Yazarlar Olmasa mektubun
HABERİ PAYLAŞ

Olmasa mektubun

"Olmasa mektubun" 1986 yıllarında piyasaya çıktığı zaman ortalığı kasıp kavurmuştu. Sözlerini Murathan Mungan’ın yazdığı Yeni türkü grubu eşliğinde Derya Köroğlu’nun seslendirdiği bu ayrılık şarkısı zamanın gençleri olarak yüreğimizi epeyce burkmuştu. O yıllarda radyoculuk yaptığım için aylarca müzik listelerinde yerini koruduğunu ve liste başı olduğunu hatırlıyorum. Yıllarca dilimizden düşmedi. Birçok aşk bu şarkıda anlam kazandı. Buram buram ayrılık kokan şarkı sözlerinde derin bir kırgınlık ve serzeniş vardı ki; o günden bu güne değişen çok şey var aslında. Değişmeyen tek şey hala aşklar yaşanıyor ve biz hala ayrılıklarımızı iki satır sözlere sığdırabiliyoruz. Kocaman yaşanmışlıklar birkaç kelimeyle son bulabiliyor.

Haberin Devamı

Eskinin tadı başka demek için hiçbir fırsatı kaçırmamamdaki nedenim ise, öyle güzel örneklerle yaşanmışlıklar karşımıza çıkıyor ki...

Lise yıllarımda elimizdeki günümüzün teknolojik aletleri yoktu. Duygularımızı kolay söyleyemezdik. Bugünün gençleriyle kıyaslama yapıldığında bayağı utangaçtık. Aşklarımızın başlangıcı ve bitişi de büyük depremler yaratırdı. Başlangıçlarında zor olduğu gibi, vazgeçmeler kolay değildi. Her şeyi ciddiye alırdık. İlişkilerin bir anlamı vardı.
Duygular pembe, mavi kağıtlara yazılıp içine kurutulmuş çiçekler yapıştırılıp öylece sessiz bir şekilde arkadaşlarımızın yardımlarıyla elden verilirdi. Veya okul kitaplarımızın arasına sıkıştırılıp heyecanla sonuçlar beklenirdi. Postaya vermek ayıptı. Aile büyükleri duyacak diye ödümüz kopardı..

Kaç geceler sabahlara kadar sevdiğimizi düşünmekten uykusuz kalıp sınavlarda sıfır aldığımız günler olmuştur.
"Seni Seviyorum" kelimesinin anlamı büyüktü. Öyle kolay söylenmezdi. Çünkü aşk bir yemindi. Yazılara sığmayacak kadar özeldi. El ele tutuşmak lükstü. Göz göze bakışmak bile yüzümüzün kızarması için yeterliydi.

"Aşk" dediğimiz ulvi duygu; sevgiyle beslenir, saygıyla korunurdu.

Hızla değişen dünya değerlerinin getirdiği medeniyetin yararından çok zararı oldu fakat bir türlü anlamamakta direniyoruz. Teknoloji duygularımızı katletti. Ne yazık ki aşkın pazarını da ucuzlattı.
Peki şimdi ne durumdayız? Şipşak tanışmalar. Yeni deyimlere göre üç beş takılmalar, sonra elinizdeki aletlere yazdığınız küçücük bir "hoşça kal" kelimesi. Karşılıklı oturup konuşmaya bile tahammülümüz kalmamış. Sonrasında gelsin depresyonlar. Çantamızda avuç avuç ilaçlar.

Haberin Devamı

İlişkileri besleyecek paylaşımlar yok artık. . Hani yıllar sonra konuşacağınız anılarımız vardır ya. Ne yazık ki kalmamış. Gelecekteki geçmişi yaratmak sabır ister, fedakarlık ister.. İyi ve acı birlikte anlam kazanır. Yaşanmışlıkları biriktirmek dünyanın en özel duygularıdır.

Kalabalıklar içinde yalnızız. Aşk istiyoruz fakat bu duygunun ağırlığı altında ezilmek istemiyoruz. Taşımak zor geliyor. Yorgun bir metal yığını haline geldik. Kendimize bile yabancılaşmışken bir başkasına nasıl yakın olabiliriz. Aslında kendimizi sevmiyoruz. Ruhumuz o kadar bitkin ki; aşka el uzatacak halimiz kalmamış.
Duyguların toksik cümlesi "aradığımı bulamadım". Neyi aradığını bilmeyen günümüzün zavallı insanlarının haklı nedenleri.
Gandi ne demiş; "Aşkın olduğu yerde hayat vardır. O halde aşktan kaçmayalım. Sonuç ne olursa olsun yaşanası bir duygu olduğunu unutmayalım.

Haberin Devamı

Ben tüm bunları düşünürken, karşımdaki genç kız elindeki telefonun mesaj hanesindeki cümleyi ağlayarak bana uzattı. "Hoşça kal beni unut" yazıyordu. Olmasa bu mesajlar yazdıklarımız olmasa desek te; Bir şeyi yaşayıp ta kaybetmek, hiç tanımamaktan iyidir. Aşklar hep yaşanacak ve bitecek. Eskinin mektupları, şimdinin mesajlarında hep ayrılıklar olacaktır. Her şeye rağmen hayat zıtlıklarıyla anlamlı diyelim ve aradaki boşluklara aldırmayalım. Her şey gönlümüzce olsun mu?

Biri hayatına girdiğinde her şeye rağmen onu silmek mümkün değildir. (anonim)

Sıradaki haber yükleniyor...
holder