layık görüldü. Ege Üniversitesi Spor Bilimleri Akademisi Antrenörlük Bölümü 2. sınıf öğrencisi olarak eğitimine de devam eden Sezen Kaya, “Spor benim hayatım. Kendime güveniyorum” diyor. Sezen, ayrıca antrenman yaptığı karate salonunda diğer öğrencilere ders de veriyor.
HİKAYEMİ İZLERKEN AĞLADIM
Senin hikayeni anlatan ‘Sezenler Olsun’ belgeseli birçok ödül aldı. Belgeseli izlerken neler hissettin?
Papara Göztepe, 20 yıl sonra yeniden Sultanlar Ligi’ne çıkmanın gururunu ve mutluluğunu yaşattı. Başantrenör Ataman Güneyligil, yeni hedeflerini anlatırken, “Sezon başında biliyorduk. Amacımız Sultanlar Ligi’nde yer alacak bir takım kurmaktı” dedi.
İzmir’in köklü kulüplerinden Göztepe, kuruluşunun 100’üncü yıl dönümünü kutlayacağı 2025’te büyük başarı yakalamanın mutluluğunu yaşadı. Alanya’da organize edilen Kadınlar Voleybol 1. Ligi Play-Off Final Etabı’nda oynadığı üçüncü ve son maçta İBB Spor’u 3-2 mağlup eden Papara Göztepe, 20 yıllık Sultanlar Ligi özlemini sona erdirdi. Kadın voleybolunun zirvesi Sultanlar Ligi’ne yükselmenin sevincini yaşayan Göztepe Kadın Voleybol Takımı’nın Başantrenörü Ataman Güneyligil, sezonu ve sıradaki hedeflerini ‘Haftanın Sohbeti’ne anlattı. 2005’te veda ettikleri lige İzmir’in sultanları ile dönmenin büyük gurur olduğunu söyleyen Atakan Güneyligil, “Sultanlar Ligi’nde yerimizi başarımızı artırarak korumak ve Avrupa ile Dünya Şampiyonluğu’na adım adım ilerlemeyi hedefliyoruz” dedi. Kadınlarla çalışırken çoğu antrenörün aksine hiç zorlanmadığını ve uyumlu bir takım olduklarını dile getiren Güneyligil, spora nasıl başladığına, rol-model aldığı isimlere ve en önemli motivasyon kaynaklarına dair tüm soruları yanıtladı.
BÜYÜK HASRETİ BİTİRDİK
Sezon başında bu kadar büyük başarıyı bekliyor muydunuz?
Evet. Sezon başında takımı kurarken amacımız Sultanlar Ligi’nde yer alacak takım kurmaktı. Tercihlerimizi ve oyuncu seçimlerimizi de bunun doğrultusunda yaptık. Bu konuda özellikle yönetimimize çok teşekkür etmek istiyorum. Çünkü istediğim üstün oyuncuları takımımıza katmamıza vesile oldular.
20 yıllık Sultanlar Ligi özlemini sona erdirdiniz. Hisleriniz neler?
Göztepe çok büyük camia. 20 yıllık Sultanlar Ligi hasreti vardı. Önümüzdeki sene bunu gidereceğiz. Çok daha büyük kalabalıklarımız seyircilerimiz olacak maçlarımızda. Bu da bizi çok heyecanlandırıyor şimdiden. Kulüp camialarının, özellikle spor kulüplerinin Sultanlar Ligi’nde sayısının artması çok önemli. Sultanlar Ligi dünyanın en iyi voleybol liglerinden biri. Biz de bir spor kulübünü daha Sultanlar Ligi’ne kattığımız için mutluyuz.
Hayatına çok sevdiği müzikle yön veren, aynı zamanda da yıllarca güler yüzüyle çocuklara şifa dağıtan bir doktor İskender Timur Türsen... Müzik yaparak para kazanmak çok zordu, bir mesleği olmalıydı. Tıp okusa da doktorluk yapacağını hiç düşünmemişti. Uzun yıllar geçti ama Türsen, ne sanatından ne doktorluktan vazgeçmedi.
‘Pencereler önünde çürürken o güzelim yıllarım hayalin gözlerimin önünde’ demişti ama 2005’in kasımında kırılan gururuna istediği
bir teselli ile tanıdı onu Türkiye.
“Yine aylardan kasım
Sanki sende kaldı bir yarım”
diyordu grubuyla birlikte söylediği ve hala milyonların dilindeki şarkıda…
Yine Aylardan Kasım, Deliriyorum, Ulan, Karanfiller, Pencere, Tiryakinim gibi birçok şarkının bestecisi ve söz yazarı, doktor İskender Timur Türsen, Haftanın Sohbeti’nde tıbbı, müziği, gerçekleştirdiği hayallerini ve yaşadığı hayal kırıklıklarını anlattı. 1962’de İzmir’de doğan Türsen, daha orta okul yıllarında başladığı müziği hayatından hiç çıkarmayanlardan. 1995’te Göksel Öncan (davul), Sezi Çeşitli (vokal), Ertuğrul Perşembe (gitar) ve Mahmut Perşembe (gitar) ile İskender Timur Türsen’in (bas) kurduğu Türk