Deprem bu coğrafyanın acı bir gerçeği… Belki de böylesine bereketli, tarihi ve doğal zenginliklere sahip, eşsiz bir coğrafyada yaşamanın bir bedeli bu... Konunun uzmanları, her konuştuklarında benzer bir ifadeyi kullanıyor ve “Depremle yaşamayı öğrenmeliyiz” diyor. Oysa görünen o ki biz ne yaşadığımız acılardan ders çıkartabiliyor ne de öğrenebiliyoruz.
Bunları yapabilsek 1999 Adapazarı ve Düzce depremlerinden sonra benzer acıları defalarca yaşamak zorunda kalmazdık. Mesela son 15-20 yıldır gündemde olan kentsel dönüşüm ya da yerinde dönüşüm konusunu ele alalım. İzmir, pek çok konuda olduğu gibi bunda da İstanbul’un çok ama çok gerisinden geldiği için mecburen örnekleri iki kıta üzerinde kurulu kadim kentten vereceğim.
Kadıköy’den Bostancı’ya uzanan ve İstanbul’un hem yaşam kalitesi hem de gelir düzeyi açısından en üst noktada bulunan bölgesini ele alalım...
2000’lerin başına kadar burada 4-5 katlı apartmanlar ağırlıktaydı. Sonra, arazinin çok kıymetli olması sebebiyle, eski binalar, “deprem gerçeği” de göz önüne alınarak hızla yenilenmeye başladı. 4-5 katlı binalar gitti; yerine 15-20 katlı modern binalar geldi. 8-10 dairelik apartmanların yerini 30-40 daireli olanlar aldı.
Elbette ki deprem yönetmeliklerine uygun yapıldığı müddetçe binaların çok katlı olmasında bir sorun yok. Asıl sorun artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılayacak altyapıda... Mesela bölgede nüfus katlandı ama yollar 20 yıl önceki yollar... Park sayısı hemen hemen aynı. Eskiden var olan boş alanlardan zaten eser yok. Üstelik yapılaşma Bostancı’yı aşıp, daha yoğun ve daha yüksek binalarla Pendik’e kadar uzanmış durumda. Allah korusun, bırakın büyük bir depremi, insanların paniğe kapılmasına neden olacak orta şiddette bir sarsıntı yaşansa bile bölgeden çıkmak neredeyse imkansız. İstanbul’da, arsa değeri yüksek hemen her semtte benzer manzaralar söz konusu. Levent Gültepe bu durumda... Üsküdar sırtlarından başlayıp Kandilli eteklerine uzanan ve gecekonduların yerini hızla çok katlı blokların aldığı bölge de benzer durumda.
Bu nedenle, kentsel dönüşüm hızında İstanbul’un çok gerisinde kalmış olmasına rağmen İzmir’i şanslı kabul ediyorum. Bu gecikmeyi, İzmir’in daha planlı, insana daha saygılı, güçlü bir altyapıya ve zengin sosyal donatılara sahip bir kentsel dönüşüm süreci için fırsat olarak görüyorum.
Yenilenecek veya yeniden inşa edilecek semtlerin sağlam binalar kadar parklara, spor sahalarına, erişilebilir sağlık hizmetlerine, sosyal ve kültürel etkinliklere ihtiyacı var.
Eğer İzmir’in dönüşümü bu anlayışla tasarlanırsa ancak o zaman “depremle yaşamayı öğrendiğimizi” söyleyebiliriz ve ancak o zaman depremleri tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi hiç ya da çok az can kaybıyla atlatabiliriz.
Umarım o günleri görürüz.
BUGÜN GÜNLERDEN URLA
Güzel Urla’nın, bölgeye özgü eşsiz tadı ve kalitesi coğrafi işaretle tescilli enginarı bugün 11’inci kez festival sahnesinde... Cuma günü başlayan festivalin son günü enginarlı lezzetler üzerine paneller, söyleşiler ve kapanış konserine ev sahipliği yapacak. Urla sokakları bir kez daha gastronomi ve sanatla buluşacak.
Eğer fırsatınız varsa Urla’ya kadar uzanıp bu coşkuya ortak olmanızı öneririm. Ama gidemeseniz bile mutlaka www.urlaenginarfestivali.com sayfasına girin. Orada yer alan ve birbirinden ünlü isimlerin, şeflerin, aşçıların enginarlı tariflerine bakarak Ege’nin bu muhteşem güzelliğini ilk fırsatta sofranıza taşıyın...
Şimdiden afiyet olsun.