Rükzan SağırKağıt pipet ikiyüzlülüğü

HABERİ PAYLAŞ

Kağıt pipet ikiyüzlülüğü

Geçtiğimiz günlerde altı ünlü kadının Blue Origin roketiyle uzaya çıkma heyecanı hiçbirimize geçmedi. Bu yolculuk, 1963’ten bu yana tamamı kadınlardan oluşan ilk uzay seferi olarak pazarlandı. Olmadı. Amaç, kız çocuklarına ilham vermek, STEM (bilim, teknoloji, mühendislik, matematik) alanlarına yönelmelerini teşvik etmek gibi sunuldu. Tutmadı. Çünkü zaten yıllardır NASA, ESA dahil birçok uzay ajansı kadın astronotları uzaya gönderiyor.

Kağıt pipet ikiyüzlülüğü

ABD Başkanı Trump, göreve gelir gelmez ilk iş kağıt pipetleri yasaklamıştı.

Haberin Devamı

Yani bu uçuşta Türk bilim kadını Canan Dağdeviren’in giyilebilir meme ultrasonu cihazının yer alması hariç yeni veya devrimsel bir şey yok. Bu başarı da bu mürettebata ait değil zaten. Bu altı hanımefendi, özel tasarım tulumları, takma kirpikleri, jel tırnaklarıyla dört dakikalığına yerçekimsiz ortamı selfie çekmek için deneyimlemekten öte bir ‘görev’ üstlenmedi. Bu uçuş, ilhamdan çok, parıltılı bir vitrindi. Bu ‘feminist bir başarı’ değil, elit tüketim kültürünün kadınları da içeren bir örneğiydi. Bir kız çocuğunun, bir genç kadının bu uçuştan alabileceği tek bir mesaj vardı: “Dünyada sadece eğitim alarak ve çalışarak bir yere gelmek eskide kaldı. Eğer yeterince ünlüyseniz, zengin arkadaşlarınız varsa, sosyal sermayeniz güçlüyse uzaya bile çıkarsınız.” Aslında başka kisvede sunmasalar bu uçuş o kadar tepki çekmezdi. Çünkü çağın ‘gerçeğine’ uygun bir uçuş.

Kağıt pipet ikiyüzlülüğü

İşte ‘mükemmel’ uzay takımı.

KİMİN KARBON AYAK İZİ BU?

Mesela Blue Origin’in sahibi olan dünyanın en zengin ikinci kişisi Jeff Bezos’un iklim ve biyoçeşitlilik için 10 milyar dolarlık bir yatırımı olduğunu bilmesek, rahatsız olmazdık. Sermaye sahipleri bizi Dünya’da ‘iklim krizi’ argümanlarıyla korkuturken kendileri karbon ayak izi felaketine yol açmaktan gocunsaydı, gıcık kapmazdık. Bu elitler, herhalde bizi insanlar için yaşaması zor hale gelen bu gezegende böcek yiyen köleleri olarak bırakıp uzaya yerleşmeyi düşünüyor... O yüzden kusura bakmayın. Bundan sonra kimse bana kağıt pipeti savunmasın. 10 Ağustos 2023 tarihli yazımdan alıntıyla bitirmek istiyorum: “Büyük şirketler her zaman sorumluluktan kaçmak için işin kolayını seçmeye çalışıyor. Her birimizi karbon ayak izimizle tanımlamaya çalışıyor ve sorumluluğu bireylere indirgemek istiyorlar. Oysa ‘karbon ayak izi’, yani kişilerin kullandığı fosil yakıtın miktarını ölçen kavram, büyük bir aldatmaca. 1980’lerde böyle bir terim yok. Çünkü sonradan uyduruluyor. Uyduran da dünyanın en büyük fosil yakıt üreticilerinden olan bir İngiliz petrol şirketi. Amacı, sorumluluğu üzerinden atıp insanlara yüklemek.”

Haberin Devamı

Kağıt pipet ikiyüzlülüğü

HUKUK TEKNOLOJİYE YETİŞEMEYİNCE...

ABD’deki mahkeme salonlarında “Bunlar benim çocuklarım” diye bağıran, “Hayır, onlar çocuk değil, mal. Sözleşmeyle üzerime geçireceğim” diye karşı çıkan taraflar arasında geçen davalar artışta. Bahsettikleri şey: Dondurulmuş embriyolar. Embriyo davaları, ülkedeki hukuk sisteminin en kafa karıştıran konularından biri. Boşanan çiftler, embriyoları paylaşamıyor. Bir taraf doğmasını istiyor, diğer taraf istemiyor. Çünkü embriyoların çocuk mu mal mı olduğu muallak. Mal olarak kabul edilirse, devredilebilir. Bağışlanabilir. İmha edilebilir. İnsan denirse de hakları olur. Her bir embriyo için velayet davası açılmasına kadar gidebilir iş. Alabama eyaletinde Yüksek Mahkeme, önceki aylarda dondurulmuş embriyoları ‘rahim dışı çocuk’ olarak tanımlayınca film koptu. Birçok tüp bebek merkezi geçici olarak kapattı kendini. Doktorlar “Bu riski alamayız” dediler. Çünkü o embriyoların başına bir şey gelse, cinayetten yargılanmaları bile olası hale gelmişti. Hatta bir embriyo çocuk kabul edilirse, onu dondurmak da hayatını tehlikeye atma suçu olabilirdi. Ülkedeki çoğu avukata göre embriyolara ‘mal’ denmesi, çok katı bir yaklaşım ama rahim dışı çocuk denmesi de hukuki açıdan riskli. Yani bu embriyolar için evrensel olarak yeni bir dil bulma ihtiyacı elzem görünüyor.

Haberin Devamı

Kağıt pipet ikiyüzlülüğü

GAZETELERİN YERİNİ HİÇBİR ŞEY TUTAMAZ

Neden tutamaz? Bir defa, yazılı basının ‘eskisi’ kadar ‘cazip’ (hanutçu) koşulları olmadığından bugün artık anaakım medyada yalnızca profesyoneller ve bu mesleğe gönül verenler barınabiliyor. İkincisi, yazılı basın halen internetteki haberlerin fabrikası konumunda. Bizlerin hazırladığı haberleri, okuyucular ekranlarında bir iki cümlelik bildirim olarak akışta görüyor. Bunlar da çoğu kez kullandığınız sosyal medyanın algoritmasına özel cımbızlanıyor. Ayrıca bizlerin emeği yok sayılarak, kaynak belirtilmeden önünüze çıkıyor. Üçüncüsü, bizler denetime ve hesap verilebilirlik ilkelerine bağlı üretim yapmakla mükellefiz. En önemlisi de bugün tüm yapay zeka araçları, bir haberle ilgili doğrulama istediğinizde o ülkenin anaakım medyasını ‘kriter’ kabul ediyor. Elon Musk’ın Grok’u bile “Genel olarak, Türk haberleri için Hürriyet, Milliyet veya TRT Haber gibi kaynaklar güvenilirdir” diyor. POSTA’nın organik tiraj bakımından üstünlüğü ortada. Bunlar da Elon Musk’a dert olsun.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder