İlgilisi herkes gibi ben de bu detokstan Orlando Bloom sayesinde haberdar oldum. Londra’da 10 bin Sterlin ödeyerek ‘Clari’ adlı iki saat süren plazma filtrasyonu yaptırdı.
Kandan mikroplastik, PFAS (sonsuz kimyasallar) ve toksinleri filtreleyip dolaşım sistemini daha temiz hale getirmek amacıyla. Çünkü malumunuz modern yaşam demek, mikroplastik, ağır metal ve sonsuz kimyasallara maruz kalmak demek. İyi yaşamın formülü de o nedenle estetik uygulamaları çoktan aştı. Biyokimya teknolojilerinde aranıyor. Modern yaşam, şehir hayatından ibaret değil. Kırsalından kutuplarına, ana rahminden Mariana Çukuru’na kadar dünyanın her zerresi bu yaşamın tortularından ‘nasibini’ alıyor. Bulutlarda bile mikroplastiğe rastlandı yani. Bu kadar takip edilmesine rağmen mikroplastiklerin insan bedenine etkileri konusunda araştırmaların sınırlı olması çok dikkatimi çekiyor. Uzun yaşam teknolojisiyle ‘kafayı kırmış’ olan Bryan Johnson bile henüz etkili bir çözüm bulabilmiş değil. Plazmasını filtreletiyor, oğlunun kanını kullanıyor. Kandaki mikroplastik düzeyini ölçen kitler geliştiriyor. Uzmanlar da ikiye bölünmüş durumda. Bu yöntemlerin kandan mikroplastiği arındırdığına dair kesin kanıtlar henüz yok.
ŞELASYON TERAPİSİ
Ama önlem almanın, tahribatı azaltmanın yolları var. Ben de güvendiğim bir uzmana danıştım. ‘Longevity’ (uzun yaşam) bilimi konusunda çalışmalarını takip ettiğim dünyaca ünlü Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Prof. Dr. Reha Yavuzer’a sordum. “Toksin yükü sadece bir işlemle ortadan kalkmaz. Beden sistematik çalışır. Bu sistemin çözümü de çok katmanlı olmalı. Şelasyon tedavisiyle ağır metaller azaltılır. Ozon terapisiyle kanın oksijen kapasitesi artırılır. Antioksidanlarla hücre yenilenmesi, probiyotiklerle de bağırsak desteği sağlanır” dedi. Şelasyon, doğrudan mikroplastiği hedef alan bir uygulama değil. Ağır metalleri arındırıyor. Ancak bazı mikroplastikler, metal iyonlarını çekebildiğinden dolaylı olarak mikroparçacıklar da uzaklaştırılabiliyor. Kişinin yaşı, genetiği, hastalıkları, ilaçları analiz edilmeden bu tür işlemlerin riskli olduğunu belirtti. Nitekim gösterişli cihazlar, pahalı uygulamalar sihir yaratmaya yetmiyor. Yani Bloom’un bu işlemi bilimsel değil; reklamsal kokuyor. Yakında bu alanda takviyeler çıkmasının eli kulağında. Bunların sade vatandaş için kolay erişilebilir yöntemler olmadığı da malum. Fakat bu kadar çok mikroplastik yüküyle yaşamamızın bedenimizdeki tahribatı konusunda eşitiz. Yani kirlenme evrenselken arınma ayrıcalıklı oluyor. İnsan sormadan edemiyor: Kandaki mikroplastiği temizletmek mi lüks yoksa buna ihtiyaç duyulmayacak bir hayat sürebilmek mi?
NEREYE KOŞUYORUZ?
Siz de gruplar halinde sahillerde, parklarda koşan insanlara rastlıyor musunuz? İsviçre’nin bir dağ yamacında görseniz garipsemezsiniz ama şehirde olunca ilgi çekiyor, değil mi? Dünyada böyle bir akım var. Beyaz yakalılar günün belli saatlerinde organize olup muhtelif yerlerde koşarak idman yapıyor. Çünkü, şu ara en yükselişte olan hayat tarzı Kuzey Avrupalılık. Onlar gibi temiz doğada açık hava sporları yapabilmek, tırmanışlar, yürüyüşler, koşulara katılmak birer arzu nesnesi oldu. Hal böyle olunca spor giyim pazarında da dengeler birden değişiverdi! Bu açık hava sporları için ayakların ihtiyaçları değişti çünkü. Pandemide rahatlığa alışınca spor ayakkabılar günlük yaşamın da parçası olmuştu. O nedenle dayanıklı değil ömrü 6 ay olan popüler modeller moda oluyordu.
ALPLER TEKNOLOJİSİ
Şimdilerde ise en dayanıklı, en hafif, en performansı güçlendiren teknolojilerle üretilenler moda. Bu yüzden kah Zürih’te kah Fransız Alpleri’nde doğan spor markaları revaçta. On, Hoka gibi Avrupalı markalar, dünya devlerini zora soktu. İsviçre’de yaşamasanız da oradaki gibi daha yumuşak adımlar atma hissi, daha akışkan ama daha az telaşlı yaşam hissi ‘ayağınıza geliyor.’ Artık seçtiğin spor ayakkabının modeli, hayatı nasıl yaşadığını gösteriyor. Koşmak da spor olmaktan çıktı, ruh haline ve dayanıklılık arayışına hizmet ediyor.
MİLENYUM YILDIZLARININ TURNE SINAVI
Justin Timberlake, Beyonce, Jennifer Lopez, Katy Perry... Hepsi aynı kuşağın, milenyum kuşağının yıldızları. Milenyum yani Y kuşağının en genç üyeleri, bugünlerde 30’larında. Bu isimler turneye çıktıklarında biletleri eskisi gibi satmıyor. Stadyumlar dolmuyor. Çünkü hayranları şu günlerde ev kredisi, çocuk bakımı, kariyer gibi ciddi sorumluluklarla meşgul. 1000 dolarlık konser bileti almak öncelikleri değil. Beyonce, şu günlerde Londra’da büyük hüsran yaşıyor. Seyirci bulamadığından biletlerini bazı derneklere bağışlıyor. Coldplay de onlarla aynı dönemde parladı. Ama biletleri yok satıyor. 2022’den bu yana rekor kırıyor konserleri. Çünkü Coldplay konserleri bir ‘deneyim’ satıyor. Örneğin Chris Martin, 2022’de İran’daki protestoların şarkısı Baraye’ye yine İranlı aktris Golshifteh Farahani’yi sahnesine çıkararak yer vermişti. Dayanışma örneği göstermiş, toplumsal duyarlılık sergilemişti. Bu sayede TikTok’ta, Instagram’da içerik basmadan Z kuşağını da yakaladı! Konserleri paylaşmaya değer görüntüler, akıllı deneyimler sunuyor. Seyirci izleyici olmakla kalmıyor, konserin başrolü gibi hissediyor. Bileti satmayan yıldızların alacağı çok ders var.