Mehmet Ali Birand 3x4, laik Cumhuriyetin sonu demek değildir...
HABERİ PAYLAŞ

3x4, laik Cumhuriyetin sonu demek değildir...

Haberin Devamı

Bu yasa hakkında laik kesimin hiçbir bilgisi yok. Buna karşılık da giderek artan bir korkusu var. Üstelik korkusundan da emin olmamakla birlikte “Kardeşim işte gizli gündemlerini devreye soktular. AK Parti’den daha başka ne bekleyebilirsin ki? Baksana Başbakan dinci nesil yetiştireceğiz...” diyor. Acaba? Acaba, iş bu kadar basit mi?

Acaba, AK Parti yasayla gerçekten dindarın da ötesinde, dinci bir nesil peşinde mi koşuyor? Bizim kesim için, okullarda din dersi verdirmek ileride din devletine geçişin ilk adımıdır. Hep bu şekilde görüldü. Verilen din dersi de hiçbir şeye benzemezdi. Sadece diyanetin ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın kontrolünde o yaştaki çocukların anlaması güç bilgilerle dolu derslerden de kimse bir şey anlamazdı. Bu yasanın ne getireceğini, ne anlama geldiğini sayısız eğitim uzmanına sordum. Bana birçok teknik sorundan söz ettiler.
[[HAFTAYA]]

Benim merak ettiğim, bu sistemle okuldan çıkan çocuk “Dinini öğrenen” biri mi olacak, “Dindar mı” olacak? “Hem dindar, hem de uygulayan” mı, yoksa “Dinci” bir genç mi? Kimseden doğru dürüst yanıt alamadım. Herkes filin bir yanını gösteriyor. Mutlak olan bir şey varsa, eski sistemin çocuğuna dinini yeterince öğretmediğine inanan milyonlarca aile memnun olacak. Ancak ne oranda memnun olacağını da şimdiden bilemeyecek. Laik kesim de, bu sistemin ne getireceğini hesaplayamıyor.

Uygulama başlamadan ve ilk sonuçlar alınmadan da ne olacağı bilinemeyecek. İşte kavga böylesine belirsizlikler, eski kavramlar, eski yargılarla sürdürülüyor. Laik kesim, AK Parti’nin sisteme son ve öldürücü darbesini indirdiği görüşünde. Bilerek değil, “Olsa olsa AKP’den bu çıkar” mantığı ile hareket edildiği için kaygılanıyor.

Genel inanç: “AK Parti ne yaparsa, Atatürk ilkeleri ve Cumhuriyete aykırıdır...” Bu şekilde siyasi mücadele yapıldı mı, yaşadıklarımızı görürüz. İçerik değil, cephe savaşı. AK Parti tüm kadro hücumda... CHP başarılı bir siper savunması yapıyor... Ancak yasayı durdurmaya imkanları olmadığını da biliyorlar. Bundan 10 yıl sonra, bugünleri hatırlayacağız ve Türkiye‘nin bir İran veya Suudi Arabistan olmadığını göreceğiz. Yola çıktıktan sonra, göreceksiniz tekrar tekrar aksayan yerlerini değiştireceğiz. 20 yıl sonra da hala eğitim ile oynayacağız. Emin olun beni ne imam hatipler ne Kuran kursları ne de din dersleri ürkütüyor. Onların olması da gerekiyor. Beni korkutan, genç nesillere verilen eğitim kalitesi... Bu eğitimin benim gençlerimi, teknoloji - bilim dünyasında yarışa sokup sokamayacağıdır. Zaten bunu başaramazsak, dindar nesil yetiştirsek de yetiştiremezsek de kaybedeceğiz.

CHP, ilk defa diş gösterdi...

CHP, bu defa son dönemlerin en sert ve dişe diş muhalefetini sergiliyor. Evet, kavgalı dövüşlü bir muhalefetten söz ediyoruz, ancak parti teşkilatı açısından bakıldığında, “İlk defa kendimize geldik” diyenleri duyuyorsunuz. Şimdiye kadar hep şikayet edilirdi: “CHP muhalefet yapamıyor... Böyle muhalefet dostlar başına... Bu muhalefet sayesinde AK Parti istediği gibi hareket edebiliyor...” CHP, genelde muhalefetini salı günkü grup toplantılarında sergilerdi.

Lider kürsüye çıkar, Erdoğan’ı yerden yere vurur ve alkışlar altında yerine otururdu. Hafta içinde de; yine ya bir basın toplantısı veya miting konuşmasıyla muhalefet görevini tamamlardı. AK Parti ise, bu yaklaşımdan hiç etkilenmez ve yoluna devam ederdi. 3X4 tasarısı CHP’nin muhalefet tarzını değiştirdi. Artık TV ekranları veya gazetelere verilen demeçlerle yetinilmiyor. Muhalefeti tabana indirmek ve taraftarıyla birlikte harekete geçme ön plana çıkarılıyor. Bu bir deneme olacaktır. Yasayı durdurmayacak, ancak partinin canlılığını, genel merkezin daha aktif bir çalışmaya başladığının sinyalini verecektir. Bu yaklaşım CHP için yeni bir başlangıç olabilir.

'Pırlanta gibi gençlik’ yetiştiriyoruz yalanı


Eğitim konusunda en sevdiğimiz yalanlardan biri de üniversite çağındaki gençlerimizi gösterip, “İşte Türkiye’nin geleceği şu pırıl pırıl gençlerimizin elinde...” lafıdır. Bundan çok hoşlanırız. Sonra bir TV programında bakarsınız ki, bir üniversitenin siyaset bilimi öğrencisi, “Türkiye Büyük Millet Meclisi başka hangi adla anılır?” sorusu karşısına çıkınca, başlar düşünmeye... Danıştay mı? Genç kızın bakışları bomboştur... Baro mu? yine donuk bakışlar... Yüce Divan mı? gözlerde bir kıpırdanma olur... Parlamento mu? Hayır, o da değil.

Sonunda o pırıl pırıl yetiştirdiğimizi ileri sürdüğümüz genç kızımız kararını verir: Yüce Divan!!!!!!! Kendi yalanımızla karşı karşıya kaldığımızı o zaman anlarız. Bu örnek TV’de olduğundan dolayı milyonlar tarafından izlendi. Siz bir de benim gibi üniversitelerde konferanslara gidin ve sorulara muhatap olun. Ya da karşılıklı tartışmalara katılın; o zaman bu çağın ne kadar uzağında nesiller yetiştirdiğimizi, bundan 20-30 yıl sonra çok gerilerde kalacağımızı görün...

Sıradaki haber yükleniyor...
holder