Rükzan Sağır Mahremiyet pazarı

HABERİ PAYLAŞ

Mahremiyet pazarı

Z kuşağı hayat pahalılığıyla mücadele kapsamında ‘dijital verilerini’ satıyor. Sosyal hayat açısından dezavantajlı bu kuşak, günde ortalama 7 saat ekran kaydırıyor. İşte o kaydırma işlemini paraya çevirmenin yolu bulundu.

Mahremiyet pazarı

ABD merkezli gençlik araştırma şirketi Generation Lab, yeni uygulaması Verb.AI ile ‘hayatını izletmeye izin veren gençlere para ödemesi’ yapıyor. Hayatını derken, ekranda geçirdiği hayatı yani. Uygulamayı yükleyen gençlerin neleri tıkladığı kayıt altına alınıyor. Tarayıcı geçmişlerinden izledikleri dizilere kadar her hareketlerini paylaşıyorlar. Bu sayede ayda 50 dolar ve üzeri ek bir kazanç elde ediyorlar. Yılda 600 dolar ediyor. Bu veriler, yatırımcılarla, siyasi gruplarla, pazar araştırmacılarıyla paylaşılıyor... Yani yıllarca bizden gizlice veri toplayan şirketlere karşı yürütülen mücadelenin tersine, gizliliklerini kendi hür iradeleriyle satıyorlar.

Haberin Devamı

Mahremiyet pazarı

7 YILDA NEREDEN NEREYE

Facebook’un 87 milyon kullanıcısının verilerini İngiliz Cambridge Analytica şirketinin izinsiz aldığı ortaya çıkınca ortalık savaş yerine dönmüştü. Yani çok değil, 7 yıl öncesine kadar ‘gizlilik’, dünyayı ayağa kaldıracak kadar kutsaldı. Şimdi mahremiyet, pazara çıkmış durumda. Yani, bu düzende gizlilik bile pazarlanabilir bir içerik ürününe dönüşmüş durumda... Ama... Bu kadar çok gözetleme mekanizması varken insanlara veri gizliliğinin bu kadar büyük bir şeymiş gibi pazarlanması da normal değildi. Bunu veri skandalı patladığı dönem düşünmeye başlamıştım. Dijital gizliliğin, bir tür korku aracı gibi gösterilip ticari nesneye döndüğüne uyanmıştım. Apple-Facebook kavgasında pekişmişti bu düşüncem. Mesele, bu verilerin ne kadar gizli olduğu değil, ne kadara ‘okutulacağı’ymış gördüğümüz gibi... Yıllar önce avukatımın bana ömürlük bir nasihati olmuştu: “Bir bilgiyi biriyle paylaşıyorsan, yayılmasını göze alıyorsundur.” Platformu fark etmeksizin tüm paylaşımlar için geçerli bir ilke bu...

Mahremiyet pazarı

Eva Neva’lar gitti Ebu Huzeyfe’ler geldi

Modern adların dönemi bitmiş. Artık biz antika adlıların dönemi başlamış. ABD’de Eloise, Theodore ve Alma gibi nine-dede adları yeniden yükselişe geçmiş. Bazı aileler, mezarlıklardan ve huzurevlerinden ad arıyormuş! Türkiye’de de Zehra, Fatma, Hatice, Yusuf, Ömer, Alparslan gibi hem Osmanlı hem İslami hem de Orta Asya kökenli adlar yükselişte. Demem o ki coğrafya fark etmeksizin dünyada böyle bir eğilim var. Bu trend, sadece nostaljiyle açıklanmıyor. Aynı zamanda sadeleşme, zarafet ve köklere dönüş arzusunu temsil ediyor. Gökhan Ünver’in kurgu karakteri şımarık kız çocuğu ‘Eva Neva’ gibi modern adlar hızla terk ediliyor. Doğu Demirkol’un kurgu karakteri ‘(Ebu) Huzeyfe’ler artıyor. Eva Neva’lar, aslında çocuktan çok annelerin estetik kaygılarını gösteriyor. Minimal ama ‘elit’ görünme endişesi taşıyan adlar bunlar. Yeni nesil adlar, genellikle çocuğu merkeze alan, aşırı korumacı ve bireyselci ebeveyn tipini ele veriyor. Bu nedenle çocuğun adı, onu yetiştiren ailenin iç dünyasını, ideallerini ve kültürel aidiyetlerini de temsil ediyor. İnsan merak ediyor. Acaba bazı ‘yetişkin çocuklar’ adları yüzünden mi büyüyemiyor?

Haberin Devamı

Mahremiyet pazarı

Haberin Devamı

CANNES’DA ‘EDEP SEN NE GÜZEL ŞEYSİN’ TARİFESİ

‘Cannes Film Festivali kırmızı halısına çıplak gelmeyin’ dendi bu yıl. Vay efendim, bu kuralın getirilmesi ‘muhafazakarlık ikliminin, sağın yükselişi’ymiş. ‘Kadın bedeni sansürleniyor’muş. Sakin olun. Mesele ahlakçılık değil; edep, yerine göre giyinme görgüsü, sağduyu. Kimse “Plajda bikini giyilmesin” demedi. “Kırmızı halıya plaja gider gibi gelmeyin” dendi. Kadın bedeninin çıplaklığı tartışmasıyla ilgili birkaç temel şey söyleyeceğim. Birincisi, bu özgürlük değil. Bu mecburiyet. Kırmızı halıya katılan -sektör dışı- kadınlar, etkileşim alıp sponsorları mutlu etmek için moda adı altında cinsellik pazarlamasının aracı oluyordu. Yani bu çıplaklık, bir yönlendirmeydi. İkincisi, erkekler için böyle kurallar olmaması, uyarılar yapılmaması kadınlara ayrımcılık yapılması anlamına gelmiyor. Çünkü ortada kadın ve erkekler için eşit oranda bir teşhir, arz, talep ya da ticari değer yok. Kadın bedeni üzerindeki bu görünürlük yarışı, eşitlik değil, cinsiyet temelli bir pazar. Ayrıca... Bu kuralı kadın bedenini metalaştırmayalım diye aldıklarını da sanmıyorum. Aşırı kabarık ve kuyruklu giyinmek de yasaklandı. Tamamen filmler ve oyuncular gölgelenmesin, kırmızı halı yine sirke dönmesin diye bir tedbir mekanizması kurmuşlar, olay o.

Sıradaki haber yükleniyor...
holder