Einstellung etkisi, Almanca bir kelime olan Einstellung’dan (tutum) geliyor.
Psikolojide, bir problemi çözmek için daha iyi veya daha uygun yöntemler mevcut olsa bile, bir kişinin belirli bir problemi hep belirli bir şekilde çözme eğilimi olarak tanımlanıyor. Bazen günlük hayatta karşılaştığımız sorunları, problemleri çözerken önceki deneyimlerin etkisi altında kalırız. Beyin, bazen yeni deneyimlere ve düşünme biçimlerine enerji harcamak yerine, tembellik yapar ve mevcut bilgiyi kullanmayı tercih eder. İşte, bundan dolayı bu eğilime ‘bilginin laneti’ denilir…
Yeni bir çözüm yöntemi aramak, zihinsel çaba gerektirir. Beyin, enerji tasarrufu için bazen bu çabayı göstermeyi reddeder. Einstellung etkisi, kişinin bir problemi çözmek için geçmişte işe yarayan bir yönteme aşırı bağlı kalması ve bu nedenle daha etkili ya da yaratıcı bir çözümü görememesi durumudur. Bu, zihinsel bir “alışkanlık” ya da bilişsel bir önyargıdır ve karar verme, problem çözme, yaratıcılık süreçlerinde engel oluşturur. Bu terim, Türkçe’de kimi zaman “meslek körlüğü” olarak ifade edilse de aslında bilişsel bir önyargıdır.
Einstellung etkisi, ilk olarak 1942’de psikolog Abraham Luchins tarafından tanımlandı. Luchins, yaptığı deneylerle insanların alıştıkları çözüm yöntemine saplanıp kaldıklarını ve daha verimli seçeneklere açık olmadıklarını ispatladı. Luchins, Einstellung etkisinin şu sonuçlara yol açtığını söylüyor: Mevcut zihinsel kalıpların dışına çıkmak ve yeni çözümler üretmek zorlaşır, etkisiz yöntemler üzerinde fazla zaman harcanır, hata yapma olasılığı artar ve doğru çözümü bulma şansı azalır, problemi çözememe duygusu stres ve kafa karışıklığına yol açar.
Einstellung etkisi, yalnızca laboratuvar ortamında değil, günlük yaşamın pek çok alanında da karşımıza çıkıyor: Örneğin iş yaşamında bir problemi çözmek için sürekli aynı yöntemi kullanmak, daha iyi stratejileri keşfetmeyi engelleyebilir. Öğrenciler, problemleri çözmek için öğrenilmiş formülleri ezbere kullanarak daha yaratıcı yolları göz ardı edebilir. İnsanlar ilişkilerde veya kişisel sorunlarda hep aynı yaklaşıma saplanabilir, bu da sorunların çözülmesini zorlaştırabilir.
Einstellung etkisi, aslında Abraham Maslow’un şu sözüne dayanıyor: “Elinizde sadece bir çekiç varsa, her şey çivi gibi görünür.” Einstellung etkisi, özellikle bir alanda uzman olmuş kişilerde daha fazla ortaya çıkar. Einstellung etkisinin ünlü bir örneği de Kodak şirketidir. Kodak, dijital fotoğrafçılık teknolojisini aslında ilk geliştiren şirketlerden birisiydi. Ancak, film fotoğrafçılığına olan bağlılıkları (Einstellung etkisi) nedeniyle bu teknolojiyi pazarlamaya yeterince önem vermediler. Sonuçta dijital fotoğrafçılık devrimini kaçırdılar ve bu onlar için iflasın başlangıcı oldu.
Peki, Einstellung etkisiyle nasıl mücadele edilir, bu konuda ne yapmamız gerekir? Bir problemi çözmek için tek bir yöntem olmadığını kabul etmek ve farklı seçenekleri araştırmak gerekir. Farklı alanlarda bilgi edinmek, beyninizin farklı bağlantılar kurmasını sağlar. Önceden edinilen bilgilere körü körüne bağlı kalmayın, esnek düşünmeyi benimseyin. Alışılmış düşünce kalıplarının dışına çıkmayı deneyin.
Mevcut zihinsel kalıpları sorgulamak ve yeni bakış açılarına açık olmak önemlidir. Farklı düşünme tekniklerini kullanarak ve beyin fırtınası gibi yöntemler uygulayarak yaratıcılığı artırmak mümkündür. Bir sorunu çözmeye çalışırken, aklınıza gelen ilk fikirleri kullanmayın, bunun yerine odak noktanızı geniş tutun.