Kerem Akça The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi
HABERİ PAYLAŞ

The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi

Netflix orijinali “The Midnight Sky”, 23 Aralık’ta başlayacak. Clooney’den iyi çekilmiş bir bilimkurgu filmi... Yaratıcı görsel efektleri, mest eden besteleri, natüralist sinematografisi ile başarılı kurgusundan beslenen hipnotik bir uzay yolculuğu... L. Smith’in problemli senaryosuna takılmadığı anlarda Aether’in peşinde türün formülleri ve alt türleri arasında artistik patinaj yapıyor. “Kumsalda” ile “Solaris”i birleştiriyor.

Filmin notu: 5.6

Astronot hikayeleri içinde nereye yerleşiyor?

The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi

Sinemanın uzay yolculukları sessiz döneme kadar uzanır. Melies’den bugüne kadar ise özellikle 60’larda bir hareketlenme vardı. 1960 larda Çekya’dan gelen “Ikarie”nin (1963) devamında “2001: Bir Uzay Yolu Macerası” (“2001: A Space Odyssey”, 1968), “Maymunlar Cehennemi” (“Planet of the Apes”, 1968), “Doppelganger” (1969) ezber bozan filmlerdi. 70’lerin başında ise “Solaris” (“Solyaris”, 1972) uzay gotiği filmi alt türünü sinemaya soktu.

Haberin Devamı

Ama elbette klasik astronot macerası filmleri de üretilmeye devam ediyor. Marsıydı ayıydı fark etmeksizin hepsi bir yol ve alt-alt tür demek aslında. Ama burada “Apollo 13” (1995), “Uzay Kovboyları” (“Space Cowboys”, 2000), “Görevimiz: Mars” (“Mission to Mars”, 2000), “Yerçekimi” (“Gravity”, 2013), “Marslı” (“The Martian”, 2015), “Yıldızlararası” (“Interstellar”, 2014), “Gün Işığı” (“Sunshine”, 2007) gibi bayat formüllere sapılmıyor. “Lucy Gökyüzünde” (“Lucy in the Sky”, 2019), “Ay’da İlk İnsan” (“First Man”, 2018) gibi daha derli toplu biyografik damara da kayılmıyor.

Gerçekçi bir astronotun hayatta kalması olayına kayılmıyor. Yakın dönemden kalite sırasıyla öne çıkan şu filmlerle akrabalık kuruluyor: “Ay” (“Moon”, 2009), “Prometheus” (2012), “Uzayda Dehşet” (“Pandorum”, 2009), “Uzay Yolcuları” (“Passengers”, 2018), “Ad Astra” (2019). Elbette “Ay” ve “Prometheus” kadar ne yaptığını bilen bir film de izlemiyoruz.

‘Kumsalda'nın küresel ısınma sonrası buzullarda geçen şubesi mi?

The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi

George Clooney, Lily Brooks-Dalton’ın ‘Good Morning, Midnight’ adlı romanından yola çıkıyor. ‘Uzay boşluğu filmi’nin yanında ‘ekolojik bir felaket’ ve ‘dünyada kalan tek insan’ formüllerinin peşine takılıyor. Bu da akla Richard Matheson (‘I Am Legend’) ve Nevil Shute’ye (‘On the Beach’) kadar uzanan bir kıyamet senaryosu getiriyor. İlkinin “Hepimiz Vampiriz” (“The Last Man on Earth”, 1964) olmak üzere sayısız uyarlamasını hatırlatıyor.

Haberin Devamı

İkincisinin “Kumsalda”sında (“On the Beach”, 1959) ile imza attığı kıyamet filmi klasiği, aslında nükleer savaşın atıklarının yok ettiği bir dünya servis etmişti. Bu düzene karşı ise Gregory Peck ile Ava Gardner karşı çıkmıştı. “Gece Yarısı Gökyüzü”nün (“The Midnight Sky”) bir yerinde bu klasiğin adının geçmesi gayet doğal. Ama buradaki metin çevreci felaketi işin içine sokarak 1982 tarihli bir Fransız çizgi romanından yola çıkan başarılı “Snowpiercer” (2013) uyarlamasını da akla getirebiliyor.

Çevreci görsel efektler göz kamaştırıyor

The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi

Filmin Alexander Desplat-Martin Ruhe-Stephen Mirrione üçlüsünden aldıkları çoğu zaman lezzetli hale geliyor. Bir ‘hipnoz’ servis ediyor. Kubrick’in “2001”inden ziyade Tarkovsky’nin “Solaris”inin aslında devreye sokulduğu ruhsal atmosfer bu sayede canlanabiliyor. Buna uzanırken ‘The Midnight Sky’ yani ‘Gece Yarısı Gökyüzü’ adını alan çevreci bir tasarımdan beslenildiği açığa çıkıyor.

Haberin Devamı

Felicity Jones’un bir anda kendini bir çeşit ‘orta evren’de, uzay boşluğunda “2001”vari bir paralel evrende bulduğunu görebiliyoruz. “Sessiz Kaçış”a (“Silent Running”, 1972) da selam çakılıyor orada. Aether hipotezini yansıtarak ışık saçma gerçekleşiyor. Uzay gemisine verilen ismin altı dolduruluyor. Görsel efektler ve tasarımlar müthiş bir çevreci gözlem getiriyor. Romancının ruhu yüzde yüz anlamda yansıtılıyor. Çevreci bilimkurgular içinde nev-i şahsına münhasır bir yol açılıyor.

Hipnotik bir uzay yolculuğu

The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi

George Clooney ise kendi gençliğini oynayan Ethan Peck’in katkısıyla bireysel mücadelesinin, macerasının peşinde! Baba-kız ilişkisi filmde çok önemli bir yere yerleşiyor. Onun gözünden aslında film 70. dakikaya kadar bir Amerikan “Solaris” gibi akıyor. Ama “Geliş”te (“The Arrival”, 2016) uzaylı istilası filmlerinin “Solaris”ine açılma kadar iddialı bir yol haritası da görmüyoruz.

Aksine Soderbergh’in romantik uyarlamasında oynayan Clooney’nin o filmle bağlantısını düşünmek daha manalı hale gelebiliyor. Bunu yaparken de Mirrione’nin hızlanan paralel kurgusuna eklenen Desplat ezgileri de hipnotik bir uzay yolcuğunun adını koyuyor aslında. Bu durumun Clooney’nin yönetmenlik koltuğundaki işçiliğinden ve olgunluğundan beslendiği muhakkak.

Alman görüntü yönetmeni küresel ısınmaya yakışıyor

The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi

Ruhe ise “Centilmen” (“The American”, 2010) gibi filmlerden gelen kışa hakimiyeti, geniş açılarla beyaz renkleri birleştirme algısını karşımıza çıkarıyor. Uzay gemisinin içinde ise kaydırma ile sonuç alabiliyor. Görsel efektler ise baştan itibaren “2001”den daha belirgin bir şekilde, sürprizsiz hareket ediyor. Kubrick’in eserinin uzay boşluğundaki hipnozla bağlantısının, senfoni arzusunun desteklendiği sekanslar özellikle gelişme bölümünde var.

Geleceği görebilme düşüncesiyle sarılan uzay gemisi içi efektler, Kyle Chandler ve Clooney’e eşlik edebiliyor. Bunlar çoğu zaman birbirinin klonu gibi hareket edip “Doppelganger”ı akla getiriyor. Filmin Kuzey Kutup Dairesi ile uzay gemisi arasındaki gidip gelmeleri bu hissi Jones-Clooney özelinde de veriyor. İkisinin aşkı ruhsal gibi daha ziyade...

“Gece Yarısı Gökyüzü”, ilk yarısında aslında duyusal ve ruhsal tarafının üzerine giderken es yapmıyor. Fazlasıyla da sürükleyici hale gelebiliyor. Bu durum da aslında bilinçaltından yürüyen bir uzay portresini ‘gerçekçi hayatta kalma filmi’ne tercih ettiğimiz bir ortam.

Uzayın derinliklerinde bir senfoniye dönüşebiliyor

The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi

Ama Kuzey Kutup Dairesi’nin derinliklerine indikçe filmin gerçekçi bir dünya tasvirine kaydığı da ortaya çıkıyor. Orada “Diriliş” (“The Revenant”, 2015) etkisi de hissediliyor. ‘I Am Legend’, ‘On the Beach’, ‘Snowpiercer’ ile bağlantılar ise keskinleştiriyor. Bu da aslında görüntü olarak ortaya çıkan “Kumsalda” ile “Solaris”i bir araya getiren bir dinginlik, yabancılaşma ezberine kayıyor.

Kıyamet sonrası atmosfer açısından başyapıt seviyesindeki “Yol” (“The Road”, 2009) ile “Deccal” (“Antichrist”, 2009), Aleksei German Jr. deliliği “Elektrikli Bulutların Altında” (“Pod Elektricheskimi Oblakami”, 2015) gibi görsel açıdan iddialı bir yaklaşım var mı tartışılır. Hipnoza kaymada ise 2013 tarihli Aleksei German başyapıtı “Tanrı Olmak Zor İş” (“Trudno Byt Bogom”) ile rekabete girilemiyor.

Filmin sürpriz açısından olaylardan üç ay sonra denen başlangıcı mantıklı. Belgesele yakın tonu Clooney’nin sakallarını anlamlı hale getiriyor. 70-95. dakikalar arasındaki uzay boşluğu senfonisi, kaydırılan kameranın ritme eşlik etmesi, ses ve müziğin ise bu duruma katkıda bulunmasıyla anlamlı hale geliyor. Ama “2001”in başyapıt düzeyinden bir gıdım hissettirip aslında Ridley Scott işçiliğine yaklaşıyor.

#MeToo ve VE #BlackLivesMatter sebebiyle kurgu değişmiş olabilir

Son 20 dakika ise Felicity Jones-David Oyelowo’nun başına bir şey gelecek bağlamasıyla Afro-Amerikalıların, black lives matter ve metoo dönemine bağlanıyor. Bu duurm da özenti bir kurgu rötuşu gibi. Stüdyo müdalehle edip Clooney’nin ruhsal ve psikolojik bunalımını koparıp atmış izlenimi bırakmakla kalıyor.

“Gece Yarısı Gökyüzü”, “Yerçekimi” ve “Yıldızlararası”nın rahatlıkla üzerine koyarken “Ad Astra” gibi ortalama bir baba-çocuk ilişkisine kayabiliyor. Ses, müzik, sinematografi çok iyi olsa da son noktayı koymakta problem var. 90 dakikada bitiriş daha iyi olabilirmiş dedirten bağlama, biraz da kafa karışıklığını ortaya koyuyor adeta!

En zayıf halka senaryo

The Midnight Sky: Clooney’nin hipnotik bilimkurgu filmi önerisi

Film, küresel ısınma tehdidine dair bir metafora dönüşen görsel efektleriyle de anılacaktır. Bu konuda “Snowpiercer”, “Arıza Aşk” (“Bellflower”, 2011) ile “4:44 Last Day on Earth” (2011) haricinde düzgün güncel film yokken imdada yetişiyor! Ama 2016 tarihli romanında da yarıda kalmış uyarlamasına dönüşebiliyor. Özellikle Clooney’nin gençliğine can veren karakter Yeşilçam tipi gibi beliriyor. Bunun ötesinde yan tiplemelerde problemler devreye girebiliyor.

“Gece Yarısı Gökyüzü”nün görsel açıdan olgunluğunu kaldıracak bir senaryo görmüyoruz çoğu zaman. Senarist Mark L. Smith filmin en zayıf halkası. “Diriliş”ten sonra bir kez daha problem yaratıyor. Zamanla filmin kariyerinde gördüğümüz aksiyon eğilimine kaymasına alan açabiliyor. Bu eğilim ucuz duruyor. Kyle Chandler, Demian Bichir’in astronot tiplemeleri ise 1966’dan fırlamış Star Trek karakteri gibi çiziliyor. Bu da dizi atmosferine kayışa sebebiyet verebiliyor.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder