Melis Apaydın İde

09 Ağustos 2021, Pazartesi 07:01

Milli sporcu Dora Kübra Yıldız 'Bir paket mutluluk' ile umut dağıtıyor

Dora Kübra Yıldız henüz 33 yaşında bir milli sporcu. Ömrünün ilk sekiz yılı gecekondu mahallesinde geçti. Büyüyüp üniversiteye girdiğinde, o mahallede gördüklerini, yaşadıklarını hiç unutmadı. Ve insanlara yardım etmeye başladı. Ankara’da kendi çabalarıyla başladığı bu yolculuk, yıllar içinde büyüdü ve gelişti. 2020’nin eylül ayında İzmir’den gelen bir yardım çağrısıyla soluğu İzmir’de aldı. O günden sonra bir daha İzmir’den kopamadı. Torbalı’dan Basmane’ye, Basmane’den Selçuk’a kadar gitmediği yer kalmadı. Gencecik yaşında insanlara yardım için kolları sıvayan Dora Kübra Yıldız’ın, çocuklara dağıttığı kurabiyelerden esinlenerek kurduğu Bir Paket Mutluluk Derneği, yaşadığımız yangın felaketinde de İzmir ile Muğla arasında köprü kurdu. Gönüllülerin desteğiyle bölgeye ilk ulaşanlardan biri olduklarını söyleyen genç yardımsever ile ‘Bir Paket Mutluluk’un hikayesini konuştuk.

GECEKONDU MAHALLESİNDE YAŞADIĞIM GÜNLERİ HİÇ UNUTMADIM

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

1988 doğumluyum. Gazi Üniversitesi Spor Akademisi ve Mamak Belediyesi Halk Oyunları Konservatuvarı mezunuyum. Paintball branşında Avrupa hakemiyim. Halk oyunları branşında da milliyim. Aktif olarak her ikisine de devam ediyorum. 8 yaşına kadar gecekondu mahallesinde yaşadım. Oradan ayrıldıktan sonra mahallemizi hiç unutmadım. Yardım faaliyetlerine ilk olarak eskiden yaşadığım mahallemde ve ilkokulumda başladım. Üniversite yıllarımda çocuklara, yaşlılara, engellilere ve hayvanlara çeşitli yardımlarda bulunuyordum. En çok yetim ve sevgiden mahrum kalmış çocuklar çok dikkatimi çekerdi. Tek başıma çıktığım bu yola 2014 yılından sonra arkadaşlarım da katıldı.

İZMİR’DE GİTMEDİĞİMİZ YER KALMADI

Bir Paket Mutluluk Derneği nasıl kuruldu?

“Bir Paket Mutluluk” ismi, hazırladığım yiyecekleri şeffaf ambalajlara doldurup süsleyip dezavantajlı çocuklara dağıtmakla ortaya çıktı. 2014 yılından 2020 yılına kadar sosyal sorumluluk projesi olarak devam ettim. 2020 Mayıs ayında Bir Paket Mutluluk Derneği’ni resmi olarak kurduk. Dernek kurucularımızı da en yakın dostlarımdan seçtim.

02 Ağustos 2021, Pazartesi 07:00

Ege-Koop Genel Başkanı, gazeteci- yazar Hüseyin Aslan: Çocukluğumda çok ağır şiddet gördüm

Herkes onu neşeli mizacı, babacan tavrıyla tanıdı. Oysa fikm senaryolarını aratmayacak bir yaşamı vardı. Ömrünün ilk 14 yılını şiddet görerek geçirdi. 14 yaşına geldiğinde hem üvey annesi hem de üvey babası tarafından istenmedi. Ana-baba ocaklarının kapısı suratına kapatılınca sokakta kaldı. Ama vazgeçmedi, hayallerindeki mesleği yapabilmek için gazetede işe girdi. Gündüzleri baskı işlerini yaptığı matbaa, akşamları yatağı, evi oldu. Kariyer basamaklarını tek tek, kendi çabasıyla tırmandı. Bugün İzmir’in en saygın isimlerinden biri haline geldi. 30 yıla yakın süre gazetecilik yapan, Ege-Koop Genel Başkanlığı görevinin yanı sıra aralıksız olarak 23 yıl Türkiye Gazeteciler Sendikası Yönetim Kurulu üyeliği ve İzmir Şube Başkanlığı görevini de yürüten Hüseyin Aslan, zorluklarla dolu yaşam öyküsünü POSTA İZMİR’e anlattı.

ÇOBAN MEHMET’İN OĞLUYUM

Sizi hep renkli kişiliğinizle tanıdık. Biraz da bilmediğimiz yanlarınızdan, çocukluğunuzdan bahseder misiniz?

Ben Uşak’ın bir köyünde yaşayan, kimsesiz çoban Mehmet’in oğluyum. Çocukluğum büyük zorluklar içinde geçti. Annemin ilk eşi köyün en güçlü ailelerinden birinin oğluymuş. Bir tarla davası yüzünden eşi ölünce annem, kız kardeşimle tek kalmış. Köyün ağası olan kayınpederi annemin kendi ailesinin evine dönmesine izin vermemiş. Köyün çobanı Mehmet’i içgüveysi alarak annemle evlendirmişler. Sonra ben doğmuşum. Annemin ilk eşinin babasının evinde, babama ve bana edilen ağır eziyetler eşliğinde büyümek zorunda kaldım. Babam bunlara dayanamayıp köyü terk etti. Beni yanına almak istediyse de izin vermediler. Ben o evde şiddet görerek yaşadım. Sadece bana değil anneme de şiddet uygulanıyordu.

KIŞ GÜNÜ SOKAKTA KALDIM

Bu ne zamana kadar devam etti?

Babam, tüm girişimlerine rağmen beni alamayınca çareyi kaçırmakta buldu. Okul çağına geldiğimde babamın yanına Uşak’ın merkezine gittim, orada okula başladım. Ama ne yazık ki yine zorlu günler beni bekliyordu. Babam çok çalışıp memur olmuştu, evlenmişti, iki çocuğu vardı. Bu kez de üvey annem tarafından şiddet görmeye başladım. Anlatmak gerçekten çok zor. En büyük desteğim ilkokul öğretmenimdi. Okumam için elinden geleni yaptı. Bu 14 yaşına kadar böyle devam etti. 14 yaşına geldiğimde babamın evde olmadığı bir kış günü üvey annem beni annemin evine yolladı. Bu sırada annem yeniden evlenmişti. Kapıyı açan eşi beni eve kabul etmedi. Babamın evine geri döndüm. Bu sefer de üvey annem kabul etmedi. Kış günü sokakta kaldım. Bir daha ne annemin ne de babamın evine geri döndüm.

26 Temmuz 2021, Pazartesi 07:00

Güvenlik görevlisi Kazım Yevimli, 6 bin kişiyi işe yerleştirdi! ''İzmir'in İŞKUR'U''

Ailesinin yaşadığı maddi sıkıntılar nedeniyle henüz çocuk yaşta çalışmaya başladı. Sokaklarda su sattı, ilk sigortalı işine 14 yaşındayken girdi. Kardeşi daha iyi bir eğitim alabilsin diye, liseyi açıktan bitirmeye karar verip gece gündüz çalıştı. Askerden döndükten sonra Konak Belediyesi’nde güvenlik görevlisi oldu. Kendini kurtardı ama yaşadığı zorlukları hiçbir zaman unutmadı.

Başka çocuklar yatağa aç girmesin, babaları işsiz kalmasın diye bir şeyler yapmaya karar verdi. Tamamen gönüllü olarak işverenlerle, iş arayanlar arasında köprü kurdu. 4 yılda 35’e yakın firmada 6 bin kişiyi işe soktu. Çevresinde ‘İŞKUR Kazım’ olarak bilinen İzmirli güvenlik görevlisi Kazım Yevimli’nin ünü il sınırlarını aştı. Geçtiğimiz hafta Erzincan’dan gelen bir kişiyi İzmir’de işe yerleştirdiğini söyleyen Yevimli ile herkese örnek olacak bu dayanışma ruhunu konuştuk.

OKUL ÇIKIŞLARINDA SU SATTIM

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Ben Kazım Yevimli. Yaklaşık 12 yıldır Konak Belediyesi’nde güvenlik görevlisi olarak çalışıyorum. İzmir Buca’da doğdum, çok zor bir çocukluğum oldu. Çok yokluk çektik. Ben dünyaya geldiğimde babam askerdeymiş. Uzun yıllar dedemin evinde yaşamak zorunda kalmışız. Aile bütçesine katkıda bulunabilmek için çocuk yaşta çalışmaya başladım. İlk işim okul çıkışlarında su satmaktı. İlk sigortalı işime ise 14 yaşında girdim. Önce bir tekstil atölyesinde, daha sonra da bir marangozun yanında çalıştım. Liseye başlayacağım dönem bir karar verdim, okulla iş bir arada çok zor oluyordu. Açık liseye devam edip kardeşimin iyi bir eğitim alması için tam zamanlı çalışmam gerekiyordu. Askere gidene kadar böyle devam ettim. Askerden sonra bürokrat olan amcam vesilesiyle belediye hayatım başladı. Evliyim, dünya tatlısı iki çocuğun babasıyım.

BAŞKA ÇOCUKLAR YATAĞA AÇ GİRMESİN DİYE

İnsanlara iş bulmaları konusunda yardım etmeye nasıl başladınız?

19 Temmuz 2021, Pazartesi 07:00

AVM'lere, kafelere aşı standı kurulacağını söyleyen İzmir İl Sağlık Müdürü Mehmet Burak Öztop: Gençler bize gelmiyorsa biz gençlere gideriz

Hastalığın tespitinden, tedavisine, evde tedaviden aşılama sürecine kadar tüm aşamalarda onlar vardı. Herkes uyurken onlar tek bir an bile gözünü kırpmadı. Sağlık Bakanlığı ile koordineli bir şekilde değişen şartlara hızlıca uyum sağlayıp, bu zorlu sürecin bir an evvel atlatılması için var güçleriyle çalıştılar. Geçtiğimiz hafta İzmir Valisi Yavuz Selim Köşger, kentte iki gündür koronavirüs kaynaklı ölüm olmadığını açıkladı.

Bu haberin altında yatan başarı İzmir İl Sağlık Müdürlüğü’ne ve fedakar sağlık çalışanlarına aitti. Göreve gelmesinin üzerinden henüz 1 yıl bile geçmeden başlayan koronavirüs pandemisiyle zorlu bir kriz yönetimi gerçekleştiren İzmir İl Sağlık Müdürü Mehmet Burak Öztop ile 2020’nin Mart ayından bu yana yaşanan olağanüstü süreci konuştuk. Öztop, kesin zaferin aşılanma ile geleceğinin altını çizerek 17-40 yaş grubu için farklı bir kampanya başlattıklarını söyledi.

BİZ DE ÇOK ŞEY ÖĞRENDİK

Olağanüstü bir dönemde Türkiye’nin 3 büyük kentinden bir tanesinin İl Sağlık Müdürlüğü görevini üstlendiniz. Bu zorlu süreçten bahsedebilir misiniz?

Türkiye’de 15 Mart 2020’de, İzmir’de ise 16 Mart 2020’de ilk COVID-19 hastası görüldü. İlk vakanın ardından hızlı bir şekilde “Kriz koordinasyon merkezi” oluşturduk. O gün oluşturduğumuz bu merkez, halen 7 gün 24 saat çalışmaya devam ediyor. Sayın bakanımızın yönlendirmeleriyle iyi bir ekip çalışması yaptık. Sosyal mesafe, maske ve hijyen kurallarını kentteki tüm paydaşlarımızla birlikte ön plana çıkardık. İzmir’in nüfusu 4 buçuk milyon, yaz aylarında bu sayı 6 milyona çıkıyor. Bu nedenle çok yoğun bir şekilde çalıştık. İlk çıkan COVID-19 vakalarının hepsini hastaneye yatırarak tedavi ettik. Daha sonra tedavi ve takip prosedürlerimizi değiştirdik. Pozitif ancak semptomları hafif olan hastaları evde takip etmeye başladık. 40 kişilik telefon ekibimizle günde 4 bine yakın telefon açarak hastaları takip ettik. Gerekli durumlarda onları hastaneye taşıdık, tedavileri bitince yeniden evlerine bıraktık. Filyasyon ekiplerimizin sayısını 200’den 800’e kadar çıkardık. İlk başta Ankara’ya gönderdiğimiz testleri, toplam 9 laboratuvar kurarak burada sonuçlandırmaya başladık. Bölgenin merkezi olduk. Günde 25 bin test çalışabilir hale geldik. Yoğun bir süreçti. Biz de bu süreç içinde öğrenerek geliştik. Sağlık çalışanlarımızın büyük özverileriyle bu süreci atlattık.

GENÇLER HIZLI BİR ŞEKİLDE AŞIYA ULAŞMALI

12 Temmuz 2021, Pazartesi 07:00

Çöpten enstrüman çıktı

Müziğe olan aşkı, babasının çocukken söylediği türkülerle başladı. Konservatuvarın çalgı yapımı atölyesinin kapısından içeri girdiğinde bu iş için doğduğunu anladı. “Marangoz mu olacaksın?” diyenlere inat, ustalarından her detayı öğrendi. Narin elleriyle ağacı biçimlendirdi, eşi benzeri olmayan enstrümanlarını Fransa’dan İsrail’e, Almanya’dan Irak’a kadar dünyanın dört bir yanına gönderdi.

Bununla yetinmeyip bir de farkındalık yaratmak için kolları sıvadı. Tavladan kurabiye kutusuna, el küreğine kadar çeşitli geri dönüşüm malzemeleri kullanarak ukulele ve minyatür gitar üretti. Amaç, çöpe atılan malzemeleri değerlendirip çalgı yapmaktı. Şimdi, Karşıyaka Belediyesi Kent A.Ş. bünyesinde kurulan Geri Dönüşüm Atölyesi ile bildiklerini İzmirli kursiyerlerle paylaşacak, daha çok eve enstrüman girmesini sağlayacak. Türkiye’de ve dünyada ilk ve tek kadın kanun enstrümanı yapım ustası, geri dönüşüm enstrümanlarının yapımcısı Burçin Bayar Babaoğlu ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

BU MESLEK İÇİN DOĞDUĞUMU ANLADIM

Müzik tutkunuz nasıl başladı?

Müzik her zaman hayatımın içindeydi. Çocukken babam bizi türküler söyleyerek uyandırırdı. Mesleğimi seçmemde ailemin çok etkisi oldu. Onların da desteğiyle uzun bir hazırlık sürecinden sonra Ege Üniversitesi Devlet Türk Müziği Konservatuvarı Çalgı Yapımı Bölümü’ne girdim. Çalgı yapımı atölyesinde enstrümanları şekillendirmeye başladığımda adeta kendimi buldum. Üretmenin benim için bir tutku olduğunu, bu meslek için doğduğumu anladım. Okulda ilk iki yıl bağlama ve tambur yaptık. Bu sırada kanun imalatı dersleri de alıyorduk. Kanun imalatı ilgimi çekince bu işi ustasından öğrenmeye karar verdim. Hocam Ejder Güleç’in atölyesine gittim. Burada çıraklık yapmaya başladım. Serüven böyle başladı.

“MARANGOZ MU OLACAKSIN?” DİYORLARDI

05 Temmuz 2021, Pazartesi 07:00

UCİM Genel Hukuk Koordinatörü Avukat Yeşim Aydın: İstismar davasından etkilenip avukat oldum, o davada cübbe giydim

İzmir’de, cinsel istismara uğrayan çocuklar için verdiği mücadele ile hafızalara ‘Saadet Öğretmen’ olarak kazınan Saadet Özkan ve iş insanı Yücel Ceylan tarafından Temmuz 2017’de kurulan Saadet Öğretmen Çocuk İstismarı ile Mücadele Derneği(UCİM), binlerce kişilik gönüllü ordusuyla istismarcılardan hesap soruyor. Son olarak Türkiye’yi sarsan Elmalı davasıyla gündeme gelen UCİM’in 26 yaşındaki Genel Hukuk Koordinatörü Avukat Yeşim Aydın’ın hikayesi ise çok özel. Henüz üniversiteye hazırlandığı yıllarda Saadet Öğretmen’in adliye önündeki feryatlarını duyup çok etkilenen ve avukat olmaya karar veren Aydın, şimdi İzmir’deki dernek merkezinde, gönüllü meslektaşları ile birlikte çocukların hakkını aramak için mücadele ediyor.

SAADET ÖĞRETMEN’İN HAYKIRIŞINI DUYDUM ÇOK ETKİLENDİM

UCİM ile yollarınız nasıl kesişti?

Saadet Öğretmen’in adliyenin önünde ağladığı videoyu üniversiteye hazırlandığım dönemde izlemiştim. Beni çok etkilemişti. Sonrasında Hukuk Fakültesi’ne girince, kadınlar ve çocuklar üzerine çalışmalar yapmaya başladım. Saadet Öğretmen’in, “yalnız kaldım” diye haykırdığı Menderes davasına daha sonra cübbemi giyip katılmak da nasip oldu.

Bu çok başka bir duyguydu. UCİM herkesi, hemen içine alan bir kurum. Burada her meslekten, her yaş grubundan bir sürü insan var. Ben 26 yaşındayım. Henüz stajyer avukatken UCİM’in takip ettiği davalara girmeye başladım. Önce İzmir İletişim Koordinatörü, daha sonra Türkiye Yapılanma Sorumlusu, son olarak Genel Hukuk Koordinatörü oldum.

AMACIMIZ ÇOCUĞUN YAŞADIKLARININ HESABINI SORMAK

Davaları dernek olarak takip etmeniz mağdurlara ne gibi bir fayda sağlıyor?

28 Haziran 2021, Pazartesi 07:00

Prof. Dr. Hasan Sözbilir: Tuzla ve Seferihisar faylarının geçtiği alanlarda kentsel dönüşüme hız verilmeli

Muğla’nın Datça ilçesi açıklarında Ege Denizi’nde 22 Haziran’da 7 dakika arayla gerçekleşen 5.3 ve 3.4 büyüklüğündeki depremler vatandaşa deprem gerçeğini yeniden hatırlattı. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Deprem Araştırma ve Uygulama Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, özellikle Tuzla ve Seferihisar faylarının 3 bin yıl olarak deprem tekrarlama aralığını neredeyse doldurduğuna dikkat çekip olası kırılmada İzmir için büyük tehlikeye yol açacağını belirtti. Sözbilir, bir an önce İzmir için gerekli deprem master planının hazırlanması gerektiğini söyledi.

20 YILDIR DEPREM ÜRETEN FAYLARI ARAŞTIRIYORUM

Ne zaman deprem olsa telefona sarılıp görüşlerine başvurduğumuz ilk isimlerden biri sizsiniz. Öncelikle okurlarımız için kendinizi tanıtmanızı rica edebilir miyim?

1964 Antakya doğumluyum. İlk-orta-lise eğitimimi Antakya’da tamamladıktan sonra 1982 yılında Dokuz Eylül Üniversitesi Jeoloji Mühendisliği Bölümü’nü kazanıp İzmir’e yerleştim. 1987’de aynı bölümde asistan oldum. 1997 yılında doktor, 1998 yılında yardımcı doçent, 2004 yılında doçent oldum. 2010 yılından beri de profesör olarak Jeoloji Bölümü’nde öğretim üyeliği yapıyorum.

1999 Kocaeli ve Düzce depremlerinden sonra deprem araştırmaları konusunda çalışmaya başladım. 20 yıldır özellikle deprem üreten diri fayların tanımlanması, haritalanması ve deprem üretme potansiyellerinin ortaya çıkarılması için çalışıyorum.

Bu arada 2014 yılından beri de Dokuz Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma ve uygulama Merkezi Müdürlüğü görevini yürütüyorum. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın yürüttüğü İzmir Kentsel Dönüşüm Yol Haritası ve İçişleri Bakanlığı’nın yürüttüğü İzmir İl Afet Risk Azaltma Planları’na akademik danışmanlık yapıyorum. İçişleri Bakanlığı AFAD Deprem Danışma Kurulu Üyesiyim.

2020’DE SAYI YÜZDE 40 ARTTI

21 Haziran 2021, Pazartesi 07:01

Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof Dr. Uğur Sunlu: Biz müsilajla 20 yılı aşkın süredir mücadele ediyoruz

Marmara Denizi’ni etkisi altına alan müsilaj, diğer adıyla deniz salyası, bir anda Türkiye’nin gündemine oturdu. Ne yazık ki bu tehdit sadece Marmara Denizi’yle sınırlı değil. Aşırı deniz kirliliğine bağlı olarak oluşan müsilajın ilk olarak 1955’te görüldüğü İzmir Körfezi’nin, ‘2020 yılı müsilaj haritası’ ortaya çıktı. Son 20 yıldır, arıtma sistemleriyle eski günlerine dönmesi için çabalanan körfezde hala müsilaj riski var. Bunun en büyük nedeni, Gediz nehri ve şehir içindeki derelerin hala arıtma yapılmadan körfeze akması.

İzmir Körfezi’nin 30 ayrı istasyonda, yılda 4 kez su numunesi alınarak izlendiğini ifade eden Ege Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı Prof Dr. Uğur Sunlu, “Ortaya; deniz kirliliği, dolayısıyla müsilajı takip edebildiğimiz bir harita çıkıyor. Bu haritada 4’ün altındaki değerler musilajın olmadığını, kirliliğin sağlıklı boyutlarda olduğunu gösteriyor.

4’ün üzerindeki değerler ise riskli bölgeleri ifade ediyor. 20 yıl öncesine baktığımızda bu harita tamamen kırmızıydı. Şimdi ise belirli aylarda artan, lokal bölgelerde bulunan bir müsilajdan bahsedebiliyoruz. Ancak risk hala devam ediyor” dedi.

DENİZ KİRLİLİĞİ ÜZERİNE ÇALIŞIYORUM

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

Deniz kirliliği üzerine ne kadar süredir çalışıyorsunuz? 1966 İzmir doğumluyum. 1983’te Ege Üniversitesi (EÜ) Su Ürünleri Yüksekokulu’na girdim. 1987’de su ürünleri mühendisi olarak mezun oldum. 1987-1989 yılları arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü’nde yüksek lisansımı tamamladım. Daha sonra tekrar EÜ’ye döndüm.

Fen Bilimleri Enstitüsü’nde doktoramı yaptım. 1995’te EÜ Su Ürünleri Fakültesi’ne yardımcı doçent olarak atandım. 2016’da profesör oldum. Son 4 yıldır da EÜ Su Ürünleri Fakültesi Dekanı olarak görev yapmaktayım. Son 30 yıldır deniz kirliliği üzerine çalışmalarımı sürdürüyorum. Özellikle İzmir Körfezi’ndeki çalışmalarımız ara vermeden devam ediyor.