Oral Çalışlar Kültürel hegemonya...
HABERİ PAYLAŞ

Kültürel hegemonya...

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kültürel hegemonya konusunda şunları söyledi:

"Biz 14 yıldır kesintisiz iktidarız. Ama hâlâ sosyal ve kültürel iktidarımız konusunda sıkıntılarımız var. (...) Dilimizden, tarihimize kadar birçok alanda ecdadımıza ve kültürümüze duyulan husumetin ürünü (...) müfredatlar daha yeni yeni değişiyor. Medyadan sinemaya, bilim teknolojiden hukuka kadar (...) hala en etkin yerlerde ülkesine ve milletine yabancı (...) kişilerin (...) bulunduğunu biliyorum.”


İktidara yakın çevrelerde bu değerlendirmeler epeydir yapılıyor:

“Türkiye’de sadece İslami kaynakları değil Frankfurt Okulu dahil batı düşünce akımlarını(...) en fazla okuyan (...) toplumsal kesimin ‘İslamcı kesim’ olduğunu bilenler için, bu kesimin bu kadar güçlü siyasi bir iktidarı var etmesine rağmen kültürel hegemonyayı kıramaması bir muamma olmalı.” (Fadime Özkan, 30.12.2015, Star.)

Bu tartışmanın kökleri, 200 yıllık Türk modernleşme tarihiyle bağlantılı: Dağılan İmparatorluğu kurtarabilmek için, başlangıçta, bir kısım Osmanlı aydını, Müslüman toplumlar üzerinden birlik sağlanabileceğini düşünmüşlerdi. Hayat o yönde gelişmedi. İmparatorluktaki topluluklar, milli/etnik aidiyetleri tercih ederek, ulus devletlere yöneldi. Bizim aydınlarımız da ulus devlet çözümüne odaklandı.

İslam alemi düşünmeli

Ulus devlet, örneklerini Avrupa’da gördüğümüz şekilde, milli kimlik etrafında örgütlenerek, modernleşmeye yöneldi. Din değil, etnisite birleştirici unsur oldu... Türk modernleşmesi, o günün dünyasına paralel şekilde, milli/seküler zeminde gelişti: Edebiyattan, sinemaya, tiyatrodan, müziğe ve resme kadar çok geniş bir alanda laik/modernleşmeci ürünler üretildi.

Reşat Nuriler, Osman Hamdiler, Yaşar Kemaller, Aziz Nesinler, Cemal Reşit Reyler, Muhsin Ertuğrullar, Zeki Mürenler, yerli olanla evrensel olan arasında kurdukları bağ sayesinde, sanat ürünlerine damgalarını vurdular... Tabii, ulus devletin kuruluşundaki yasakçılık, farklı olanı dışlamak, dindarların alanını daraltacak müdahalelerde bulunmak gibi yaklaşımlar; haksızlıktı, yanlıştı...

Tabii, kültürel üretim, siyasetin çözüp, sonuçlandıracağı bir konu değil. Yaratıcılık, yeni olanı, aykırı olanı anlamaya açıklık gibi temel kriterler var. İçe kapanarak, dünyaya ve gelişmiş aleme sırt çevirerek, daha ileri bir kültür eşiğine ulaşmak mümkün olamaz.

İslam alemi, neden kültürel üretimde geri kalıyor? Bunun üzerine daha derinlemesine düşünmeye ihtiyaç bulunuyor.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder