İyi Hisset

17 Mayıs 2021, Pazartesi 09:45

'Türün başka bir biçime geçmesi doğal akışa bağlıdır'

Başlık; İ.S. 200’lü yıllarda yaşadığı bilinen Patanjali’nin, Yoga Sutraları’ndan.*

Doğal evrim/dönüşüm zaten gerçekleşmek isterken bunun gerçekleşmesinin yolunu kapatan engellerden söz eder Patanjali ve kendi yolunda akmak isteyen ama önünde engeller olan bir akarsudan örnek verir. Bu suyun önündeki engelleri kaldırmak… İşte bu, dönüşümü başlatacak “eylem” olarak işaret edilir Yogasutra’da. Durgun sudan, akarsuya dönüşümü yani başka bir türe dönüşümü sağlayan söz konusu “içe akış” ne ile ya da nasıl mümkün olur peki?

Buna aradığım yanıt her zaman Batı’dan başlayıp Doğu’ya uzanarak geldi. Başlangıç noktam Batı, çıkış noktan Doğu olduğunda adeta ana dilimde konuşuyormuşum gibi rahat hissediyorum. İç dünyama giden yolda ihtiyacım olan dil; hibrit bir şey: Psikanaliz ve meditasyon. Varılan nokta aynı. İkisinin birlikte ilerlemesi güven verici.

Başlamadan önce gözlerinizi kısa bir süre için kapatın ve nefesinizi takip edin. Değiştirmeye çalışmadan, sadece olduğu haliyle nefesinizi izleyin… Yavaşça gözlerinizi açın ve kendinizi yazının akışına bırakın.

“Bilinçdışı”, Freud’un öne sürdüğü bir teori. Tomografisi çekilmedi. Beynimiz de neredeyse uzay kadar bilinmez hala.

Gündelik zihnimiz, gündelik yaşamımızın mekanlarından biri olan oturma odamız ise bilinçdışı için hemen hemen hiç kapısı açılmayan, penceresiz, karanlık bir oda benzetmesi yapılır. Bir zamanlar, bir şekilde alınmış ve kullanılmayan, görünce insanın içini sıkan, belki de suçlu hissettiren bir takım eşyaların tıkıştırıldığı ve üzerine kilitlerin vurulduğu bir oda.

Bazen karanlık odadan oturma odamıza birileri girer. Bunlar, henüz karanlık odanın derinliklerine gitmemiş, kapı ağzında bekleyen düşünceler, duygular, anılardır. “Yeterince” derine gidenler ise pek görünmezler ama şöyle bir durum vardır; kokular, sesler ya da oturma odasında gördüğümüz bir obje/kişi üzerinden görsel çağrışımlarıyla bunlar, varlıklarını hissettirebilirler…

Karmaşa da burada başlar. Artık belli belirsiz olan duygu, düşünce ve olayları zihin başka formlara sokar. Olayların hafızadaki versiyonu ile gerçekleşmiş versiyonu farklılıklar gösterebilir. Yani gündelik zihinde deforme olan deneyimler üzerinden, duygu ve düşüncelerimiz de deforme olur. Yazar da yazarız artık üzerine koya koya…

26 Nisan 2021, Pazartesi 16:14

Altı üstü iki hareket yapacağız, nedir bu süslü laflar?

Yogaya ilk başladığımda, hocaların sınıfta sık sık söylediği ‘bedeninle bağ kur’ cümlesini hiç anlamıyordum.

Şimdi kelime olarak “beden” ne demek elbette biliyorum, “kur” fiilini anlıyorum, “bağ” kelimesini de…Ama beden, bağ ve kurmak bir araya gelince ortaya çıkan şey niye bu kadar önemli, anlayamıyordum.

Zaten ben ve bedenim aynı değil miyiz? Bağ kurmaktan öte bedenimle bir değil miyim? Diyordum ki, “Altı üstü iki hareket yapacağız, nedir bu tantana, bu süslü laflar…”

Müthiş disiplinliydim bir de o zaman, net kuralları olan bir yoga stilinde pratik yapıyordum, her gün matın üstüne çıkıyor 90 dakika boyunca tüm gücümle pozlarla güreşçi gibi savaşıyordum. Bugün baktığımda neden o stili seçmişim hiçbir fikrim yok, durmaksızın bir mücadele halinde pozdan poza atlıyordum. Aklımda hep idealize ettiğim birtakım pozlar vardı, o pozu ‘başardığımda’ ‘yogaya’ ‘gerçekten’ adım atacağımı düşünüyordum. O pozlar yapılmadan ben yoga ailesine ait değildim sanki.

Bedenim yogada sadece bir araçtı adeta, karnımın, kollarımın, sırtımın güçlenmesi, bacaklarımın, kalçamın ve omurgamın esnemesi gerekiyordu, ki beni baş duruşuna, kargaya taşıyabilsinler, ayakta öne eğildiğimde başım bacaklarıma değebilsin.

Ama benim canım bedenim bu oyunu oynamak istemedi. Yoga yaptıktan sonra hep yorgun oldu, üst üste pratiklerden yaptıkça esneyeceğine katılaştı, bazı pozları inatla ve haldur huldur yapma çabası dizimi sakatladı, boynumda fıtıklar oluştu.

Yavaş yavaş anlamaya başladım, türlü bedensel sıkıntılar çeke çeke; işte insan bir bütün olmayabiliyormuş, insanın zihni, beklentileri, arzular, bedenin ihtiyaçlarından, sınırlarından, haz alanlarından farklı yerlere düşebiliyormuş.

İnsanın bedensel imgesi gerçek bedeninden çok farklı olabiliyormuş.

19 Nisan 2021, Pazartesi 14:05

'Follower' beden

Yoga, pilates gibi fiziksel egzersizleri yaparken ya da gündelik hayat akışı içinde, zihin- beden ilişkisinde, denge biraz kaybolmuş, ipler sanki zihnin eline geçmiş; zihin karar veriyor genelde ne yapılacağına, mesela çok yorgun beden, dışarı çıkacak hali yok, ama önceden verilmiş bir söz var gidiliyor, daha fenası o işe gidilecek tabii ki her gün. Ya da çok enerjik, uyumak istemiyor, hareket istiyor ama uyunması gerek çünkü sabah erken kalkılacak, aç değil ama yemek vakti, canı abur cubur yemek istemiyor e ama hafta sonu olur mu yemeden içemeden?

Zihnin kendine has bir ajandası var (bu ajanda kendine has mı bu da ayrı bir yazı konusu) beden bu ajandayı takip ediyor.

Bu takip, yoga matı üstünde de devam ediyor bazen, bazılarımız için. Bedenimizle yaptığımız yoganın fiziksel tarafı, zihinsel bir aktiviteye dönüşüyor. Neyi ne kadar yapacağınıza bir de bakmışsınız ki zihniniz karar veriyor. ‘Bu pozu yapamazsın, o kadar esnek değilsin, güçlü değilsin, v.s.’ diyor, ya da ‘yaparsın ya, bak o nasıl yapıyor, biraz daha gayret göstersene…

“Daha fazla yoga yap”, diyor bazen zihin.

Zihin o denli kontrolü ele almış ki, hareketi doğru yapıp yapmadığını anlayabilmek için aynaya ihtiyaç duyuyor. Bir yoga pozunu ‘doğru ve estetik’ yapmak istiyor. Binlerce yılın yogası elimizde kepaze olmuş, ‘erler meydanına’ dönüyor, yoga yaparken gözler yan matlara kayıyor… Yogayla bedenimiz arasından zihnimizi çekemiyoruz bir türlü.

Peki biz yola bunun için mi çıkmıştık?

Hayatın her alanında, her anında kendini tamamen bedenin rehberliğine bırakmak nasıl bir şey hiçbir fikrim yok, bu hali tecrübe eden var mıdır? Lars Von Trier’in kült filmi ‘Idiots’ına mı döner ortalık, bilmiyorum. Ama matın üstüne çıktığımızda, zihnimizdeki beklentileri, istekleri, hırsları fark etsek ve sonrasında onlara teslim olmak yerine, kendimizi bedenimize bıraksak.

Beden zihni takip etmese de, zihin bedene eşlik etse.