Lafı hiç eğip bükmeyeceğim; zor günlerden geçiyoruz... Bu alışkın olduğumuz bir zorluk da değil üstelik. Bireysel değil, herkesi etkileyen kitlesel bir durumla yüz yüzeyiz... İyi kötü, zengin fakir, eğitimli eğitimsiz ayırmayan acımasız bir salgın, tüm dünyayı esir almış durumda. Elbette ki bizden önceki bazı kuşaklar benzer sıkıntılar, hatta daha da korkunçlarını yaşadı. Salgınlarla, tüm yerküreyi etkileyen savaşlarla boğuştu.
İnsanlık sayısız felaketi çok ağır bedeller ödeyerek geride bıraktı. Ancak o günlerde dünya bu kadar kalabalık, sosyal hayat bu denli karmaşık, iletişim kanalları böylesine çeşitli değildi. İnsanlar ne yaşadığını ya da yaşayabileceğini bile son ana kadar tam olarak bilemiyordu. Covid-19 salgını, insanoğlunun en bilinçli şekilde karşılaştığı ama her türlü konfora sahip olduğunu düşünürken kendini bir anda çok aciz hissettiği bir bunalıma dönüştü. Modern dünya dediğimiz kavram adeta ilkelleşti...
Ekonomik anlamda refah içinde olan ülkeler insani anlamda fakirleşti... ‘Süper Güç’ olarak nitelendirilenler bile bir anda çaresiz hale geldi. Bu çok bilinmeyenli denklemi çözmek, sonu gelmeyecekmiş gibi duran kıvrımlarla dolu labirentten çıkmak için dün olduğundan daha farklı bir yol izlemeliyiz. Belki çevremizde eskisi kadar büyük kalabalıklar yer almayacak ama birbirimizle çok daha fazla dayanışma içinde olacağız. Sevdiklerimizin kıymetini bileceğiz. Bencillikten uzak duracağız. Doğaya gözümüz gibi bakacağız.
Akıl ve bilimin yolundan asla ayrılmayacağız. Ve yaşayacağız. Dünden daha güçlü olacağız. Büyük şairimiz Nazım Hikmet Ran’ın dediği gibi: “Bir ağaç gibi tek ve hür... Ve bir orman gibi kardeşçesine...”
Bu nedenle zaman zaman korksam da hatta kendimi çaresiz ve yorgun hissetsem de yarınların insanlık adına çok daha güzel olacağına inanıyorum. Yeter ki dünyayı ve insanlık hasletlerini tüketen hırsları bir kenara koyup fabrika ayarlarımıza dönebilelim. O günler gelene kadar sağlıcakla kalın.