Işınsu Kestelli

21 Nisan 2024, Pazar 07:00

Yeme-içme out, televizyon in

Bugün boykot günü...

Gelin biz de fitilini sosyal medyanın ateşlediği ve farklı kesimlerden büyük destek gören kafe ve restoranlara yönelik boykot konusuna hep birlikte bakalım. Dünyaca ünlü bir zincirin ‘hamburger, patates-meşrubattan’ oluşan menüsü, tüm dünyada dışarıda yeme-içme fiyatlarının dengesini kıyaslamak için bir ölçü görevi görür.

Mesela söz konusu menü 2018 yılının bu aylarında sadece 13,5 Türk Lirası’ydı. Bugün ise 240 Türk Lirası. Artış neredeyse 18 kat.

Asgari ücrete bakalım... Bin 600 liradan 17 bin liraya yükseldi. 10 kattan biraz fazla arttı. Aynı dönemde gıda fiyatlarındaki ortalama artış ise 11-12 kat civarında gerçekleşti.

Kiraların da hükümet tarafından getirilen sınırlamalar ve mülk sahibi ile kiracılar arasında süren davalar nedeniyle diğer alanlardaki kadar yükselmediğini hesaba katarsak hamburger menünün fahiş oranda zamlandığını söyleyebiliriz. Konuyu tüketiciler açısından ele alacak olursak... Söz konusu dönemde beyaz yakalılar ve özel sektör çalışanları asgari ücretteki artış oranına yaklaşamadı bile... Oysa onlar, yeme-içme sektörünün sürekliliğini sağlayan en önemli kesimi oluşturuyorlardı. Dolayısıyla hem kafe restoranlara gitme oranları hem de gittiklerinde yaptıkları tüketim miktarı düştü. Yani boykot yokken bile onlar kısmen ve mecburen boykottaydı.

Bir de işin gerçeklerine bakalım ve bu boykot sonuca ulaşır mı cevaplayalım... Türkiye’nin nüfusu 86 milyon. Ev alan çok sayıda yabancı var. Ülkemize gelen turist sayısı her geçen gün artıyor. Bu insanların sadece yüzde 20’sinin ülke ortalamasının üzerinde geliri olduğunu hesaba katarsak çoğu Avrupa ülkesinden kalabalık bir nüfusa ulaşıyoruz.

Ve ülkemizdeki kafe restoran sayısı da nüfusa kıyasla Avrupa ülkelerinin çok çok altında.

Bu nedenle, fiyatlar olması gerekenden pahalı olsa bile mevcut kafe restoranlara olan talep bir miktar azalmakla birlikte pek çok işletmeyi zora sokacak oranda düşmeyecektir. Çoğu işletme de artık gelemeyenlerin faturasını gelenlere ödetecektir ne yazık ki...  Kaldı ki zaten gidemeyecek duruma düşenler ayaklarını çoktan kesti kafelerden, restoranlardan...

31 Mart 2024, Pazar 15:24

Kentsel dönüşüm sadece binaları değil kenti yenilemeli

Son 10-15 yıldır dilimizden düşmeyen kavramların başında hiç şüphe yok ki kentsel dönüşüm yer alıyor.

İyi de nedir bu kentsel dönüşüm?

En kısa anlatımıyla, kentsel dönüşüm, kaçak yapılaşmanın önüne geçilmesi, depreme dayanıklı olmayan, ekonomik ömrünü doldurmuş binaların yeniden yapılarak olası doğal afetler sonucu oluşacak zararların en aza indirilmesidir.

Ancak kentsel dönüşüm riskli binaların yıkılıp yeniden yapılmasının yanı sıra yerleşim yerlerinin kongre ve kültür merkezleri, park ve eğlence alanları gibi modern ihtiyaçlarının karşılanmasını da içermektedir. Dolayısıyla bir binanın yıkılıp yeni deprem mevzuatına göre yeniden yapılması kentsel dönüşüm değildir. Onun adı “Yerinde Dönüşüm”dür.

“Yerinde Dönüşüm”, kentsel dönüşüm projesi kapsamında bulunan müstakil binalar için kullanılan bir terimdir. Depreme dayanıklı olmayan bir binanın yıkılarak, bulunduğu arsanın mevcut imarında değişiklik yapılmadan, bunun yerine depreme dayanıklı bir bina inşa edilmesine yerinde dönüşüm denir.

Mevcutta yapılanlar ise bu iki tanıma da uymuyor.

Yerinde dönüşüm amacıyla yıkılan 4-5 katlı ve 15-20 daireli binaların yerine çok daha yüksek katlı, daha fazla daireye sahip yenileri yapılıyor. Bina içi konfor ve kalite yükselirken, semt içi yaşam kalitesi düşüyor. Bölgedeki caddeler genişletilmediği, park sayısı artırılmadığı, sosyal donatılar çoğaltılmadığı, altyapı geliştirilmediği için o semtte yaşamak daha zahmetli hale geliyor.

O zaman ne yapmalıyız?

24 Mart 2024, Pazar 07:00

Artık temiz futbol zamanı

Trabzonspor-Fenerbahçe maçı sonrası yaşanan olayları her şeyden önce bir insan ve futbolsever olarak kabul edebilmem mümkün değil. En hazini olayın tüm tarafları aradan geçen onca zamana rağmen hâlâ durumun farkında değil.

Maçın ardından yapılan açıklamaları dinliyorum; hiç kimse suçunu veya sorumluluğunu kabul etmiyor. Herkes bir başkasını suçlamanın peşinde. Hiç mahcubiyet yok, özür dilemek ise asla yok.

Oysa çözüme ulaşabilmemizin ilk yolu tüm tarafların özeleştiri yapmasından geçiyor. Ülke futbolunun geleceği adına herkesin ilk önce kendi kapısının önünü süpürmesine ihtiyacımız var. Bu konuda en aklıselim açıklama ise FIFA Başkanı Gianni Infantino’dan geldi. Şöyle diyor Infantino: “Trabzonspor-Fenerbahçe karşılaşması sonrasında yaşanan şiddet kesinlikle kabul edilemez. Saha içinde veya saha dışında, bunun sporumuzda veya toplumumuzda yeri yoktur. Futbolda istisnasız tüm oyuncuların, dünyanın her yerindeki pek çok insana bu kadar keyif veren bir oyunu oynayabilmek için güvende ve emniyette olması gerekiyor. İlgili makamları buna her düzeyde saygı gösterilmesini sağlamaya ve Trabzon’da yaşanan şok edici olayların tüm faillerinden yaptıklarının hesabını sormaya çağırıyorum.” Eminim ki her sağduyulu insan böyle düşünüyordur.  Bu ülkenin bir vatandaşı olarak bu yaşananlardan utanıyorum ama bu işin sonunda aklıselimin galip geleceğinden de ümitliyim. Çünkü yaşanan onca olumsuzluğa rağmen biz bu güzel oyunu çok seviyoruz. Futboldan asla vazgeçemeyeceğimize göre artık kendimize çeki düzen vermeliyiz.

DÜŞÜNCE GÜCÜYLE SATRANÇ OYNADI

Bizim ülke gündemimizin harareti hiç dinmezken, gözden kaçırdığımız teknoloji dünyasındaki gelişmeler hız kesmeden sürüyor.

Elon Musk’ın Neuralink şirketi, beyin çipi taktığı felçli bir hastanın düşünce gücünü kullanarak satranç oynadığı görüntüleri yayınladı. Bir dalış kazasında omzundan aşağısı felç olan 29 yaşındaki Noland Arbaugh, beynindeki Neuralink çipini kullanarak dizüstü bilgisayarının imlecini hareket ettirmeyi başardı ve satranç oynadı. Silikon Vadisi’nde 2016’da kurulan Neuralink şirketi, beyne yerleştirilecek yapay zekâ destekli kablosuz mikroçipler sayesinde alzheimer, demans, felç ve körlük gibi nörolojik rahatsızlıkları tedavi etmeyi ve engelli kişilerin hayat kalitesini artırmayı hedefliyor. Hatta Elon Musk, yakın gelecekte konuşmaya ve dil bilmeye bile gerek kalmayacağını iddia ediyor.

Teknolojideki gelişmelerin hızı o kadar büyük ki daha fazla şaşıramayız dediğimiz noktada bizi yanıltmayı ısrarla başarıyor. Ama insanın aklına şöyle sorular da takılıyor: Bu çipler bir yerden yönetiliyor ve güncelleniyor. Bu çiplerin yerleştirildiği insanlara hükmedilebilir mi, insanların özgürlükleri elinden alınabilir mi? 

Evet; çığır açan bir gelişme ama bir o kadar da pek çok soru işaretleriyle dolu bir teknoloji…

17 Mart 2024, Pazar 07:00

Yeni bir hastalık

Teknolojide yaşanan hızlı gelişmeler, değişen alışkanlıklar yeni kavramların veya hastalıkların hayatımıza girmesine neden oluyor. Bunların en yaygın olanı ise “Nomofobi” olarak adlandırılan cep telefonu bağımlılığı.

“No Mobile Phobia”dan türetilen nomofobi; cep telefonu ile sağlanan iletişimden kopmaktan aşırı korkma anlamına geliyor. Yani bu hastalığın pençesine düşenler cep telefonundan bir şekilde mahrum kalma korkusu yaşıyor. Modern çağın yeni sendromlarından biri olarak tanımlanabilecek bu durum, özelikle akıllı telefonların kullanımının giderek artmasından sonra yaygınlaşmaya başladı.

Uzmanlara göre, telefonsuz kalmaktan, telefonla iletişim kuramamaktan dolayı kişiler psikolojik gerginlik yaşayabiliyor. Henüz bu fobiyi yaşayanların kişilikleriyle ilgili yeterli veri olmasa da uzmanlara göre bu sendrom, başparmak nesli denilen gençlerde daha sık görülüyor.

Hastalığın belirtilerine gelince: Şarj bitince kendini aşırı çaresiz hissetme... Telefonunu bir yerlerde unutmaktan korkma... Telefonun arızalanması nedeniyle telefonunu kullanamama paniği yaşama...

Kişinin telefonu yokken kendini “eksik” hissetmesi, boşluk duygusu yaşaması...

Telefonu olmayınca baş dönmesi, kalp çarpıntısı, nefes almada zorluk, mide krampları gibi bir takım anksiyete belirtileri görülmesi...

Telefonu yanındayken bile obsesif bir şekilde kontrol etme.

Eğer bu belirtilerin bir ya da birkaçına sahipseniz siz de Nomofobik olabilirsiniz.

10 Mart 2024, Pazar 07:00

Su krizi sadece İspanya'nın sorunu değil

 

İklim krizi ve aşırı su kullanımı kuraklığa ve su kaynaklarının azalmasına neden oluyor. Tüm dünyada su krizi derinleşirken çeşitli ülkeler aldığı önlemleri duyurmaya başladı.

İspanya ve Portekiz’in bulunduğu İber Yarımadası’nda son bin 200 yılın en kötü kuraklığı yaşanıyor.

Dünyada en fazla turist çeken şehirlerin başında gelen Barselona’daki su oranı yüzde 16’ya gerileyince kentte bir kriz masası kuruldu. Katalonya Özerk Hükümet Başkanı Pere Aragones, “Alışılmadık ve endişe verici bir durumla” karşı karşıya olduklarını belirterek, “Yağış ölçümleri yapıldığından bu yana bu kadar uzun süreli bir kuraklıkla hiç karşılaşmamıştık. Son üç yıldır Katalonya’da ihtiyaç olan yağmuru almadık” dedi. Peki alınan önlemler neler? Bazı yerleşimlere verilen su miktarı azaltıldı. Otel ve kamp alanlarındaki boş havuzların doldurulması, spor salonlarında ve plajlardaki duşların kullanılması yasaklandı. Yeşil alanların sulanması kısıtlandı.

Ülkemizde yerel seçimlere sayılı günler kala su gibi altyapı sorunları en çok çözüm bekleyen konular arasında. Hele ki Türkiye’nin turizm markaları olarak gördüğümüz Çeşme, Bodrum, Antalya gibi yerlerde hareketlilik başlayınca yine su sıkıntısı had safhaya ulaşacak.

Bazı projelerin büyüklüğü yerel yönetimlerin bütçesini aşıyor ama önemli olan bir öncelik sıralamasının yapılması. Büyükşehir Belediyeleri ve devletin desteği ve uyumlu çalışma ile bu sorunlar çözülebilir.

Parti ayrımı yapmaksızın bu sorunlara kalıcı çözümler üretmeye odaklanmalıyız bence çünkü bu yaşamsal bir konu ve siyasetler üstü olmalı.

ELON MUSK’TAN UYARI VAR!

03 Mart 2024, Pazar 07:00

Yeter artık!

Türkiye, gündemin çok hızlı değiştiği bir ülke. En çok konuşulan, tartışılan konunun bile ömrü birkaç günle sınırlı. Oysa bazı konular var ki her gün konuşulmalı. Ta ki o konu sorun olmaktan çıkana kadar...

Kadın cinayetleri işte böyle bir konu ülkemiz açısından. Çünkü hiç durmuyor, artarak devam ediyor ve çözümü için gerekli adımlar bir türlü atılmıyor.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu verilerine göre, 2023 yılında 315 kadın erkekler tarafından öldürüldü. 248 kadın cinayeti ise “Şüpheli” olarak kayıtlara geçti.

2024’ün ilk ayında 31 kadın erkekler tarafından öldürüldü. “Şüpheli” olarak kayıtlara geçen kadın cinayeti sayısı ise 21 oldu.

Bu hafta içinde ise kamuoyunda çok konuşulan büyük bir kıyım aşandı. Sadece 24 saatte sekiz kadın cinayeti işlendi. İstanbul Pendik’te yaşayan Sevilay Karlı, beş ay önce boşandığı Ümit Karlı tarafından bıçaklanarak öldürüldü. Ümit Karlı gözaltına alındı. Sakarya’nın Akyazı ilçesinde Ali Rıza Aslan, boşanma aşamasında olduğu Hatun Ekrem Aslan’ı silahla vurarak öldürdü. İstanbul Çekmeköy’de Emine Ülkü Araz adlı kadın evli olduğu erkek tarafından öldürüldü.

İzmir’de Özlem Çankaya ayrı yaşadığı erkek tarafından öldürüldü. Bursa’da Murat Demir, geçen yıl boşandığı iki çocuk annesi Tuba Ateşci’yi, tabancayla vurarak öldürdü. Adıyaman Samsat’ta Kasım A., evli olduğu Tuğba A.’yı, bacanağı Abidin A. ve dokuz yaşındaki Mustafa A.’yı tabancayla vurarak öldürdü.

Denizli’de Afganistan uyruklu Nasım Gol Karımı isimli kadın, evinde öldürüldü. Evli olduğu Mohammed Esmail Habibi suç aletiyle yakalandı.

Erzurum’da cezaevinden firar eden Şafak Saydam’ın silahla vurduğu Elif Saydam yaşam savaşını kaybetti. Yaşanan cinayetlere dair haberleri art arda okuyunca net olarak görüyoruz ki kadınlar evliyken öldürülüyor, boşanma aşamasındayken öldürülüyor, boşandıktan sonra öldürülüyor, henüz sevgiliyken öldürülüyor, birlikte yaşarken öldürülüyor, karşı tarafın ilgisine cevap vermeyince öldürülüyor.

25 Şubat 2024, Pazar 07:00

Yapay zekâya karşı güç birliği

Aralarında Meta, Microsoft, OpenAI, Adobe, Google, IBM, TikTok, Microsoft, Amazon ve Elon Musk’un X’inin de olduğu 20 şirketin imzaladığı anlaşma, yapay zekâya karşı bir güvenlik bildirisi.

Bu yılın dünya tarihindeki en büyük “seçim yılı” olduğu ifade ediliyor. 40’tan fazla ülkede 4 milyardan fazla seçmen oy kullanacak. Yapay zekâ araçlarının seçimleri bozmak için kullanılmasını önlemek amacıyla makul önlemler alma üzerine bir anlaşma bu.

Ancak, seçimle ilgili yapay zekâ içeriğinin yasaklanması konusunda net bir çağrıda bulunulmadığından dolayı anlaşmayı sembolik olarak görenler çok. Ancak önlemler alan şirketler de var. Claude adlı sohbet robotunu üreten teknoloji şirketi Anthropic, yapay zekânın siyasi kampanya veya lobi faaliyetlerinde kullanılmasını yasaklayan attığı adımla, kurallarını ihlal eden kullanıcıları uyaracak veya hesaplarını askıya alacak. Ayrıca, yanlış bilgilendirme ve etki operasyonlarını tespit etmek için eğitilmiş araçlar kullanacak.

Gelişmeleri yakında göreceğiz ancak gerçek şu ki; deepfake adı verilen sahte video, görüntü ve ses kayıtlarının seçim kampanyalarına damga vurması demokrasi krizine sebep olabilir. Hatta daha da büyüğü, dünyada pamuk ipliğine bağlı diplomatik ilişkilerde yapay zekâ ile yapılmış bir video, olmayan bir savaşı bile başlatabilir.

Dünyada siyaset de başka bir yere gidiyor. Bizim için de riskin büyük olduğunu göz ardı etmememiz gerekiyor.

“SORA” İLE GERÇEKÇİ VİDEOLAR

Yapay zekâ ekseninde geçen hafta gelişmeler çok hızlıydı. Bunlardan biri de OpenAl’ın metin komutlarıyla gerçekçi ve yaratıcı sahneler oluşturabilen yapay zekâ modeli “Sora”yı duyurmasıydı. Kısaca Sora, metinden video oluşturan bir sistem.

Videonun nerede geçtiğini, içeriğini, oynayan insanın saçını, ifadesini giysisini vs. tarif ediyorsunuz, doğru, açık, net şekilde yazıyorsunuz. Bu komutlardan istediğiniz dilde kusursuz videolar ortaya çıkıyor. Birden fazla karakterle, farklı konularda ve karmaşık sahneler kurgulayabiliyorsunuz.

18 Şubat 2024, Pazar 07:00

Derede boğuluyoruz

Türkiye’nin hemen hemen tüm kentleri artık modern stadyumlara sahip. Hatta hem mimari açıdan hem de sundukları kullanım kolaylıkları açısından Avrupa’nın en genç ve şık stadyumlarına sahip olduğumuzu bile rahatlıkla söyleyebiliriz. Euro 2032 organizasyonunu İtalya ile birlikte düzenleyecek olmamız da bunun açık bir kanıtı... Ama önemli bir sorun var: O da zeminlerin durumu.

Evet; en az 100-150 milyon dolar harcayarak güzel stadyumlar yapabiliyoruz ama maliyeti 1 milyon dolar civarında olan çim zeminlerde yaşanan sorunları bir türlü çözemiyoruz. Resmen okyanusları aşıp derede boğuluyoruz. Bunun temel nedeni de devlet tarafından yapılan stadyumların zemin bakımının, o stadyumu kullanan kulübün sorumluluğu olması. Zaten borç harç içinde olan kulüpler, sert rekabet nedeniyle transfere para akıtırken, zemin yapımı ve bakımı konusuna gereken özeni göstermiyor. Özel ekiplerce yapılması gereken bu iş çoğu yerde belediyelerin park ve bahçe ekiplerine emanet ediliyor. Bunu önlemenin yolu ise kontrolün Türkiye Futbol Federasyonu’nda olmasından geçiyor. Şayet Federasyon, zemin kötü olan stadyumlarda maç oynanmasına izin vermezse her kulüp kendine çeki düzen verir ve zemin yapımı ve bakımını ihmal etmez. Maalesef ülkemizde yaptırım olmadan ideale ulaşmak çoğu zaman mümkün olmuyor. Acı ama gerçek bu...

Kulüplerimize gelince... Futbol görsel bir şov; onu daha izlenir kılan temel şart ise iyi zeminde oynanması. Eğer kulüplerimiz, ortalama bir futbolcunun yıllık ücretini ayırıp da zeminini kusursuz hale getirmiyorsa, getirilecek yaptırımlara ses çıkarmaya da hakkı olmaz diye düşünüyorum.

BU KADAR DA OLMAZ

Geçen gün sosyal medyada dolaşırken gözüme Sabiha Gökçen Havalimanında faaliyet gösteren bir işletmeye ait fiş takıldı. Fişte yazan fiyata inanamadım, fotoğrafı büyütüp bir kez daha baktım. Ne yazık ki gözlerim beni yanıltmamış; gördüğüm fiyat doğruymuş.

Bir kaşarlı simit ile bir kutu meyve suyu için ödenen rakam tamı tamına 500 Türk Lirası. Piyasadaki en büyük banknotun tamı tamına iki buçuk katı. Kaşarlı simit 310, kutu meyve suyu 190 lira.

Tamam, havalimanlarında kiralar yüksek ancak bir marketten almaya kalksan en fazla 50 lira ödeyeceğin ürünleri 10 kat pahalıya satmak da salt maliyetlerin yüksekliği ile açıklanabilecek bir durum değil.

ASIL ŞİMDİ DESTEK ZAMANI