ABD Başkanı Donald Trump’ın dün İsrail Meclisi Knesset’te yaptığı konuşmayı dinlediniz mi? Amacı; hepimizin aklıyla alay etmek miydi yoksa gerçeklik algımızı yıkmak mı bilmiyorum ama Trump sonuçta bunların ikisini aynı anda başardı! “Bibi” diye güzelleme yaptığı İsrail Başbakanı Binyamin Netenyahu ile yaptıkları silah pazarlıklarını anlattığı bölüme bakar mısınız lütfen: “En iyi silahları üretiyoruz. İsrail’e de çok fazla silah yardımı yaptık. Netanyahu beni çok sık aradı, ‘Şu silahı, bu silahı bana sağlar mısın’ dedi. Biz de ürettik ve yolladık. Çok iyi kullandınız. İsrail’i çok güçlü kılabildik. Böylelikle barış ortaya çıkabildi. İsrail halkı şunu bilmeli, ABD her zaman arkanızda. 7 Ekim’in tekrar yaşanmasına asla izin vermeyeceğiz.” Nasıl?
Buna karşılık Filistin hakkında ne dediğine de bakalım mı Barış Havarisi Trump’ın? “Sadece İsrailliler için değil, Filistinliler için de kabus sona erdi. Bölgenin başına bela olan kabus güçleri tamamen yenildi. Bu sadece bir savaşın sonu değil. Bu, terör ve ölüm çağının sonu ve inanç, umut ve Tanrı çağının başlangıcıdır.” Bu nasıl? Özellikle “Bölgenin başına bela olan kabus güçleri tamamen yenildi” cümlesi.
Donald Trump, damadı Jared Kushner’e de övgüler yağdırdı Knesset kürsüsünden. “Kızıma (İvanka Trump) din değiştirtti” dedi gururla. Sadece din ve devlet işlerini değil, bunlara aile işlerini de karıştırmakta hiçbir sakınca görmeyerek.
Uzatmayayım. Konuşmanın her cümlesi ayrı bir skandaldı desem abartmış olmam. Ama bu ‘one man show’a (tek adam gösterisi) rağmen soykırımın son bulmasını önemsememiz gerekiyor. Öyle ya da böyle, Filistinli çocukların bombalar, kurşunlar veya açlık, susuzluk, ilaçsızlık sebebiyle ölmeyecek olmasını öncelememiz gerekiyor.
Gazze’nin yeniden imarı projesindeki muhtemel rant hesaplarını ayrı bir yere koyup... “Madem çözüm bulabiliyordunuz, iki sene neyi beklediniz? Barış için 20 bini çocuk, 70 bine yakın insanın öl(dürül)mesi mi gerekiyordu?” sorusunu mecburen yutup... Bu ‘savaş ve barış oyunu’nun yeni perdesi nerede ve ne zaman açılacak diye düşünmeyi bir yana bırakıp... Ve nihayet “Ya bu aşamadan sonra bile bir bahane bulunur ve ateşkes ile barıştan geri dönülürse?” kaygısını zihnimizden def etmeye uğraşarak umudu yeşertmemiz gerekiyor. Gerçek bir barışın tesis edilip gerçekten kalıcı olması umudunu...
Başka çocuklar öl(dürül)mesin diye böyle bir sonucu kabullenmekten başka çaremiz mi var insan olarak? “En kötü barış bile savaştan iyidir”den başka ne diyebiliriz? İnsanlığın utanç tarihinin son iki yıllık bu kanlı sayfasını hiç unutmadan, tarihe kaydederek tabii.

