Kerem Akça Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat
HABERİ PAYLAŞ

Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat

1-10 Eylül arasında düzenlenen Venedik 2021’de dünya prömiyerinde izlediğim Netflix filmi “Tanrı’nın Eli” (“The Hand of God”), platformda 15 Aralık’ta başlayacak. Sorrentino’nun Napoli’si, soyut kesişen hayatlar damarından beslenen zarif bir hatırat.

FİLMİN NOTU: 7.1

Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat

LEONE’DEN FELLİNİ’YE GEÇİŞ YARADI MI?

Sorrentino'nun sinemasını deneyimlemek nakış gibi işlenmiş bir stilize görsel yapının engebelerini keşfe çıkmak gibidir. Özellikle “Il Divo”da (2008) Leone etkisiyle ‘spagetti bio-pic’ modeline imza atan yönetmen o damardan fazlasıyla beslenmişti. 2014'te “Muhteşem Güzellik” (“La Grande Bellezza”, 2013) geldi. Orada da Gambardella'nın yaşattığı aristokrasi düşü deneyimlemeye değerdi. Eklenen ise aslında entelektüel müzik türleriyle gelen bir işitsel sarhoşluktu aslında. “Tatlı Hayat” (“La Dolce Vita”, 1960) modelinden yola çıkan parti yaşamına bakış zenginleşmişti adeta.

Haberin Devamı

O damardan ortaya ‘soyut kesişen hayatlar hatıratı modeli çıkmıştı. Bu devrimci hareket farklı yönlere kaydı. Fellini “Amarcord”da (1973) kendi çocukluk anılarını Rimini üzerinden anlatmıştı. Bu durum ‘kişisel hatırat’a dönüşen filme bir sahicilik ve samimiyet getirmişti. “Roma”da (1972) ise 19 yaşından itibaren kendi şehrinde olup bitenleri ele almıştı. Sorrentino sinemacının ‘güzellik arayışı’nı postmodernize edilmiş numaralarla onarıyor. Burada “Amarcord” (1973) ile “Fellini Satrycon” (1969) birleşiyor. Gerçeküstücü güzellik tanımının yine peşine düşüyor.

Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat

POSTMODERN BİR BÜYÜME HİKAYESİ

Filippo Scotti'nin Fabietta Schisa'yı ciddi bir otobiyografik karakter. Film de büyük oranda aslında Fellini modelinin gençlik ve büyüme hikayesi olarak yorumlanması olarak geçiyor. Böyle bir arayış ışığında da Napoli'nin 80'li yıllarını mat renklerle örülü bir masumiyet ve saflıkla yolun başında olma vurgusuna dönüştüğü bir görsel yapı izliyoruz. Bu durum da en bariz şekilde kaydırmalarla bizi bir karakterin hayali yolculuğa çıkarma anlamına geliyor.

“Tanrı’nın Eli”nde yönetmenin has görüntü yönetmeni Luca Bigazzi yerini “Muhteşem Güzellik”teki asistanına bırakmış. Daria D'Antonio'nun filmin genelinde renkleri aşırı parlatma gibi bir derdi yok. Aksine olduğu gibi hepsini geçirmiş. Belirgin bir mat renk paleti var gibi izlenim bırakılıyor. Bu da saf ergenlik tanımına yakışıyor.

Haberin Devamı

Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat

İLK YARISINDA ‘AMARCORD’ MODELİNDE ARTİSTİK PATİNAJ

Yönetmen, ilk yarısında “Amarcord” (1973) modeline oynuyor gibi duruyor. Orada Fellini’nin Rimini’si, çocukluk ve gençlik anıları üzerinden canlanmıştı. Ama o damardan yavaş yavaş “Fellini Satyricon” (1969) deneyselliğine uğramak da gerçekleşebiliyor son

düzlükte. Cuaron’un “Roma”sına (2018) da cevap olarak gelen bir büyülü gerçekçilik abidesine imza atmıyor değil.

Bu durum karşısında da biz ‘film çekimi’, ‘futbol’, ‘dans’, ‘cinsellik’ ve 'çıplak kadınlar' arasında müthiş bir ahenkle yürüyen büyüleyici imgeler izliyoruz. Bunların tamamı hipnotize edecek kadar göz kamaştırıyor. Araya barok eklemesi yapılarak oluşturulan modeli takip ediyoruz. Gerçekten de gerçek dünyanın dışına çıkma arzusuyla yanıp tutuşuyoruz.

Haberin Devamı

Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat

KATMANLI SAHNE-HAYAT İLİŞKİSİ ENTELEKTÜEL

Fabietta’nın zihni keşfetmeye değer özgünlükte bir zaman-mekan ilişkisine sahip. Günümüzün mekanlarını sanki geçmişte bir yerde bir tiyatro sahnesindeymişçesine canlandırıyor. Bu sahne-hayat ilişkisi vurgusunun arka planında dolaşan anlayış da entelektüel bir katmanlılık katıyor her şeye aslında.

Fellini'nin büyülü gerçekçi tatminle gerçeküstücülüğü buluşturma esnekliği burada birebir var. Arada “Gençlik” (“Youth”, 2015) gibi özenti bayatlıkları düşününce buradaki yaklaşım hiç de fena gözükmüyor. Barok ve daha nice mimari tür arasında gidip gelme bir entelektüel zenginlik katıyor. Bir anda bir başka sanatın, oyunun veya endüstrinin sahnesine atlayıp orada mest edici bir zaman yolculuğu yaşıyoruz.

Sorrentino, “Il Divo” ve “Muhteşem Güzellik” ile beraber üzerine en çok çaba sarf ettiği filmlerinden birine imza atmış. “Loro” (2018) ve “Olmak İstediğim Yer” (“This Must Be The Place”, 2011) düzgün olsalar da son noktayı koyamamışlardı.‘Young Pope’ (2016) ve ‘New Pope’ (2019) denemeleri ise biraz yarı yolda kalan, süreyle hantallaşan proje hissi vermişlerdi. Öylesi bir problem burada yok. Aksine ‘iyi ve kalıcı film’ olma açısından ciddi bir çalışma yapılmış.

Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat

MARADONA’NIN İKONİK OLAYINI SİNEMALAŞTIRMA KONUSUNDA DERSLİK!

“Tanrı’nın Eli”, özellikle Maradona'nın meşhur olayını en iyi sinemalaştıran filmlerden biri olarak anılacak. O günün hem çevresinde hem siyasi paranoyasında hem de ruhsal çerçevesinde olup bitenler, karşıya çekilen bir perdeyle de estetik hal alıyor. Dördüncü duvara dair etkili yorumlar bu sayede yapılıyor. Yönetmen ise gerçekten de ciddi bir çerçeve ustasına dönüşeceğini kanıtlama olanağı buluyor.

Sadece araya giren Napoli dansları kareleri bile filmin ‘tempo’ açısından göz kamaştırıcı evrenine çok şey katabiliyor. Böylece “Tanrı’nın Eli”, bir imgesel gösteriye dönüşüyor. Hayatın eklektik güzelliklerine dair göz kamaştıran bir hayal ya da hatırat servis ediliyor büyük oranda aslında…

Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat

NAPOLI’NİN DÜNÜ VE BUGÜNÜNE DAİR İMGESEL BİR GÖSTERİ

Nasıl Fellini’nin Rimini’si (“Amarcord”), Roma’sı, Cuaron’ın ise “Roma”sı var ise Sorrentino’nun da Napoli’si var olarak anılacak. Bu damardan kurgucu Travaglioli’nin her zamanki o enerjik yaklaşımına eklenen karizmatik sinematografi ve ince müzik de destek veriyor. Yapım tasarımı ise devasa bir katkı veriyor gerçekten.

Bildik şehrin geçmişine doğru bir yolculuğa çıkarken belki de Servillo yönetmenin has sahne kimliği olarak da diğer karakterler arasında bir gözlem yapmaya gelmiş hissi de yaratmıyor değil! Filmde öylesine büyüleyici kareler ve sekanslar var ki hangi birini söylesek eksik kalır. Ama Fellini’de de çok gördüğümüz film çekimine dair anlar daha bir heyecanlandırıyor. Esas mesele postmodern bağlantılarla örülü hatıratın dehlizlerinde serbest ve eklektik bir artistik patinaj planlamak olsa gerek.

Tanrı’nın Eli: Sorrentino’dan Napoli’ye adanmış zarif bir hatırat

SERVILLO’NUN BABA FORMÜLÜ YÖNETMENİN GERÇEKÜSTÜCÜ GEZİSİNE ÇOK ŞEY KATIYOR

Sorrentino'nun Leone ve Fellini etkilerini hakkıyla yerine getirdiği filmlerini daha çok görmek hakkımız var. Bu eseri geriye bırakmak en azından bu konuda bir heyecan verebiliyor. Yönetmenin “Muhteşem Güzellik” gibi burada da hafif deneysel takılıp Brechtiyen sularda Barok bir yapıbozumu canlandırması ise nefes kesiyor.

Filmin etkisi bu sayede artıyor. Yönetmen biraz son noktayı koyarken çok zaman kaybediyor dedirtse de her sekansı ayrı bir heyecanla beklediğimiz zeki bir ritim duygusu eşliğinde izlemesi keyfe dönüşen bir yapıt “Tanrı’nın Eli”. Toni Servillo’nun baba olarak eklenmesi de Sorrentino külliyatının değerli bir hediyesi gibi!

Sıradaki haber yükleniyor...
holder