Mehmet Ali Birand Lider ülke imajı Erdoğan'ı büyütüyor
HABERİ PAYLAŞ

Lider ülke imajı Erdoğan'ı büyütüyor

Başbakan’ın son ziyareti kamuoyunda çok farklı yankılandı. Son seçim analizleri ve anketlerde de belirtildiği gibi, “lider ülke” imajı iktidara ters bakanların dahi hoşuna gidiyor. Hele Kahire sokaklarındaki gösteriler Erdoğan’ın reytingini birkaç puan artırmış durumda. Bu verileri hem bazı anketçilerden hem de konuştuğum kanaat önderleri ve kurumlardan aldım.

Aslında çok anlaşılır bir algılama. Şimdiye kadar böyle bir durumla karşı karşıya kalınmamıştır. Türk kamuoyu ister Ortadoğu ister “Batı”dan olsun, sadece eleştiri duymuştur. Bundan dolayı da uzun yıllar uluslararası ilişkilerde kompleksli yaşamış ve özellikle “Batı” ülkeleri karşısında kendini ezik görmüş olan Türk halkı bu dönemle birlikte ilk defa alkışlanıyor, övgü alıyor. Sadece Arap sokaklarından değil, Avrupa ve Amerika’dan da “lider ülke” sözleri geliyor.

Haberin Devamı

[[HAFTAYA]]

Eskiden biraz da sırtımızı sıvazlamak için; Türkiye daima silahlı kuvvetleriyle yüceltilir, güçlü ordusuna övgüler yağdırılırdı. Şimdi durum değişti. Türkiye hem ekonomisi hem de genel yaklaşımıyla konumunu değiştiriyor. Her konuda Türkiye’yi yerden yere vuran Avrupa şimdi ekonomik ve mali açıdan dökülüyor. Oysa Türkiye kıskanılacak bir performans gösteriyor. Yabancı gözlemcilerin veya devlet yetkililerinin Erdoğan hakkındaki övücü ya da eleştirel her sözü büyük ilgi topluyor.

Kamuoyunda şimdiye kadar hissedilmeyen bir gurur kaynağı oluşturuyor. Halkın gözünde de Başbakan’ı büyütüyor. Oyunu ve ona duyulan güveni artırıyor. AK Parti’nin son seçimlerde oyunu yükseltmesinin nedenleri arasında da yine bu “lider ülke” algısı geniş bir yer tutuyor. Şimdi önümüzdeki hafta Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda Filistin oylaması var. Erdoğan’ın bir gövde gösterisi de New York’ta izlenecek.

PKK ile görüşmenin satır araları mesaj dolu...

İnternete düşen ve büyük yankı yaratan MİT-PKK görüşmelerinin tam metnini çarşamba günü TARAF Gazetesi yayınladı. Kürt sorununu yakından izleyen herkes için son derece önemli bir doküman. İki tarafın birbirine nasıl yaklaştığı ve nasıl ilişki kurmaya çalıştığı çok açık şekilde ortaya çıkıyor. Birkaç gözlemimi sizlerle paylaşmak isterim: - En çok dikkat çeken noktalardan biri görüşmelerin gerginlik-sürtüşme-sertlik havası içinde değil, son derece profesyonelce yapılmış olmasıdır. Konuşmalardan, tarafların birbirlerini çok iyi anladıkları ve özellikle karşı karşıya kaldıkları zorlukları da içtenlikle paylaştıkları görülmektedir.

Haberin Devamı

- Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Abdullah Öcalan’a sanıldığından çok farklı baktığı ortaya çıkmaktadır. “Bebek katili” yaklaşımı değil, tam aksine bir çözüme nasıl gidilebileceğini anlayabilmek için güncel bir konuşma şekli tercih edilmiştir.

- Öcalan’ın da Türk Devleti’ni çok iyi anladığı, özellikle AK Parti hükümetinin karşı karşıya kaldığı güçlükleri net şekilde algıladığı ve iki tarafın birbirini desteklemeye hazır oldukları da açıkça ortaya çıkmaktadır.

- Dikkatleri çeken bir diğer nokta PKK’nın attığı her adımın MİT tarafından çok yakından takip edilmesi ve bu durumun PKK yetkilileri tarafından kabul edilmesidir. İstihbarat açısından Türkiye’nin hiç de gerilerde durmadığı açıkça anlaşılmaktadır.

Haberin Devamı

- Hem T.C. Devleti hem de PKK’nın o görüşmelere katılan temsilcilerinin bir barış sürecine çok inandıkları ve samimi şekilde destekledikleri görülmektedir. 2009-2010’a kadar süren bu temaslarda, Başbakan Erdoğan’ın parti kadrolarından gelen baskıya direndiği ve her şeye rağmen “Kürt Açılımı”nı sürdürme niyetinde olduğu açıkça söylenmektedir. PKK temsilcileri de Kandil ve İmralı’nın aynı görüşte olduğunu belirtmişlerdir.

- Görüşmelerde başı çeken dönemin Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı, bugünkü MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın konuya son derece hakim ve Başbakan’dan tam yetki alarak konuştuğu da anlaşılıyor. Peki ne oldu da hava dağıldı ve yine savaş başladı? Bu görüşmelerdeki havaya baktıktan sonra insan ister istemez, “Peki böylesine olumlu bir hava eserken ne oldu da yeniden silaha davranıldı, PKK neden savaşı başlattı?” sorusunu soruyor. Gerçekten de çok garip bir durumla karşı karşıyayız.

Baksanıza “Kürt Açılımı” öncesine rastlayan bu görüşmelerde barışa doğru önemli adımlar atılmış ve son derece önemli bir süreç başlamış. Sonra birden bire hava değişti. Parmaklar yine tetiğe gitti. PKK yine suikast girişimlerini başlattı. BDP sertleşti ve kendini siyasetin dışında tutmak isteyen bir tutum aldı. İktidar partisi de özellikle seçimler öncesinde -oy kaygısından olacak- eski yaklaşımını bıraktı. Cesur ve sorunu çözmek isteyen Erdoğan yerini bambaşka bir Erdoğan’a bıraktı. Tarihe geçmek isteyen bir lider değil, “Kürt sorunu yoktur” diyen bir lider gibi görüntü verir oldu. “Neden?” sorusu hâlâ ortada ve kimse tam bir yanıt bulabilmiş değil.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder