Nazlı Erdol Sicario: Kurtlar diyarında kuzu olmak
HABERİ PAYLAŞ

Sicario: Kurtlar diyarında kuzu olmak

Denis Villeneuve adını ilk kez (Tutsak) Prisoners’ı izlediğimde duydum. Film o kadar çarpıcıydı, beni o kadar avucunun içine aldı, sardı sarmaladı ve bunalttı ki (bu iyi bir şey), ortasına bile gelmeden “Filmin yönetmeni kim ola ki” dürtüsüyle imdb’ye baktım. Kanadalı yönetmen Villeneuve ile böylece tanışmış oldum, onun imzasını taşıyan her şeyi izlemek istedim. 5 kısa film, bir belgesel, iki de yapım aşamasında olan toplam 16 filmiyle yeni keşfettiğim bir yönetmen, sandık içindeki altınlar misali yüzüme yüzüme ışıyor!

Haberin Devamı

Prisoners gibi 2013 yapımı olan Enemy (Düşman), metrobüste yaşam savaşı verirken yer yer aklıma gelen ve hala anlamaya çalıştığım bir film. Yine gizemli, yine karanlık, yine keskin. Yönetmenin 2010’da çektiği Incendies (İçimdeki Yangın) ise sizi tüm film boyunca koltuğun ucunda oturtabilecek kadar merak uyandırıcı, ağlatabilecek kadar iç burkan ve size “Hasss..r” dedirtecek kadar sarsıcı ve şaşırtıcı bir film.

Ve gelelim 18 Eylül Cuma günü vizyona girecek olan Sicario’ya. Filmin açılışından, jeneriğin akışına kadar koltukta rahat oturmak mümkün değil. Öyle gergin bir film! Sicario, daha ilk sahneden sizi avucunun içine alıyor ve hem sözlük anlamıyla hem de metaforik olarak sizi ürkünç ‘keşiflerin’ ve yerle yeksan edecek ‘patlamaların’ beklediğini haber veriyor. Filmin detaylarından olabildiğince az bahsetmek istiyorum zira ne kadar az bilirseniz o kadar iyi. Film başlarken anlatıcı size Sicario’nun ne anlama geldiğini söyleyecek, onu da ben söylemeyeyim. 122 dakikanın sonuna geldiğinizde neden bu ismin seçildiğini gayet iyi anlayacaksınız.

Filmin konusuna gelecek olursak… Sicario, ABD ve Meksika arasındaki kanunsuz sınırda, genç ve idealist bir FBI ajanı ile özel operasyon kuvveti ajanının, hükümetin uyuşturucu savaşı için kurduğu özel harekat timinde görevlendirilmesi üzerine şekilleniyor. İdealist ve hırslı ajan Kate Macer, gönüllü olarak girdiği bu savaşta, kimler için ve hangi amaçla savaş verdiği konusunda bilgi alamadıkça filmin gizem ve gerginlik dozu gittikçe yükseliyor.

Haberin Devamı

Başrolleri Benicio Del Toro, Josh Brolin ve Emily Blunt’ın paylaştığı filmde oyuncular fevkalade performanslar sergilemiş. Benicio Del Toro, rolüne cuk oturmuş, göründüğü her sahnede bir şekilde diğer oyunculardan rol çalmayı başarıyor. Josh Brolin karakterinin gevşekliğini ve bilinmezliğini olduğu gibi yansıtmış. Emily Blunt o kadar erkek arasında devleşmiş, Kuzuların Sessizliği’ndeki Jodie Foster’ı andıran bir oyunculuk göstermiş. Kısacası Denis Villeneuve oyuncularına 10 numara 5 yıldız yön vermeyi başarmış.

Bana kalırsa filmin artılarından biri de kimseyi “kahraman” yapmaması. Blunt’ın canlandırdığı Kate Macer büyük ihtimalle kahraman olmak isterdi ama o kapasiteye sahip değil. Josh Brolin’in canlandırdığı Matt’in dünya zaten umurunda değil, eğlencesine bakıyor. Benicio Del Toro’nun gizemli karakteri Alejandro ise derdi bambaşka. Kazanılması pek de mümkün gözükmeyen, yozlaşmanın da başlı başına bir karaktere dönüştüğü bu savaşta kimse kahraman değil, olamaz da. Filmi izlerken Meksika’ya kuş bakışı baktığınızda bunu bir kez daha hissedeceksiniz.

Haberin Devamı

Kaçırılmaması ve mümkünse sinemada izlenmesi gereken Sicario’nun başka bir etkileyici yanı, kalbinizi sıkıştıran, tansiyonun düşmesine izin vermeyen, sizi karanlıklara götüren müzikleri. İzlandalı besteci ve prodüktör Jóhann Jóhannsson harikalar yaratmış desek yeri. Filmde bir sahne var ki, bence ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.

Aşağı filmden görüntüler içeren ve müzikler hakkında fikir veren şu videoyu bırakıp, IMDB puanı 7.9 olan filme notumu veriyorum: 8.8 Sicario’da görmeniz gereken çok şey var, kaçırmayın.



NOT:
Eğer Sicario’yu izler ve severseniz “Narcos” dizini izlemeye başlayın. Onu seven, bunu haydi haydi sever.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder